TR EN

Dil Seçin

Ara

İnce Bir Mesele

İnce Bir Mesele

Bir söz vardır; “Gerçeği anlamanın önündeki engeller, gerçek kılığına girmiş yalanlardır.” der. Öyle ki, bir şey perde olur, gerçeği göremeyiz. Bu perde bazen dışarıdan, bazen içimizden olur.

Bir söz vardır; “Gerçeği anlamanın önündeki engeller, gerçek kılığına girmiş yalanlardır.” der. Öyle ki, bir şey perde olur, gerçeği göremeyiz. Bu perde bazen dışarıdan, bazen içimizden olur. 

Denize atılan Yunus Peygamber’in (as) kurtuluş mucizesi, işlerimizde sebeplerin payını göstermesi yönünden de çok güzel bir örnektir. 

Deniz fırtınalı ve gece kapkaranlık. Balık onu yutuyor. Öyle bir güç lazım ki, hükmü hem balığa, hem denize, hem karanlık geceye, hem de gökyüzüne geçsin. Ve sonuçta balık onu salimen sahile çıkarıyor.

Evet, soru bu:

O karanlık, fırtınalı gecede Yunus Peygamber’i (as) karaya çıkaran, gerçekte balık mıydı?

İpek böceğinin ipeği, arının balı, güneşin ışığı getirişinde de durum yine aynıdır. 

Bir paket hediyeyi getiren postacının, bu hediyede payı ne olabilir? Sebeplerin hayatımızdaki yeri ve inceliği bu. 

Hâris el-Muhâsibî der ki:

“Allah olmaksızın, sen bir hiçsin.”

Evet, kan dolaşımını sağlayan, kalbi çalıştıran, insanı yaşatan, Allah’tır. Bazen takılır kalırız sebeplere. Sebepler bir perdedir oysa. Açmalıyız o perdeleri. Gerçeğe ulaşmalıyız. 

Bir adam, “Allah ve sen istersen…” deyince Hz. Peygamber (asm): 

“Beni Allah’a ortak mı yapıyorsun? Öyle deme. Yalnız ‘Allah dilerse’ de.” buyurdu. 

Ne bulut yağmuru bilir, ne de meyve ağacı meyveyi. Her şey, ama her şey Allah’ın ihsanıdır.

Yediğimiz içtiğimiz her şey, Allah’ın malı mülkü olmasaydı, bütün dünyayı versek de bir narı, bir elmayı asla yiyemezdik.

İlahî kudretin, ilmin, iradenin izi, imzası her şeyde görünüyor görene… 

***

Partikül fiziği sahasındaki çalışmalarıyla 1968’de “Bilim Ödülü”nü kazanan Prof. Dr. Feza Gürsey, bir konferansına şu cümlelerle son veriyordu:

“Bir avuç insan, eski dervişler misâli tabiatın sırlarında dolaşır dururlar.” 

Muhyiddin-i Abdal’ın dediği gibi:

   “Muhyiddinem, dervişem

   Hak yoluna girmişem

   On sekiz bin âlemi

   Bir zerrede görmüşem...” 

Evet şöyle bir söz de vardır: “Allah’ın büyüklüğü, en küçük şeyde de tecelli eder.” Her şey Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ettiği gibi, lisanıyla, ihtiyacıyla ve istidadıyla (yetenekleriyle) dahi Allah’a dua eder.

Akıllara durgunluk veren şu kâinat kitabını okuyup, yaratıcısının büyüklüğü karşısında huzur ve huşu ile secdeye varmak ne büyük bir görev ve şeref.

***

Bir ince nokta da şu: İnsan çalışacak, ancak işlerinde başarıya ulaşmak için kalbini de Allah’a olan güveniyle dolduracaktır. Bunun içindir ki, her işe duayla yani besmeleyle başlarız. Besmelede bir anlamda: “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın yardımına güvenerek başlıyorum” deriz. Bu güçle başlanan işin sonu, elbette hayır ile biter.

Sosyologlar ve din psikolojisi ile uğraşan bilim adamları, tarihte gelişen medeniyetlerin hep inançtan, inançlı insanlardan doğduğunu söylerler. Selimiye ve Süleymaniyeleri de yaptıran bu ilâhi aşk ve vecd değil midir?

İnsan çalışacak, ama bedenini ve bedeninde gücü yaratan Rabbini unutmayacak. Bedeniyle iş yapacak, kalbi ve şuuruyla sonucu yaratanın Allah olduğunu bilerek, sonucu Allah’tan bilecek, Allah’a şükredecek.

***

Hz. Peygamberimiz (asm) dua hakkında buyuruyorlar ki: 

“Dua müminin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yerin nurudur.” (Hakim)

Yine Peygamberimiz (asm): “Darlık zamanında Allah’ın kendisine yetişmesini isteyen kimse, genişlik zamanında çok dua etsin.”

“Genişlik zamanında dua etmek kadar Allah’a hoş gelen bir şey yoktur” buyurur. (Ebu Davud, Tirmizi, Nesâi, İbn Hibban, Hakim)

***

“Allah, kıyamet günü mümini çağırır, huzurunda durdurur, der ki:

“Kulum, Ben sana, Bana dua etmeni emretmiş ve duanı kabul edeceğime söz vermiştim. Bana dua ediyor muydun?”

“Evet, yâ Rabbi” der.

“Ama, Ben senin her duana cevap verdim. Falan falan gün başına gelen bir üzüntüyü kaldırmam için Bana yalvarmıştın, Ben de o üzüntüyü kaldırıp seni sevindirmemiş miydim?”

“Evet, yâ Rabbi.”

“O duanı dünyada kabul ettim. Falan falan gün de yine başına gelen bir sıkıntıyı açmam için Bana yalvarmıştın, fakat sıkıntının açıldığını görmemiştin?”

“Evet yâ Rabbi.”

“İşte o duana karşılık sana cennette şunu şunu hazırladım. Falan falan gün de bir dileğini yapmamı istemiştin, yaptım.”

“Evet yâ Rabbi.”

“Onu da sana dünyada verdim. Falan falan gün de bir muradını vermemi istemiştin, muradın yerine gelmemişti.”

“Evet yâ Rabbi.”

“İşte onun yerine de sana cennette şunu, şunu verdim.”

Allah’ın Resulü şöyle devam etti: “Hâsılı, Allah, mümin kulunun yaptığı dualardan hiçbirini bırakmaz, hepsini sayar; ya bunları dünyada kulu için yaptığını veya âhirete bıraktığını söyler. O makamda mümin, ‘keşke dünyada hiçbir duamın karşılığı verilmeyip ahirete bırakılmış olsaydı,’ der.” (Hakim)

Demek mümin bu hayattan her halükârda kazançlı çıkacak…