TR EN

Dil Seçin

Ara

Maddedeki Sır

Maddedeki Sır

Bilimsel gelişmeler ve yeni malzemeler çok net bir şekilde gösteriyor ki, yaratılan herşeyin bir hikmeti ve amacı var. Peki maddeleri insanların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde faydalı bir yapıda yaratan kim?

Uzun zaman önceydi.

Hatta o zamanlar Dünya, Dünya olarak bilinmezdi. Çağlara ayrılmış devirler de gelmemişti. Çünkü insan yoktu. Fakat insan olmasa da kainatın çarkları dönüyor, dünya fabrikaları işliyordu.
“Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi.” 1

Ayette geçen dehr, yani zaman kavramı kainatın yaratılış anından bu yana geçen süreyi içine alan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bir zamanlar insan, anılmaya değer bir şey değildi. Yeryüzünde henüz varlığı ve o varlıktan kaynaklanan herhangi bir eseri yoktu.

 

Peki insanın içinde olmadığı bu süre içerisinde neler olmuştu dünyada?

Evinize bir misafir gelse hemen hazırlıklar başlar önce ev derlenir toparlanır, sonrasında yemekler, tatlılar hazırlanır. İşte aynen bunun gibi misafirine hazırlanıyordu dünya, yıllar geçtikçe katman katman başkalaşıyordu. Her katman ayrı bir özellik, her özellik ayrı bir fayda saklıyordu. 

Peki bu faydalar kimin içindi? Gelmemiş bir misafir için kim dünyayı hazırlıyordu? Misafirin geleceğini kim biliyordu? Dağlar mı? Taşlar mı? Kır çiçekleri mi?

Evet İnsan.. Dünyanın nazenin, narin misafiri… 

Duyguları var hissedecek, hissetmesi gerekenleri..

Havaya, suya, toprağa, kuşların ötmesine, uçmasına, çiçeğin açmasına, dallardaki meyvelere mana verecek aklı var ve en önemlisi sevmeyi bilen bir kalbi var insanın…

Bizi bilen, duygularımızı bilen bir zat olmalı ki, neye ihtiyacımız olduğunu önceden bilsin ona göre versin.

Evet işte dünya böyle bir zat tarafından bizim için hazırlandı. İhtiyacımız olan her malzemeyi türlü türlü özellik ve bilgiler ile donattı. “Nasıl bir sofray-ı nimete geldik! Biz insanları misafir olarak evimize çağırdığımızda ne yaparız? Onları ağırlamak için önce eve çağırır sonra sofrayı sereriz. Allah ise bakın nasıl ağırlıyor biz dünyaya gelmeden sofrayı sermiş” 2

 

Malzemeyi amaçları doğrultusunda bilinçli kullanan tek varlıktır insan

Yeryüzünde görebileceğimiz her varlığın kendine has malzeme özellikleri ve aynı zamanda bir kaplaması yani dokusu vardır. Örneğin duvarları gözümüzle düz olarak tanımlayabiliriz ancak elimizi sürdüğümüzde verdiği pütürlü his o duvarın aslında girinti ve çıkıntılarla 3 boyutlu bir yüzey olduğunu bize söyler.

Genel olarak malzemeyi şu kısa cümle ile tarif edebiliriz: “Bir şeyin yapıldığı ya da yapılabileceği maddeye malzeme denir.”

Doku ise, bir varlığın dış yüzeyininin verdiği his ya da sahip olduğu görünümdür.

Eğer hislerimiz olmasaydı dokuların birbirinden farklarını anlayamazdık. Ya da tam tersinden bakarsak dokular olmasa her yüzey aynı olacak ve bize hissettirdiği duygu da tek olacaktı. Ve yine maddeki sertlik, yumuşaklık, sıcaklık, soğukluk gibi özellikler olmasa maddeleri birbirinden ayırt etmek çok zor olacaktı. 

Görme, duyma, koku alma, dokunma vs gibi onlarca hissimize mukabil gelen her madde bize fayda veren birden çok özellik barındırır.

Ahşap doğallığın adıdır. Sesi, kokusu farklıdır, sıcaktır.

Metaller çağlara konu olmuştur. Tunç çağ, bakır çağ, bronz çağ gibi… Herbir devir ayrı bir hikaye anlatır bize.

Camlar saydam, şeffaf, dayanıklı yapıları ile ışığı evlerimize kesintisiz aktarır. Ve elbette ince belli cam bardaktan çay içmesi ayrı bir keyiftir.

Bir malzeme dönüştürülerek yüzlerce malzemeye dönüşebilir.

Mimaride atmosfer ve mekânın duyularla algılanması üzerine çalışmalar yürüten İsviçreli mimar Peter Zumthor bu konuda şöyle der: “Bir taşı ele alalım; onu testereyle biçimlendirebilir, ufalayabilir, matkapla delebilir, ayırabilir ya da cilalayabilirsiniz. Her seferinde taş başka bir şeye dönüşecektir. Ardından aynı taşı daha küçük ya da daha büyük miktarlarda kullanabilirsiniz ve yine başka bir şeye dönüşür. Daha sonra taşı ışığa doğru tutabilirsiniz yine farklı bir hal alır. Yalnızca bir malzemede bin farklı ihtimal söz konusudur.”

Ve yine Bediüzzaman’ın şu sözü bu konuda ne kadar manidardır: “Evet, bir şeyi herşey ve her şeyi bir şey yapmak, her şeyin Hâlıkına has ve Kadîr-i Külli Şey’e mahsus bir nişandır, bir âyettir.”

 

Maddeki değişim ve dönüşüm onun daha mükemmele gitme arzusu olduğu için değildir; nitekim böyle bir arzusu da olamaz

O zaman diyebiliriz ki, maddedeki değişim ve dönüşüm özelliği, arzuları ve hayal gücü olan bir varlığın kullanımı için gereklidir. Düşünebilen, hissedebilen akıllı bir varlığın, yani insanoğlunun…

İnsanın yapısında merak vardır ve bu merak ancak tatmin edici bir bilgi ile anlamlandırıldığında giderilebilir, tatmin edilebilir. Mana arayışının olmadığı her oluş, iç dünyamızda anlamsız boşluklar oluşturur.

Maddedeki asıl bilgiyi kullanacak, ondan açığa çıkan faydayı bir çağdan diğer bir çağa aktaracak olan sadece insandır.

 

Bilimsel gelişmeler ve yeni malzemeler çok net bir şekilde gösteriyor ki, yaratılan herşeyin bir hikmeti ve amacı var

Mesela çok basit görünümlü bir taş parçası, önemli gelişmelerin yapı taşı olabiliyor. Mesela Ural dağlarında keşfedilen Perovskite isimli mineral çok önemli bir işlev için bilim adamlarının araştırmalarına konu oldu.

Perovskite minerali geleceğin güneş panelleri için en yüksek potansiyele sahip malzeme olarak gösterilmekte. Bunun sebebi ise güneş panellerinin verimini teorik olarak yüzde 31’e kadar yükseltebilmesi. Şu andaki geleneksel panel teknolojisinden en fazla yüzde 15-16 civarı verim yakalanabiliyor. Yani panele vuran güneş ışınımının ancak yüzde 15 kadarı enerjiye çevirilebiliyor. Bu rakamın artması güneş enerjisini dünya için şimdikinden çok daha önemli hale getirecek.

Bu malzeme ile üretilen güneş panelleri için, 2009’dan beri farklı araştırma ekipleri uğraşıyor. Ortak çalışan İsveç ve İtalyan bilim insanları tutarlı ve sağlıklı bir perovskite güneş hücresi geliştirmeyi başarmışlar gibi görünüyor. Bu ekibin tasarladığı güneş hücreleri 10 bin saati aşkın süredir dış mekanlarda test edilmekte. Bu da 400 günden fazla süredir enerji sağlıyorlar anlamına geliyor.

Fakat Perovskite bazlı güneş panelleri dış ortamda ciddi bir sorunla karşı karşıyalar. Laboratuvar ortamında yüzde 22 oranında enerji verimliliğine sahip hücreler, oksijen ve nem ile karşı karşıya kaldıkları anda bozulmaya başlıyorlar. Hava, ısı ve suyla tepkimeye giren hücrelerin, kısa zamanda yüksek enerji verimlilikleri düşmeye başlıyor. Bahsedilen ekip ise nano teknoloji ile 2D/3D perovskite karışımlı hibrit bir güneş hücresi imal etmeyi başarmışlar. Bu yapının 2D tarafı enerji üreten molekülleri oksijen ve sudan koruyor. 3D yapıdaki moleküller ise sorunsuzca elektrik dönüşümü yapabiliyorlar.

Katmanlardan oluşan hücreler ayrıca tüm görünür ışık spektrumundan ışınım emip, bunu elektriğe çevirebiliyor. Bu da yüksek veriminin arkasındaki sırlardan birisi. Fakat tek sorun, bu hibrit perovskite hücrelerin henüz laboratuvardaki kadar yüksek enerji dönüşüm verimine ulaşamamış olması. Şimdilik bu dayanlıklı versiyon yüzde 11,2 civarında elektrik üretiyor. Ama tutarlılığı sayesinde bu oranı bir yıldan uzun süre boyunca dış etmenlere karşı koruyabilmiş. Araştırmalar ilerledikçe enerji dönüşüm oranının da yükselmesi bekleniyor. 3

Şimdi sorulması gereken soruyu tekrar soralım: Nasıl ve kim tarafından kullanılacağını bilmeyen bir madde kendi kendine böyle bir fayda üretebilir mi? İnsandan milyarlarca sene önce yapılan cansız maddeler, hayat sahiplerinin, özellikle insanların ihtiyaçlarını bilebilir mi? Elbette hayır.

 

Kaynaklar:

1. Dehr/İnsan Suresi, 1. ayet.

2. Alaaddin Başar.

3. https://www.nature.com/articles/ncomms15684.