TR EN

Dil Seçin

Ara

Mart 2008

post-title

Mart 2008, 375

Vakit, bahardır.

Sevgili dostlar,

Aylardan Mart’a, mevsimlerden bahara doğru koşar adım ilerliyoruz. Kâinat, bizim vıdı vıdılarımıza kulak asmadan her zaman âdeti olduğu gibi, yeni bir uyanışla Yaradan’ını en güzel dillerle sanki güm güm sadalarıyla tesbih etmeye başladı. Koca bir kış ayı boyunca toprak altında bekleşip duran tohumcuklar, “Açıl!” emrini duyar duymaz, çatlayıp toprağın üzerinde zarfının içinde sakladığı mektubu bir vazife şuuruyla sahibine teslim etmeye çalışıyor. Arz bahçesinin her bir yanında, heyecan ve neşe içinde bir kıpırdanma, bir hareketlenme görülüyor. Ağaçlar, kaldığı yerden, Sanii’nin mucize sanatını sergilemeye, çiçek açıp meyve vermeye duruyor. Bütün kış boyunca gözlerden uzak yerlere çekilen temizlik görevi ve bizim daha bilmediğimiz pek çok ekolojik denge görevleriyle sorumlu minik hayvan türleri, asker ciddiyetiyle yeniden işbaşı yapmaya hazırlanıyor.

Hasılı, Arz üzerindeki çok sesli orkestra, en güçlü performanslarından birini daha seyircileri olan biz insanlara izlettirme arzusu içinde coştukça coşmaya hazırlanıyor. Mozart’ın kendisini hayranlıkla taklit ettiği bu senfoninin Bestekâr’ı, şuur ve idrak kabiliyetiyle donatılmış insanın, bu ‘gösteri’nin esas anlamına muttali olup, onun da seyirci koltuğunda oturmayı bırakıp bu orkestra içinde şuuru ile, aklı ile, kalbi ile gelip en müstesna yeri almasını ve bu büyük gösterinin en önemli parçası olmasını diliyor.

Şimdi, gözler insanı arıyor. Kâinattan maksat olan insanı... Büyüse kâinat olacak insan, küçülse insan olacak kâinatın, dilini anlamaya çok yatkın bir zişuur (şuurlu) aslında. İnce sezgileriyle bu kâinat ile kendisi arasında bir kader ortaklığı olduğunu, onunla beraberliğinin sıkıca gerilmiş ‘ülfet perdesi’nin tesiriyle bir iktidar mantığına kurban edilmesinin ne kadar büyük bir cinayet olacağını hisleriyle biliyor. Ama cinayetin henüz tene temas etmemiş olması, ülfet perdesinin olduğu gibi kalmasını netice verdiğinden, kendisinden beklenen adımı bir türlü atamıyor Âdemoğlu. Kalbini nefsin arzularıyla doldurup aklını da vezir gibi o arzuların lehine çalıştırdıkça, kalp motoru istop etmiş halde, himmeti kendi teninin sınırlarını aşamadan, bir bencillik karanlığı içinde sahte aydınlıklarla avunuyor.

Oysa, Arz üzerindeki çok sesli orkestra, en güçlü performanslarından birini daha insanlara izlettirme arzusu içinde coştukça coşmaya hazırlanıyor. Bu senfoninin Bestekâr’ı, şuur ve idrak kabiliyetiyle donatılmış insanın da bu gösteride kendisine ayrılan başrolü oynamasını istiyor. Şuuru ile, kalbi ile, halife-i arz sıfatı ile.

Bir sonraki ay buluşmak dileğiyle.

 

— Editör

Dergideki Yazılar