TR EN

Dil Seçin

Ara

Domatesçi Milyoner / Hayatın İçinden Hatıralar

Domatesçi Milyoner / Hayatın İçinden Hatıralar

Bir gün dersten çıktığımda eve dönmek için pazara girdim. Satıcılar her zamanki gibi bağırıyordu. Tezgâhların arasından zorlukla ilerlerken, biri bana laf attı: “Hocam! Domates vereyim. İster misiniz?”

Sakarya Üniversitesi, Sapanca Gölü’ne bakan şimdiki kampüsüne taşınmadan önce, şehir merkezinden iki kilometre uzakta, ‘Ozanlar’ adıyla bilinen bölgedeydi. Perşembe günlerinde, okul yolu üzerinde çok büyük bir pazar kuruluyordu. Diğer günler trafiğe açık olan yol, o gün kapandığı için okula arka yollardan bağlantı sağlanırdı. Fakat o yollar da kamyonlarla işgal edilir, gelip gitmeyi iyice zorlaştırırdı. Bu nedenle birçok hoca o gün yürümeyi tercih ederdi. Bu durumda pazar boydan boya geçilir, fakat yürüyenler bundan hiç şikâyet etmezdi. Meyvelerin güzelliği ve pazarın canlılığı, o sıkıcı yolu eğlenceli hâle getirir, uzun olmasına rağmen o yolu bizlere çok kısa gösterirdi.

Mayıs ayındaydık, unutmuyorum.

Bir gün dersten çıktığımda eve dönmek için pazara girdim.

Satıcılar her zamanki gibi bağırıyordu.

Tezgâhların arasından zorlukla ilerlerken, biri bana laf attı:

“Hocam! Domates vereyim. İster misiniz?”

Satıcıya baktığımda onu hemen tanıdım, öğrencimdi.

“Ne işin var burada?” diye sordum. “Senin derste olman gerekmiyor mu?”

“Hocam ben artık öğrenci değilim.” dedi. “Okuldan atılmıştım.”

Şaşırdım tabi… Yarı şaka, yarı ciddi:

“Hangi hain hoca attı seni?” deyince, o da haince gülümseyip cevap verdi:

“Siz atmıştınız hocam!”

“Hadi canım sen de!” dedim. “Şaka mı yapıyorsun?”

“Valla siz attınız.” dedi. “Üç yıl önce atmıştınız, unuttunuz mu?”

Sonraki yıllarda hesaplamıştım. Beş binden fazla öğrenci ders almış benden, bu yüzden de isimleri hatırlamam zor, yaşanılan olayları da öyle…

Öğrencimin yanına giderek oturdum. Üç kilo domates aldıktan sonra tabi…

“Seni nasıl attığımı anlat bakayım!” dedim. “Hem de detaylarıyla…”

Anlatmaya başladı. Derslerimin birinden, 6 kere sınava girmesine rağmen, hepsinden zayıf not alıp dersi tekrarlamıştı. O zamanlar 7 hakta geçemeyenler, yönetmelik gereğince okuldan atılırdı. Anlattığına göre, altıncı sınavdan sonra onu çağırıp:

“Son hakkına giriyorsun haberin olsun! Çok iyi çalış! Biliyorsun kimseye torpil yapmam! Takıldığın bir yer varsa gelip bana sor, sana saatler boyunca (tabi ki ücretsiz) ders veririm.” demişim.

Gelmemiş tabi.

Kız ya da erkek olsun, öğrencilerden birini ‘okuldan atma’ kararı (hatta düşüncesi bile) bir öğretim üyesini perişan eder. O hocayı mesleğiyle vicdanı arasında bir tercih yapmaya mecbur bırakır. Bu da elbette ki kolay değildir. Günler boyu uykusunu kaçırır onun, fırıl fırıl döndürür yatağında.

Domatesçi öğrencim, son hakkına girdiği imtihanı anlatırken, olup bitenleri detaylarıyla hatırladım. Onun bu özel durumu, hafızamın ‘çok özel’ bir noktasına yerleşmiş, fakat bu özel noktada unutulup kalmıştı. Şimdi perde kalktığından her şey birer birer ortaya çıkıyordu.

Sınav başlayınca ona şöyle demiştim:

“Senin durumundan çok, ailenin durumuna üzülüyorum. Sana acımasam bile onlara acıyorum. Al şu cevap kâğıdını, kendin pişir kendin ye! Sana soru sormuyorum, soruları kendin yaz! Onların cevabını da ver arkasından…”

İki saatlik imtihan beş dakikada bitti.

Ve o öğrencim tek bir soru bile yazamayıp boş kâğıt teslim etti.

Ben de okuldan attım kendisini, gönül rahatlığıyla. (Ellerim dert görmesin.)

Öğrencim bunları gülerek anlatırken:

“Sevgili Hocam!” dedi. “Allah sizden bin kere razı olsun. Çok şükür ki atmışsınız beni okuldan. Vallahi köşeyi döndüm, hem de ne dönüş... Şimdi toptan domatesçilik yapıyorum. Antalya’dan getirtiyorum domatesi, öyle harika bir iş ki anlatmam mümkün değil. İki yıl içinde bir kamyonet aldım kendime, bir de dubleks daire. Eğer mühendis çıksaydım, diğer arkadaşlar gibi ev kiramı bile ödemekte güçlük çekerdim.”

Domatesler elimde, koşar adımlarla ayrıldım öğrencimden.

Aybaşı geldiğinden, bir an önce eve gidip kiramı yatırmam gerekiyordu.