TR EN

Dil Seçin

Ara

Kulak Zarı Titrediğinde... / Sonuçlar Sebeplerinden Muhteşemdir

Kulak Zarı Titrediğinde... / Sonuçlar Sebeplerinden Muhteşemdir

Biz KULAK ZARI deriz ama İngilizler ona EAR DRUM yani KULAK DAVULU derler. Her ne kadar “kulak zarı” demeyi tercih ediyorsam da, “kulak davulu” denmesini hiç garip bulmuyorum. Çünkü kulak zarı, tıpkı bir davulun gergin deri yüzeyi gibidir.

Size bu kâinat hakkında acayip ama gerçekten çok acayip bir şey söyleyeyim mi? 

Her şeyin bir sebebi vardır. 

Hayır! Hayır! Acayip olan bu değil. Aslında bu da son derece acayip bir şey ama asıl acayip olan şu: Her şeyin bir sebebi vardır; ve şeyler, sebeplerinden muhteşemdir!

 

MUHTEŞEM ŞEYLER

Güneş, Dünya’daki hayatın en büyük sebebidir mesela… Ama hayat, Güneş’ten muhteşemdir! Çünkü Güneş’te ışık vardır, renk vardır, ısı vardır da, hayatın zerresi yoktur.

Tam da bu sebepten(!), bütün karıncalar Güneş’in ışığı ile yollarını görürken, bir karıncanın gördüğünü, koca Güneş göremez.

Onda hayat olmadığı için, görmek de yoktur çünkü.

O, sadece bir sebeptir.

Bir nar bülbülü gibi şarkılar da söyleyemez Güneş... Ama bütün nar bülbülleri, şarkılarını onun erguvan renkli sabah ışıkları altında söyler. 

O, sadece bir sebeptir.

Ne karıncalar gibi görebilir, ne nar bülbülleri gibi şarkılar söyler...

O Güneş, yeryüzünde gören bir karınca, uçan, uçarken de şarkılar söyleyen bir nar bülbülü yaratmak için Allah’ın başımızın üzerinde ipsiz ve direksiz tuttuğu bir sebeptir.

Ve karınca da, nar bülbülü de, Güneş’ten çok daha muhteşemdir...

Bu kâinatta her şeyin bir sebebi vardır.

Ve şeyler sebeplerinden muhteşemdir...

 

TOPRAKTAN, AĞAÇTAN DAHA MUHTEŞEM OLAN NE?

Çamurlu bir su ve esen rüzgârlarla beslenen ağaçların “odun gibi” dalları, bal gibi tatlı dutlar için, elmalar, ekşi erikler, her biri birer yakut küpeye benzeyen kiraz taneleri için hep birer sebeptir.

Meyveler, gülümsedikleri o dallardan muhteşemdir...

Toprak sebeptir. Sebzeler, buğday taneleri, iri ve dolgun başaklar muhteşemdir...

Yumurta sebeptir. Kırlangıçlar, yeşil başlı ördekler, tavus kuşları, minicik serçeler ve bakır gözlü güzel güvercinler muhteşemdir...

Soğuk sebeptir. Hiçbiri birbirine benzemeyen, incecik işlemeli buzdan mücevherler gibi kar taneleri muhteşemdir...

Su da büyük bir sebeptir. Güller, altın kalpli papatyalar, mis kokulu leylaklar muhteşemdir!

İki minicik hücrecik sebeptir. Geceleri gökyüzüne bakarken, galaksileri gözbebeğinden süzebilen insan, trilyonlarca hücreden çok daha başka ve çok daha muhteşem bir şeydir...

Her şeyin bir sebebi vardır evet.

Sebep bazen gökyüzünde bir yıldız, bazen esen bir rüzgâr, bazen nereye gittiğini bile bilmeyen sudur...

Ve bazen de kulağımızın içinde incecik bir zardır. Biz ona KULAK ZARI deriz ve o nar bülbüllerinin şarkılarını da, bu şeffaf, bu incecik zardan sebep duyabiliriz...

Kulak zarı sebeptir.

Duymak ise muhteşemdir!

 

KULAK ZARI SEBEPTİR

İster yıldızlı bir yaz gecesinde, ağaç dalları arasında türküler söyleyen bir ağustos böceğinin sesi olsun, ister minicik bebeğine ninniler söyleyen şefkatli bir annenin sesi, ister asfaltta bir delik açmak için bütün mahalleyi ayağa kaldıran beton kırıcının sesi, ister eski plakta çalan Tamburî Cemil Bey’in tamburunun sesi, isterse patlayan bir balonun, salıncakta sallanırken çıkabileceği en üst noktaya vardığında biraz korku biraz heyecan ve neşe ile çığlıklar atan bir veledin, alçaktan uçan bir uçağın, tıpır tıpır yağmurun, mevsimine göre kekik kokan, papatya kokan, bir fırının önünden esip geldiyse mis gibi ekmek kokan rüzgârların, pütürüklü oyuklarında minnacık yengeçlerin, saklambaç oynadığı kayalıkları milyonlarca yıldır dövüp duran okyanusun olsun farketmez; bütün sesler, titreşimleri taşıyan dalgalar halinde gelir. Gelir gelir ve kulak kepçenizin o acayip kıvrımları arasından döne dolana kıvrılarak, hızını ve şiddetini artırmış bir şekilde dış kulak yolunuzdan içeriye girer ve yolun sonundaki zara kadar ulaşır.

Bu zar milyarlarca milyarlarca molekül tarafından büyük bir sadakatle, elden ele taşınan o ses titreşimlerinin teslim edileceği ilk adrestir!

 

ZAR MI, DAVUL MU?

Biz KULAK ZARI deriz ama İngilizler ona EAR DRUM yani KULAK DAVULU derler.

Her ne kadar “kulak zarı” demeyi tercih ediyorsam da, “kulak davulu” denmesini hiç garip bulmuyorum. Çünkü kulak zarı, tıpkı bir davulun gergin deri yüzeyi gibidir.

Davuldan ses çıkması için tokmakla bu gergin yüzeye vurmak, onu şiddetli ses dalgaları yayacak şekilde titretmek gerekir.

Kulak davulunu çalmak için de tokmak görevini ses dalgalarının taşıdığı titreşimler yapar...

Anne karnındaki otuzuncu günümüzde yaratılmaya başlanan kulak zarı, tahmin edebileceğiniz gibi incecik ve hassas bir organdır. Üç katmandan oluşur ve içeriye doğru dönük tabak şekildedir.

Dışarıdan gelen ses dalgaları dış kulak ile orta kulak arasındaki bu incecik zardan perdeye çarptığında, onu tokmak yemiş davul derisi gibi titretmeye başlar...

Bu zar o kadar hassastır ki, birkaç atom, üç beş molekül boyundaki titreşimler bile onu harekete geçirebilir.

Böylece kısık sesli fısıltıları, oturma odasındayken mutfaktan gelen tıkırtıları ve midemizden gelen gurultuları bile duyabiliriz.

 

KULAK ZARININ MUHTEŞEM YAPISI

Kulak zarı her ne kadar işitmek gibi mucizevî bir özellikle kıyas edildiğinde basit bir sebep olarak görünse de, yaratılış olarak mükemmeldir.

Bir gitarın teline dokunduğunuzda tel titrer ve bir süre titremeye devam eder.

Kulak zarı ise kendisine gelen ses titreşimleri ile titredikten çok kısa bir süre sonra (saniyenin binde dördü kadar kısa bir süre! Yani bir saniyeyi alın, bine bölün, dört parçasını ayırın bir kenara, işte o kadar!) hemen eski haline döner. Eğer o da gitar teli gibi daha uzun bir süre titredikten sonra duracak olsaydı, işittiğimiz her ses, kulağımızın içinde bir süre yankılanırdı. Bütün sesleri, kötü müzisyenlerin, berbat ses düzenekleri ile akustik rezaleti salonlarda çalıp söyledikleri bir düğün şarkısı gibi, yani kısaca şöyle işitirdik:

“Güvercinnnuçuverdidiğdiğdiğyaryandımamanmannnnkanadııııııınınınınıaçıverdiğğdiğdiğğbenbenbenyandımımımımamannnnnananannnnan…”