TR EN

Dil Seçin

Ara

Affedilmez Bir Hata / Hayatın İçinden Hatıralar

Affedilmez Bir Hata / Hayatın İçinden Hatıralar

Allah Resulü, bir babanın çocuğuna yaptığı her duanın, Peygamber dualarına benzediğini söylerken, bir başka hadisinde de şöyle buyurmaktadır:

“Annesi ve babası hayattayken, cenneti kazanamayan evlatlara şaşarım.”

Bu yüce Peygamber hangi konuda yanılmış ki?

Sadece cennet değil, bu dünyayı kazanmak da o mübarek insanlara bağlı değil mi?

80’li yıllar, hocalık hayatımdaki en aktif dönemimdi.

Zafer Dergisi’ne o yıllarda katılmış ve yardım niyetiyle bir parmağımı uzatırken; ilk önce sağ elimi, sonra kolumu, daha sonra tüm vücudumu kaptırmıştım. Fakülteden gelir gelmez dergiye koşar ve bazen sabahlara kadar orada ter dökerdim. Selim Gündüzalp’le birlikte tabi. Hemen yanımızda da Suat Ünsal ve Özkan Öze bulunuyordu. Bu fedakâr insanlar, hiç bir karşılık beklemeden çalışırlardı. Arka planda ise, başta rahmetli hocamız Haluk Nurbaki ve yirmi civarında yazar bulunuyordu.

Her ay bir dergi çıkartmak o günkü şartlara göre inanılmaz derecede zor sayılırdı. Fakat iş sadece dergiyle bitmiyordu. Özellikle ‘Gerçeğe Doğru’ ciltlerinde, yani o çalışmalar sırasında, tam bir hapis hayatı başlıyordu. Bilgisayarlar, o günlerde bizim civarlara uğramamıştı. Bu nedenle her şey elle yapılıyordu. Okuldaki ders saatlerimin dışında, bazen bir ay boyunca dergiye kapanır, dışarı çıkınca da, esnaf ziyaretlerine başlardık.

Ziyaretler sırasında zıpkın gibi bir gençle karşılaştık. Bu gencin ismini vermek istemiyorum. İsterseniz ona Osman diyelim.

Osman iş hayatına, bir tezgâhtar olarak başlamıştı. Son derece çalışkan ve becerikli biriydi. Bir süre sonra, yaşlı babasının maddi destekleriyle, tezgâhtarlıktan ayrılıp küçük bir dükkân açtı. İç giyim ve gecelik satıyordu. Dükkânı arı kovanı gibi işlediğinden, belki 5-6 ay sonra ara sokaktaki yerini boşaltarak, Adapazarı’nın en işlek yeri olan Çark Caddesi’ne geçti. Aynı ilgiyi görünce bir dükkân daha açtı. Hemen arkasından bir tane daha…

Bunlar ne kadar zamanda oldu bilemiyorum. Belki iki yıl içinde Osman gerçek milyonerler arasına girmişti. Fakat küçük bir sebeple babasına darılmış, hatta kavga edip gücendirmişti. Kendisine Selim Gündüzalp’le birlikte gidip, affedilmez bir hata yaptığını, babasının rızasını mutlaka alması gerektiğini tekrarladık.

Ama Osman artık ‘Büyük Adam’dı ve hiç kimseye tenezzül etmiyordu.

Bütün gayretlere rağmen onu ikna etmek mümkün olmadı.

Aradaki dargınlık uzayınca, yaşlı adam üzüntüden yatağa düştü. Ve durumu ağırlaşınca oğlunu görmek için yanına çağırdı.

Osman buna rağmen yine babasına gitmedi. Ondan aldığı parayla açtığı dükkânlardan çıkmak bilmiyordu.

Yaşlı adam son anlarında bile, oğlunun ismini sayıklayarak vefat etti.

Osman’ı 3-4 yıl sonra pazarda gördüm.

Rabbim elbette şahittir, küçük bir tezgâhta domates satıyordu.