TR EN

Dil Seçin

Ara

Yaşayan Taşlar

Yaşayan Taşlar

Türkçe’de “taş öpen, taş emen, inek toynağı, yaşayan taş, çiçek açan taş, altıntaş” gibi farklı isimlerle bilinen bu bitki, hayat şartlarının çok zor olduğu Güney Afrika çöllerinde, özellikle Nambiya’nın Karoo bölgesinde yetişmektedir.

Her coğrafya ve iklimin kendine has canlı türleri vardır. Rahmeti ve ilmi sonsuz olan Yaratıcı, her ortama uygun canlı türleri yaratmıştır. Âyetin ifadesiyle “O her türlü yaratmayı bilir.” Bu hakikate en güzel örneklerden biri de çöllerde yaşayan ‘Lithops’ isimli bitkidir. Lithops ismi Yunancada ‘kaya benzeri’ anlamına gelir, bundan dolayı ‘taş bitkiler’ veya ‘canlı taşlar’ olarak da bilinirler. Türkçe’de “taş öpen, taş emen, inek toynağı, yaşayan taş, çiçek açan taş, altıntaş” gibi farklı isimlerle bilinen bu bitki, hayat şartlarının çok zor olduğu Güney Afrika çöllerinde, özellikle Nambiya’nın Karoo bölgesinde yetişmektedir.

Yaprakları ters dönmüş ve birbirine bitişik iki koni şeklinde yaratılmış olan bu bitkiler; gri, yeşilimsi gri, kırmızımsı ve pembe renklerde olabilmektedir. Şekil ve renk bakımından bulundukları yerdeki çakıllara benzerler. Bitki gövdelerinin büyük kısmı toprak yüzeyinin altında ve görülmeyecek kadar küçüktür. Dıştan sadece ters konik yaprakların çakıl şeklindeki üst kısımları görünür. Bundan dolayı çakıl taşlarıyla aynı hizada yer alırlar ve onlardan ayırt edilmeleri çok zordur. Altıntaş bitkisine ihsan edilen bu kamuflaj tekniği, onları hayvanlara yem olmaktan ve güneşten korur.

 

Çölde Açan Gül

Çölde yaşamaya uygun bir yapıda yaratılmış olan bu bitkiler “çöl gülü” olarak da bilinirler. Kuru toprak, kum ve çakıllarla dolu olan bu yerlerde su yoktur. Altıntaş bitkileri genellikle başka bitkinin bulunmadığı, kavurucu sıcaklık ve kuraklığın hüküm sürdüğü yerlerde hayatlarını sürdürerek Allah’ın, başta Hayy ve Kayyum gibi pek çok isimlerinin tecellisine ayna olmaktadırlar.

 

Lithops Bitkisinin Şekli Neden Böyledir?

Yaprak yüzeylerinin çakıllara benzemesi, onların çöl hayvanlarına yem olmasını engellerken, gövdelerinin toprak yüzeyinden aşağı çekilmesi ve topraktaki en küçük su zerresini bile israf etmeden alabilecek bir mekanizmayla donatılmaları da onların en az suyla hayatlarını sürdürebilmeleri için hazırlanmıştır. Ayrıca, sıcak iklim koşularında uygun olarak gündüz sıcağında aşırı terleme ile su kaybını önlemek amacıyla, normal bitkilerin aksine olarak stomalarını (gözenek) gündüz kapatıp gece açarlar.

Altıntaş bitkisinin kavurucu çöl ortamında suyu en verimli şekilde depolaması ve kullanması; çiçeklerinin kendini dölleyecek olan böceklerin faaliyetlerine uygun şekil ve zamanda açılması, üretilen tohumların yağmur yağıncaya kadar saklanıp gözetilmesi gösteriyor ki, bütün kâinata hâkim olan ve her şeye sözü geçen bir Zât, bu minik bitkileri de gözetip koruyor, her türlü tedbirini alıyor.

 

Yaşayan Taşlardaki Bu Muhteşem Sanatın Manası

Kâinatta yaratılmış her bir mevcut, bir sanat eseridir. Her sanat eseri de bir sanatkârın eseridir. Yani o eser kendini gösterdiği gibi, sanatkârını da gösterir. Hatta kendini bir sayfa kadar anlatırken, sanatkârını bir kitap kadar bildirir, tanıttırır ve sevdirir.

Her eser, sanatkârını maharet, duygu, düşünce, bakış açısı gibi pek çok cihetlerle özelliklerini ve farklı güzelliklerini ortaya çıkarır. Bu açıdan yaratılan her eser de Yaratanı anlatır ve tanıtır…

Şimdi bu nazarla, bu bakış açısıyla, Lithops çiçeğine bakıp onu dinleyebilsek bize hal diliyle diyecek ki:

“Ben çok manalı bir yazıyım. Beni Yaratanı bildiren, tanıttıran, sevdiren bir kitabım, bir ilannameyim, kudretin kelimesiyim. Benim de bir sanatkârım, bir failim, bir ustam vardır. O sanatkâr, beni yaparken, kökümü, gövdemi, dallarımı, dikenlerimi, goncamı, yapraklarımı ve çiçeğimin zarif, nazik süslerini kader kalemiyle çizmiş ve tecelli fırçasıyla boyamış ve böylece Musavvir, Mukaddir, Munazzım, Cemil, Müzeyyin olduğunu göstermiş…”

Demek her bir sanatlı mahlûkun manası; Allah’ın farklı isimlerini okuyup, okutarak, Onu isim ve sıfatlarıyla tanıtmak ve sevdirmektir.