TR EN

Dil Seçin

Ara

Dünyada Hayvan Haklarını İlk Defa Osmanlı Düzenledi

Dünyada Hayvan Haklarını İlk Defa Osmanlı Düzenledi

İslamiyet’ten aldığı dersler sayesinde, Osmanlı’nın sevgi ve şefkati yalnızca insanları değil, cümle hayvanatı da kuşatmıştı.

Osmanlı toplumu hayvanları dışlamıyor, sevgiyle kuşatıyordu.

İslamiyet’ten aldığı dersler sayesinde, Osmanlı’nın sevgi ve şefkati yalnızca insanları değil, cümle hayvanatı da kuşatmıştı.

İnsanlık ve merhamette zirveleşen Osmanlı insanı/toplumu, sahipsiz hayvanlara, kedilere, dağ başlarındaki aç kurtlara yiyecek hazırlayarak ve sakat leyleklerin tedavisi için müesseseler bina ederek, kırılması zor hayır rekorlarına imza atmıştı.

 

HAYALLERİ ZORLAYAN ÖRNEKLER

Birkaç çarpıcı misal verecek olursak:

İzmir Ödemiş’te Mürselli İbrahim Ağa Yeni Cami etrafında, hastalanarak sürülerinden geri kalan leyleklerin bakılması ve beslenmesi için ciğer ve işkembe alınmasını şart koşan bir vakıf kurulmuştu.

Köpeklere ve diğer sokak hayvanlarına bakmak için ecdat, pek çok vakıf kurmuş ve insan görevlendirmişti.

Birçok Osmanlı şehrinde kar yağdığında ve soğuklar bastırdığında şehirlere ve kasabalara inen aç kurtların ve kuşların beslenmesi için belirli yerlere düzenli şekilde et, ciğer, sakatat, darı, buğday ve ot koyan vakıflar tesis edilmişti.

Osmanlı’da yollara ve bahçelere kuşlar ve diğer hayvanlar için taştan su oyukları konurdu.

İstanbul’da, Koca Mustafa Paşa, Şeyh Evhaddeddin Tekkesi’ne kediler için günde iki sırık ciğer vakfetmişti. Mahalle köpekleri için sokak başlarına taştan su kapları yapılmış ve belirli vakitlerde su kovaları bırakılmıştı.

 

ALLAH’IN YARATTIĞINA HÜRMET

Fransız seyyah Thévenot’un, 1656’da İstanbul’da gördüğü ve sohbet ettiği Türklerin hayvan sevgisiyle ilgili, kendisini hayrette bırakan izlenimleri oldukça enteresandır:

“Türklerin bazıları ölürken haftada şu kadar defa şu kadar köpeğe ve şu kadar kediye yiyecek verilmek üzere birçok iratlar (miras, nafaka) bırakırlar yahut bu hayrın işlenmesini temin için fırıncılarla kasaplara para verirler ve onlar da bu gibi vasiyetleri büyük bir sadakatle ve hatta dindarane bir riayetle yerine getirirler. Onun için her gün et taşıyan birtakım kimselerin şart-ı vâkıfa göre ya köpekleri veya kedileri çağırıp etraflarına toplanan hayvanlara et parçaları atışları görülecek şeydir. Bunlar bizim nazarımızda çok gülünç olmakla beraber onlarca öyle değildir.”

Osmanlı’da sokak hayvanlarına bakan görevlilere Mancacı denirdi. Resimde bir Mancacı hayvanları beslerken görülüyor.

Fransız Şair Lamartine de şu noktaya dikkat çekiyor: “Türkler, kuşlara, köpeklere, velhasıl Allah’ın yarattığı her şeye hürmet ederler; bizim memleketlerde başıboş bırakılan veya eziyet edilen bu zavallı hayvan cinslerinin hepsine şefkat ve merhametlerini teşmil ederler.”

Sokak hayvanlarına şefkatle yaklaşarak Batılıları şaşırtan Osmanlı toplumundan bir kesit.

 

KEDİLERE VE KÖPEKLERE ÖZEL HASTANELER

17. yüzyılda Osmanlı topraklarında seyahat eden Fransız Avukat Guer, Osmanlıların hayvanlara ilgi ve şefkatlerini, onlara yönelik akıl almaz hizmetlerini anlatırken, çarpıcı bir misal olarak Şam’da gördüğü kedilere ve köpeklere özel hastaneden hayretle söz ediyor.

Osmanlı’da sokak köpeklerini besleyen ve tedavi eden hastaneler vardı.

1660’lı yıllarda İngilizlerin İstanbul’daki elçilik görevlilerinden olan Paul Ricaut, Osmanlıların, hayvan haklarına riayet etme noktasında da büyük bir hassasiyet, gayret ve hizmet ortaya koydukları hakkında şu ilginç bilgi ve tespitleri aktarıyor:

“Fakir insanlar için kurulan aş evlerinde, insanlardan başka kedi ve köpek gibi hayvanlar da doyurulduğu gibi, sırf kedi ve köpek gibi hayvanlar için özel vakıflar da kurmak âdetti. Bazı şehirlerde kediler için yapılmış binalar bulunuyordu. Gıdaları için vakıflar kurulmuş; kedilere hizmet için vekil harçlar ve uşaklar tahsis edilmiştir.”

Sokak hayvanlarını besleyen Osmanlı halkını gösteren 1664 yılına ait bir gravür.

Osmanlı’da kedileri beslemek, kasaplar için büyük bir haz ve hayır kaynağıydı.

 

DÜNYA’DA İLK HAYVAN HAKLARI

Osmanlı’da hayvan haklarına ilişkin düzenlemelerin temeli daha Sultan II. Bayezid zamanında atıldı. Mevlana Yaraluca Muhyiddin tarafından 1502-1507 tarihleri arasında hazırlanan Bursa, İstanbul ve Edirne Belediye Kanunnamelerine hayvanların korunmasına ilişkin hükümler konuldu.

Kanunnamenin 58. Maddesi şöyleydi: “Ayağı yaramaz beygiri işletmeyeler. At, eşek ve katır ayağını gözeteler ve semerin göreler. Ağır yük vurmayalar. Çünkü dilsiz canavardırlar. Hamallar ağır yük vurmayalar, makul olalar.”

Hayvan haklarına yönelik ilk kapsamlı düzenleme Sultan III. Murad zamanında 1587 yılında yapıldı.

Padişah tarafından 19 Mart 1587’de İstanbul Kadısı’na gönderilen fermanda, hamalların taşımacılıkta kullandıkları at, katır vb. hayvanlara tahammüllerinin üzerinde yük taşıtmaları yasaklandı. Hayvanların bakım ve beslenmesine özen gösterilmesi gerektiği ve fermandaki ikaz ve hükümlere uymayanların cezalandırılacağı bildirildi.

Bu ferman, “dünyada hayvan haklarına ilişkin ilk düzenleme” olma özelliğine sahiptir.

Belge: Sultan III. Murad’ın 1587’de neşrettiği, taşımacılıkta kullanılan at ve katırların haklarının korunmasına dair ferman.

Fermanın Latince orijinal metni.

 

YÜK HAYVANLARINI KORUMADAKİ İNCELİK

9 Şubat 1829 tarihli bir arşiv belgesinde, odun, kömür, kereste gibi yükleri taşıyan atlar ve öteki yük hayvanlarıyla ilgili şu ikazlar, Osmanlı’nın hayvanları korumadaki incelik ve titizliğinin delillerindendir:

“Hamalların, Cuma günleri hayvanları tatil etmeleri (çalıştırmamaları), hayvanlara güzelce bakmaları, yüklerini boşalttıktan sonra hayvanlara binmemeleri eskiden beri uyulan bir usuldür. Ancak son zamanlarda buna uyulmadığı görülmüş olup, gerekli tedbirler alınacaktır.”

1900’lere ait sokak köpeklerini şefkatle besleyen İstanbul halkını gösteren bir resim.

 

KARINCANIN BİLE HAKKINI DÜŞÜNMEK!

Kanunî ile Zembilli Ali Efendi arasındaki meşhur karınca hikâyesinde de görüldüğü üzere, karıncayı dahi incitmekten çekinen Osmanlı’da, seferlerde topları çeken büyükbaş hayvanlar yaşlanınca kasaplara satılmaz, bakımları yapılarak eceliyle ölmeleri sağlanırdı.

Mezbahalarda kesimi yapılacak hayvanlar için işlemin en acısız şekilde yapılmasına ilişkin kanunlar erken dönemlerde çıkarıldı ve bu titizlik asırlar boyunca geçerliliğini korudu.

Zabıtaların sık sık şehri gezerek, sahipli hayvanların karınlarını kontrol etmeleri ve iyi beslenip beslenmediklerini teftiş etmeleri de yaygın bir uygulamaydı.

Journal des Voyages isimli Fransız seyahat dergisi 12 Ocak 1902 tarihli sayısında Osmanlı insanının hayvan sevgisini kapağına taşımıştı.

Aynı resim kartpostallara da konu olmuştu.

 

ALMAN SEYYAHI ŞAŞIRTAN OLAY

Alman seyyah Hans Dernschwam’ın 1542 yılında Kanuni döneminde İstanbul’da şahit olduğu hadise oldukça enteresandır:

Sadaret Kaymakamı Koca Mehmed Paşa, lokantanın önünden geçerken odun yüklü güzel bir atın beklediğini gördü. Atın sahibinin, lokantada karnını doyurmakla meşgul olduğunu öğrendi.

Paşa, vaziyete oldukça sinirlendi. Odunları atın sırtından indirtmekle kalmayıp sahibini de cezalandırdı: Odunları onun üzerine yükletti. At için aldırdığı bir akçelik kuru otu, at yiyene kadar yükü sırtında bekletti.

 

HÜKÜM

Osmanlı toplumunun hayvanları sevmede ve haklarını korumada, çağının ötesinde bir anlayış ve uygulamaya sahip olduğu; Batı’yı ve günümüzün modern toplumlarını dahi geçtiği ve hâlâ dünyaya örnek teşkil ettiği bir hakikattir.

 

Kaynakça:

1. İsmet Sungurbey, Hayvan Hakları, İstanbul, 1993, İstanbul Üniversitesi Yayınları.

2. İsmail Hami Danişmend, Garp Menbalarına Göre Eski Türk Seciye ve Ahlâkı, İstanbul, 1982.

3. Ahmed Refik Altınay, Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, Hazırlayan: Abdullah Uysal, İstanbul, 1988.

4. Jean de Thévenot, 1655-1656’da Türkiye, Çeviren: Nuran Yıldız, İstanbul, 1978.

5. Hans Dernschwam, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, Çeviren: Yaşar Önen, İstanbul, 1992.

6. Tamer Dodurka, “Geçmişten Günümüze Avrupa Ülkeleri ve Türkiye’de Hayvan Hakları”, http://www.fatihbelediyesiyedikulehayvanbarinagi.com. Erişim: 04.08.2017.