TR EN

Dil Seçin

Ara

Türk Sanatından Bir Bedri Rahmi Eyüboğlu Geçti

Yeni kurulan cumhuriyetin modernizmi, hatta Avrupa’nın her türlü sanat ve felsefe akımı onu tam olarak tatmin etmez. Arayış içindedir...

Bedri Rahmi Eyüboğlu resimleriyle ve şiirleriyle önemli bir sanatçıdır. Resim ve şiir ile ilgilenmeye çocuk yaşlarında başlar ve eski adıyla Sanayii Nefise Mektebi yeni adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde sanat eğitimini tamamlar.

Osmanlı’nın son döneminde başlayan ve cumhuriyet yıllarında devam eden Avrupa’ya eğitime gitme furyasına katılarak Paris’e gider. Yurda döndükten sonra akademiye hoca olarak girer ve ömrünün sonuna kadar ressam ve şair olarak hiç durmadan çalışır. Bir grup ressam arkadaşının kurduğu D grubu adı verilen bir sanat topluluğuna katılır ve Anadolu halkının kültürünü ve yaşamını eserlerine konu edinir.

Yeni kurulan cumhuriyetin modernizmi, hatta Avrupa’nın her türlü sanat ve felsefe akımı onu tam olarak tatmin etmez. Arayışlarını şöyle dile getirir:

“Fizik kitaplarının buz gibi şemaları arasında yıllarca dolandım, durdum. Göz vardı onlarda, kulak vardı, ama ben nerede idim? Kendimi bir türlü bu şemaların münasip bir tarafına yerleştiremiyordum. Daha sonraları, bu şemalarda kendimi değil Yaradan’ı aradığımı duydum.” (B. R. Eyüboğlu, Resme Başlarken, 1986, s. 278)

“Yaradan” kelimesi ile başlayan şiir kitabında Allah’ın sanatına karşı “hayranlığını” şöyle ifade eder:

“Işık gibi südün

İnsan gibi dölün

İsa gibi kulun

Kur’an gibi dilin var

Ben senin hayranınam.

Bahçelerin var nur içinde

Horoz sesi değmemiş göklerin var

Benim içimde; kat kat

Cennetinden bahar taşır

İki gözüm iki sepet

Ben senin hayranınam.” (B. R. Eyüboğlu, Dol Karabakır Dol 2.b. 1985 s.20)

Yirminci yüzyılın maddeci felsefesinin etkisi ile kendi içinde yaşadığı tezatlara rağmen Allah’ın bağışlayıcı gücüne samimi bir şekilde inanır ve bir gün küçük hazlardan başka bir şey getirmeyen günahlarından kurtulacağını ümit eder ve şu şiiriyle dile getirir:

“Günahlarım!

Ben ıstırap çekmenin şehvetine varamadım

Karnım ağrıyor bilseniz ne kadar mes’udum diye

Bar bar bağıramadım

Sıkı tutunun günahlarım

Allah izin verirse bir gün

Büyük meydanların birinde

Topunuzu azad edeceğim.” (Age, 58)

Bedri Rahmi Eyüboğlu, bitkilerin ve ağaçların bile Allah’a karşı kulluk görevini yaptığını hatırlatarak insanın Allah’ın verdiği nimetlere karşı şükür ve kullukta ihmalkâr davranışını eleştirir.

“Yaradan bize neler vermiş, neler, nelerle donatmış bizi. Bir şu bücür maydonoz tohumuna bak bir de şu kelleye kulağa, şu akla fikre, şu ele ayağa… Allah’ın nasıl sivrisinek gözü boyundaki tohumu, hiç şaşmadan ödevini yapıyor da bu kadar takım taklavatla koskoca insan ne yapacağını şaşırıyor.” (B. R. Eyüboğlu, Delifişek, 1975, s.137)

Eyüboğlu, ölüm gerçeğinin imandan gelen bir teslimiyet içerisinde kabul edilebileceğini düşünür.

“Ve bir gün aklın

Kocaman bir çiçek gibi açılır açılmaz

Sana ölümden korkmayı öğreteceğim

Canını hiçbir pazarda satmamayı

Onu incitmeden

Kırıp dökmeden

Bir zerresini ziyan etmeden yepyeni

Götürüp Allahına teslim etmeyi öğreteceğim.” (B. R. Eyüboğlu, Dol Karabakır Dol, 2.b. 1985, s 45)

Ona göre insan, ölüm korkusunu ancak Allah’a imanı olduğu müddetçe yenebilir. Çünkü Yaratıcıya ve yeniden dirilişe imandan başka hiçbir felsefenin ölüm konusunda insanı teselli edemeyeceğini savunur.

Ona göre, insanın sınırlı ömrünü çok iyi bir şekilde değerlendirmesi gerekir. Çünkü, hayat taksisinin taksimetresi bir defa kurulmuş ve devamlı yazmaktadır. “Hayat taksisi yalnız bizim coşkun anlarımızda değil, her an, her saniye durup dinlenmeden yazıp duruyor. Taksi yazıyor, sen istediğin kadar ıvır zıvır işlerle uğraş, dalga geç, uyu, şahane şekilde bunal, can sıkıntısından geber, taksi yazıyor. Hayat taksisi kapıda, ama sen içinde yokmuşun kimin umrunda, taksimetre bu, bir defa kurulmuş durmadan yazıyor.” (B. R. Eyüboğlu, Delifişek, s.75)

Bedri Rahmi Eyuboğlu, tabiatta ilahi bir düzenin olduğunu belirtir. “Tomurcuklu bir erik dalına, herhangi bir ota, yahut size görünen başka bir çiçeğe, bir ağaca bakınız. Orada rastgele serpilmiş görünen ayrıcalıkların gizli fakat gerçek bir düzene bağlı olduğunu göreceksiniz.” (B. R. Eyüboğlu, Resme Başlarken, 1986, 55)

Bütün güzel sanatların, tabiatı incelemekle ortaya çıktığına inanan  Eyüboğlu’na göre, tabiat sanatçıya modellik yapmakta, sanatçı da onu adım adım izlemektedir.

Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış…”