TR EN

Dil Seçin

Ara

Gizlenen Yönleriyle Sultan II. Abdülhamit Han

Gizlenen Yönleriyle Sultan II. Abdülhamit Han

Sultan II. Abdülhamid, vefatının üzerinden bir asra yakın bir zaman geçmesine rağmen gizemli şahsiyeti, çağını aşan icraatları, eserleri, projeleri ve politikaları ile yaşayan bir lidermiş gibi hâlâ kendinden söz ettiriyor ve ilgi odağı olmaya devam ediyor.

Abdülhamid Han’ın çehresini örten, yılların birikimi kalın tortu temizlendikçe ve gizemli âlemine nüfuz edildikçe, gerçek Abdülhamid olanca ihtişamıyla ortaya çıkıyor ve kendisine hayran bırakıyor. Bu yazı, Sultan Abdülhamid’in asıl çehresinin tüm cepheleriyle yeniden anlaşılmasına ve bilinmeyen yönlerinin hakkıyla keşfedilmesine mütevazı bir katkıda bulunabilmek maksadıyla hazırlandı.

 

Tebaasına Çok Şefkatliydi

Sultan Abdülhamid’in 15 sene başkâtipliğini yapan Tahsin Paşa, tebaasının sıkıntılarıyla yakından alakadar olduğuna, sınırsız bir şefkat ve lütufla derman bulmaya çalıştığına ve darda kalanların imdadına adeta Hızır gibi yetiştiğine dair hatıralarında birçok anıya ve iradeye yer vermiştir.

Bu çerçevede paşanın saraydan gönderdiği 15 Ağustos 1905 tarihli irade oldukça çarpıcıdır: “Bini aşkın kadın ve çocuğun bugün Bâbıâli civarına gelerek hallerinden şikâyetçi oldukları bildirilmiş olup, bunların toplanma sebeplerinin incelenerek, eğer emekli maaşlarıyla ilgiliyse çaresine bakılıp şikâyetlerine meydan verilmemesi Padişah Efendimizin emir ve iradeleri gereğindendir.”

Sultan Abdülhamid başka bir sefer fırıncıların, okkası 30 para olan ekmeğin fiyatını 40 paraya yükseltmek istediklerini öğrendiğinde karşı çıkmış ve onları huzuruna çağırıp görüşerek ve şu etkili konuşmayı yaparak zammı geri çektirmeyi başarmıştı:

“Siz yine ekmeği 30 paraya satmaya devam edin. Sattığınız her ekmek için istediğiniz 10 parayı ben vereceğim. Çünkü bir memlekette ekmek fiyatına zam yapılırsa, bunu bütün zaruri ihtiyaçların pahalılaşması gibi bir hareket kovalar ki, halkımız bundan büyük ıstırap çeker.”

 

Halk Sağlığı Konusunda Çok Hassastı

Halkın umumî sağlığı ve tüketilen gıda maddelerinin temizliği ve kalitesi konusunda da oldukça titizlik gösterirdi. Buna dair Başkâtip Tahsin Paşa’nın 27 Ekim 1906’da padişaha sunduğu hususi irade şöyleydi:

“Dâhilde imal edilmekte olan yağlara bazı yerlerde yabancı madde karıştırılmakta olduğu zâtı şahanelerine arzedilmiş bulunmaktadır. Bu durum sağlığa zarar vereceği gibi ülkenin yağlarının nesafetini (kıymetini) de bozacağından önüne geçilecek şekilde gerekli tedbirlerin alınması Padişah Efendimizin emir ve iradeleri gereğindendir.”

 

Dindar Nesil Gözbebeğiydi

“Vatan evlatları benim için her zaman gözbebeği olmuştur” diyen Abdülhamid Han, çocukların ve gençlerin yetişmesi konularına ilgisiz kalmadı. Yabancı tesirlerden ve zararlı alışkanlıklardan uzak, kendi değerleriyle yoğrulmuş, dinî ahlak ve meziyetlerle şekillenmiş dindar ve kişilikli nesiller yetiştirmeye saltanatı boyunca çok önem verdi.

“Avrupa hastalığına tutulan gençlerimize acımamaya imkân yok. Bu gençler, vatandaşlarını ve dindaşlarını bedbin ve şüpheci edecekler... Memleketimizdeki ciddî insanlar, bilhassa hocalar ve din adamları, büyüme çağındaki nesillere tesir etmeli, gençleri tatlı, fakat zararlı avarelikten kurtarmak amacıyla, onları memleketleri ve dindaşları için çalışmaya teşvik etmelidirler” düşüncesindeydi. Tahttan indirilinceye kadar gençliği (dolayısıyla Osmanlı halkının geleceğini) kurtarmak için olağanüstü gayret gösterdi.

Bu uğurda, ülkesini her kademeden okullarla donatarak din, eğitim, bilim ve kültür alanında büyük bir kalkınma hamlesine girişti. Her köyde caminin yanına ilkokul projesini hayata geçirerek, yılda ortalama 400 ilkokul açtırdı ve saltanatı boyunca bu sayıyı 9.347’ye yükseltti. Aynı şekilde 250 olan ortaokul sayısını 900’e, lise sayısını da 109’a çıkardı. Osmanlı’nın ilk modern üniversitesi olan Darü’l-Fünun’u 1901’de tedrisata açtı. Meslekî ve teknik okulları bütün çeşitliliğiyle yaygınlaştırdı. Hâsılı, eğitim alanında kolay kırılamaz rekorlara imza attı.

Tahta çıktığında iyi yetişmiş, vasıflı bürokrat kadrosu 2 bin civarındayken, bunu 100 binin üzerine çıkarmayı başardı. Böylece, Osmanlı’yı yeniden güçlendirmeyi ve devletlerarası alanda söz sahibi yapmayı yeni yetişen bu genç nesiller ve dindar kadrolarla gerçekleştirmeyi hedefledi.

 

Gençliğin Islahı Ve Açtırdığı Islahhaneler

Padişahın ülke gençliğine sahip çıkmak, ıslah etmek, zararlı davranışlardan koruyup eğitmek ve bir meslek erbabı yapmak için sergilediği gayretlerle ilgili 8 Eylül 1902 tarihli iradesinde yer alan ifadeler ise şöyleydi:

“Padişah Efendimiz Hazretleri bundan bir süre önce Hırka-i Saadet ziyaretinden saraya dönüşlerinde güzergâh üzerinde bazı serseri gençlere tesadüf etmişti. Maişetlerini teminden mahrum bulunan bu gençlerin ötede beride işsiz güçsüz dolaşmakta oldukları tahkikat neticesi anlaşılınca, Padişah iradesi ile bir kısmı Tersane’ye bir kısmı ise Tophane’ye yerleştirilmişlerdi. Bunlardan Tersane’ye kayıt olunanlardan bir mızıka bölüğü oluşturulduğu gibi, Tophane’ye yerleştirilenler de Padişahımızın lütfu sayesinde beceri kazanarak, liyakat ve derecelerine göre askeri rütbeye bile nail olmuşlardı.

Velhasıl Padişahımızın yardımları sayesinde bunların hem hallerini ve ahlaklarını ıslah ettikleri, hem de ilim ve sanat tahsil ederek, evvelce içinde bulundukları sefaletten nefislerini (kendilerini) kurtardıkları malumdur.

Hâlihazırda İstanbul’da yine o konumda olan bir takım İslam çocuklarının mahrumiyet ve sefalet içinde kalmaları Padişahımızca caiz görülmediğinden, maişetlerini temin etmekten yoksun bulunan bu gibilerin bir taraftan ahlaklarını düzeltmeleri, diğer taraftan ise ilim ve beceri kazanmalarına yönelik olmak üzere ıslahhaneler tarzında birtakım özel yerler tedarik edilerek, bulunacak çocukların orada talim ve terbiye edilmeleri ve sanata alıştırılmaları her cihetten hayırlı olacağından keyfiyet hükümetçe müzakere edilmeli ve yirmi-otuz bin liraya meydana gelebilecek ıslahhane yapılıncaya kadar münasip bir yerin kiralanması mümkün olabileceğine nazaran, hemen şimdi teşebbüse geçirilerek kiralanacak yerin kararlaştırılması ve bir nizamname ile memurların vazifelerini ihtiva eden bir talimatın kaleme alınarak mazbatayla gönderilmesi Padişah Efendimizin emir ve iradeleri gereğindendir.”

Abdülhamid Han II. Meşrutiyet'in ilanından sonra bir Cuma Selamlığı'nda.

 

(Devam edecek)