TR EN

Dil Seçin

Ara

Osmanlı'da Dünyanın İlk Mükemmel Çevre Düzenlemesi

Osmanlı'da Dünyanın İlk Mükemmel Çevre Düzenlemesi

Osmanlı’nın payitahtı İstanbul’u tasvir eden muhteşem bir tablo

Osmanlı’nın çevre, şehir ve sokak temizliğine verdiği önemi gösteren yüzlerce arşiv belgesi mevcuttur. Osmanlı padişahları/idarecileri, çevreye ve insanlara zarar verebilecek her tür problemi ortadan kaldırmak için erken dönemlerden itibaren çeşitli tedbirler almış, çevre nizamnameleri düzenleyip cezai müeyyideler koymuşlardır.

 

İLK EN MÜKEMMEL NİZAMNAME

Osmanlı’nın ilk çevre kanunu, 1500’ün başlarında Sultan II. Beyazıd döneminde çıkarılsa da, Kanunî Sultan Süleyman tarafından 1539’da hazırlanan, Edirne’nin mahalle, sokak ve çarşılarının temizliğini konu alan “Çevre Temizliği Yasaknamesi”, dünyanın ilk en mükemmel çevre nizamnamesi olarak kabul edilmiştir.

Kanunî Sultan Süleyman’ın 1539’da çıkardığı dünyanın ilk en mükemmel çevre nizamnamesi

Burada şu esaslara ve yasaklara yer verilmiştir: Evlerin ve dükkânların çevrelerinin temiz tutulması, görülen pisliklerin çevre halkına temizlettirilmesi, hamam ve hanlar gibi umuma ait yerlerin temizliğine dikkat edilmesi, çevreyi kirleten esnafın atık maddeleri ve pis suları tamamen boş yerlere ve şehir dışına atmaları mecburiyeti, arabacıların arabalarını ev ve dükkânların önüne park etmemeleri ve mutlaka özel park yerlerinde durdurma zorunluluğu...

Osmanlı’da 'Çöp Çıkaran' ismiyle zikredilen bir temizlik amelesi (işçisi)

 

ÇEVRE KİRLİLİĞİ YOKTU

1559’da Ağriboz Limanına gelen gemilerin safra dökmelerinin engellenmesi için Ağriboz sancakbeyine hüküm yazılmıştır. 1779 tarihli bir hükümde de Unkapanı iskelesine mezbele, süprüntü nakli ve dökümü yasaklanarak, eskiden olduğu gibi Ayazma İskelesi yakınlarındaki çöplüğe dökülmesi istenmiştir.

1900’lerde İstanbul’u temizleyen kadınlar

1869 Eylül’ünde Göksu’da bir un değirmeni sahibi, mevcut değirmenine buharlı makine koydurmak için resmi makamlara müracaat etmiştir. Yetkililer tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde, “değirmenin özel gezi mahalline yakınlığı cihetiyle, filtre konulsa da havanın güzellik ve temizliğini bozacağı ve çevreyi kirleteceği” gerekçeleriyle ruhsat verilmemiştir. Üstelik benzer taleplerin resmî işleme alınmaması da karara bağlanmıştır.

Bataklıkların kurutulması için de çalışmalar yapılmıştır. Bataklıkların zirai üretime açılması, bölgenin havasının düzelmesi ve çevrenin yaşanabilir hale gelmesi hedeflenmiştir. 25 Temmuz 1886 tarihli bir belgede, Çanakkale’nin havasının bozulmasına sebep olan 60 bin arşınlık bataklığın kurutulmasına değinilmiştir.

 

BACA CEZASI

16. Yüzyılda, İstanbul’daki yangınların çoğunun bozuk bacalardan kaynaklandığı tespit edilmiş ve bozuk bacalı evlerin mimarları meslekten men edildiği gibi, baca kullanımına ve temizliğine uymayanlara “Baca Cezası” konmuştur.

1850’lerin İstanbul’unda bir baca temizleyici

 

AĞAÇLAR VE ORMANLARIN KORUNMASI

Ormanları ve koruları korumak için de özel tedbirler alan Osmanlı devleti, izinsiz ağaç kesenlere, hayvanlarını otlatanlara ve avlananlara para cezaları getiren yüzlerce ferman neşretmiştir. Korulardan çeşitli amaçlarla ağaç kesilmemesinin üzerinde hassasiyetle durulmuş, sürekli şekilde gözetim altında tutulmuştur. 1559 tarihli bir divan kararında, Eşme, Dikme ve Sapanca dağlarından ağaç kesiminin yasaklandığı belirtilmiştir.

Gümrah korular içindeki İstanbul Boğazı ve Topkapı Sarayı’nı gösteren 1700’lere ait bir tasvir

Bu hususta en büyük ceza, kasıtlı olarak ormanları yakan kişilere verilmiş; hem mal ve mülklerine haciz konulmuş hem de müebbet kürek cezasına çarptırılmışlardır. Ayrıca ordunun, seferler sırasında geçtiği güzergâh üzerindeki ekili-dikili alanlara, çayır ve otlaklara zarar verilmemesi noktasında da çok sıkı tedbirler alınmıştır.

1867 yılına ait Eskişehir’deki bir Koru-yu Hümayun’un (Devlet Ormanı) haritası

Fransız tarihçi Jules Michelet’in (1798-1874) Fransa Tarihi adlı eserinde geçen bu bilgiler, hakikatin itirafı veya tesliminden ibarettir: “Başta Yavuz Selim ve Kanuni Süleyman olmak üzere birçok padişahlar devrinde Türkler Hıristiyanlara harpte itidal ve zaferde mülayemet (yumuşak huyluluk) göstermeyi öğretmişlerdir. 1526’da 200 bin kişi, ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve bir tek ot koparmadan yaya olarak imparatorluğu bir baştan bir başa kat etmişlerdir.”

Romanyalı tarihçi Nicolae Jorga’nın (1871-1940) düştüğü kayıt da gayet manidardır: “Askerlerin yürüyüşleri sırasında güllere basmaları yasaktı ve birçoğu sarıklarında ve ellerinde çiçekler taşıyorlardı.”

Nakkaş ve müzehhib Velican’ın çizimiyle III. Murad devri İstanbul şehir planı (TTK, C-504,b)

 

PLANLI ŞEHİRLEŞME VE YAPILAŞMA

Osmanlı idarecilerinin üzerinde durdukları mevzulardan biri de planlı şehirleşmeydi. Şehirde yapılacak binaların bir nizam dâhilinde inşasıydı. İstanbul’da ev ve dükkânların kargir (taş ve tuğladan) yapılmasına dair düzenlemelere gidilmiştir. Yanan evlerin taştan yapılması, caddeler üzerine şahnişin ve çardak çıkarılmaması gibi şehir nizamına zarar verecek yapılanmalar önlenmiştir. Yine cahil mimarlara iş verilmemesi, alınan bir başka tedbirdir.

İstanbul’da cadde üzerinde cumba çıkarıp, çardak ve dükkân inşa edenlerin Mimarbaşı Sinan marifetiyle engellenmesi

Kanunî devrinde çıkarılan 29 Haziran 1559 tarihli divan kararıyla, sur diplerine, hisarların iç ve dış kısımlarına ev ve dükkân yapılması yasaklanmış; mevcutların yıktırılması emredilmiştir. Ev ve dükkânların hangi ölçüler içerisinde inşa edileceği belirlenmiştir. Sur civarına ev ve dükkân vb. binaların yapımı, 16. asırdan itibaren daimi surette kontrol edilmiştir.

Osmanlı’da yapıların bakım, denetim ve tamirini sağlayan kişilere Meremmetçiler denirdi

1572 yılına ait bir belgede, Zeyrek camiinin arsası üzerine yapılan bir evle alakalı davada, çok katlı evlerin camilerden en az 5 arşın uzak olması ifade edilmiştir. 1573 yılında Mimar Sinan’a gönderilen bir hükümde, Ayasofya Camii etrafına usulsüz yapılan evlerin ve binaların yıkılması ve camiin sağ ve sol taraflarının 35’er arşın boş bırakılması istenmiştir.

Ayasofya ve çevresini gösteren 1680 yılına ait bir gravür

1719 yılındaki bir fermanda, ahşap bina yapımı yasaklanmıştır. Aynı fermanda, sur içi ve dışında Yahudi ve Hıristiyanların 2 kattan yüksek bina yapmaları da yasak kapsamına alınmıştır. 1725’deki başka bir fermanda, Müslim ve Gayrimüslim ahalinin yapacakları evlerin yüksekliği konu edilmiştir. Bu düzenlemede, Gayrimüslimlerin yapacakları evlerin, Müslümanlarınkinden daha alçak olması kararlaştırılmıştır.

1714’te çıkarılan nizamnameyle İstanbul’da evlerin yüksekliği Müslümanlar için 9 m, Hristiyan ve Yahudiler için 7 m şahnişin (cumbanın) çıkıntısı ise 55 cm olarak belirlenmiş, uymayanlara ağır müeyyideler konmuştu

1744’deki bir kararda ise, Balat’ta inşa edilecek bir binanın belirlenen ölçüler dâhilinde yapılmasına ruhsat verildiği, bu ölçülere uyulmadığı takdirde yıkılacağı bildirilmiştir.

 

Kaynakça:

1. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Mühimme Defteri (MD), c.3, Hüküm: 285, 606, 1090; MD, No: 5, Hüküm: 694, 921, 1219, 1325, 1767, 1292, 1369, 691; MD, No: 12, Hüküm: 310, 536, 716, 815; MAD.d.5611; A.MKT.UM.314/90; A.MKT.MHM.471/44; DH.MKT.239/45; A.DVNS.MHM.7/250.

2. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, 968 Nolu Defter.

3. Ahmed Refik Altınay, Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, Hazırlayan: Abdullah Uysal, İstanbul, 1988.

4. Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c.2, İstanbul, 2009.

5. Yılmaz Boyunağa, Türk-İslam Sentezi, İstanbul, 1970.

6. Ahmed Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, c.6, İstanbul, 1993.

7. İsmet Binark, “Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki Belgeler Işığında Türklerde Çevrecilik Anlayışı”, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı: 5/1995.

8. Yunus Macit, “Osmanlı Türklerinde Çevre Bilinci”, Türkler, c.10, Ankara, 2002.

9. Bekir Koç, “Osmanlı Devleti’nde Orman ve Koruların Tasarruf Yöntemleri ve İdarelerine İlişkin Bir Araştırma”, OTAM, Sayı: 10 (2000)