TR EN

Dil Seçin

Ara

Farkındalıklarımız Farkımızdır / Sebepler ve İnancımız

Farkındalıklarımız Farkımızdır / Sebepler ve İnancımız

Ayetin dikkatimizi çektiği "şirk bulaşmış bir imanla" mahşere çıkmamak için her anımızda bilinçli olup "Sebep-Yaratan" ilişkisini iyi kurmalıyız...

Çevremizde kısa zamanda çok fazla değişiklikler olur. Bu olayları bazen düşünceli gözlerle ve bazen de sıradan olaylarmış gibi izleriz. Bu olaylardan bitkisel olanları, baharda yaprak ve çiçeklerin açması ve daha sonra bu bitkilerin geleceklerini garanti etmek amaçlı meyveye durmaları ve bu meyvelerin içerisinde çekirdek oluşumu ve sonuçta türlü türlü gıda maddeleri ile doldurularak bize hediye olarak verilmesini sayabiliriz. Bu gelişmelere sebep olarak da toprak, hava, su ve güneş gibi varlıklar gösterilebilir.

Hayvansal gelişmeleri düşünürsek, sperm ve yumurta hücrelerinden en uygun olanları seçilerek zigot oluşturulması ve bu hücre yumağı belli işlemlerden geçirilerek bir yavrunun teşekkülü ve bu yavruda da milyonlarca hücre yenilenerek büyümesi ve daha sonra da her gün milyonlarca hücre yapım ve yıkımının sonucunda olgunlaşma ve yaşlanmasını sayabiliriz. Burada da sebep olarak akılsız ve şuursuz sperm ve yumurta hücrelerini, daha geride de anne ve babayı sayabiliriz.

...

Bu sebepler gibi bir canlının meydana gelmesinde çok çeşitli faktörlerin etkili olduğu düşünülür. Fakat bu sebepler gerçekten yaratıcı sebepler midir, yoksa buz dağının bize görünen tarafı mıdır?

Yaratılışı açıklamada da dört farklı tez vardır:

Bunlardan birincisi ve en göze görünen kısmı "Bu canlıyı sebepler yapmıştır" tezidir. Bu tez aslında, "Bir binanın; tuğla, çimento, su ve demir gibi maddelerinin kendi kendine birleşip binayı oluşturması" iddiası gibi tutarsız ve imkansızdır.

İkincisi ise "Bu canlı, kendi kendine olmuştur veya oluşmuştur" tezidir. Bu ise "Olmayan bir binanın, hiçbir sebep ve kuvvet yokken, birden ortaya çıkması" fikri kadar gülünçtür.

Üçüncüsü ise "Bu canlıyı tabiat ve doğa yapmıştır" tezidir. Bu tez çokça günlük hayatta bilerek veya bilmeyerek dillendirilen ve kafa yorma ihtiyacı duyulmadan düz mantıkla ortaya atılan bir tezdir. Bu tez de "Mesela, bu sineği; denizler, dağlar, bitkiler ve diğer hayvanlar birleşerek yarattılar" demek gibi tutarsızdır.

Dördüncüsü ise "Bu canlı bir yaratıcı tarafından yaratılmıştır" tezidir. Bu fikir ise doğru bir fikirdir, çünkü "Mesela, bir kelebeğin yaratılması için hava, su, toprak ve güneş gibi gerekli olan her şeye hükmü geçen ve bunları iradesiyle sevkeden bir kuvvet ve ilim sahibine" ihtiyaç olması gerçeğidir. Yoksa ilimsiz,  şuursuz, hedefsiz ve düşüncesiz sebeplerin eli ile bu varlıkların kontrol edilmesi ve bir şeyi yaratmak için bunları yönlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü,  bütün ilimler açıkça ilan ediyor ki; "Her şeyi yaratamayan, bir şeyi yaratamaz" ve "Bir şeyi yaratanın, her şeyi yaratan" olması lazımdır. Bu konu Bediüzzaman tarafından yıllar önce telif ettiği Tabiat Risalesi'nde bütün ayrıntıları ile açıklanmıştır. Merak edenler o kaynaktan ayrıntılı şekilde bilgi alabilirler.

...

Burada benim nazara vermek istediğim şey; bu konunun günlük hayatta nasıl karşımıza çıktığı ve uygulamalarda hangi yanlışlar yapıldığıdır.

Mesela "Yemek beni doyurdu" diyen biri, yemeğe gizli bir ilahlık vermektedir. Çünkü insanı yaratan ve yaşatan; yemeğin ağızda çiğnenmesini, mideye gitmesini, mide ve ince bağırsaklarda sindirilmesini ve diğer metabolik süreci sağlayan Rabbidir. Bu işlerin yaptırılmasının ve doymanın yemeğe verilmesi; bütün vücut dengelerini sağlayan Yaratanı unutup, sadece yemeğin tesiri noktasına bakılması, en azından bir gafletin eseridir. "Doyurdu" değil, "Doyuruldum" diye düşünmek gerekir.

Günlük hayattan diğer bir örnek ise "Güneş banyosundan veya şu ilaçtan şifa buldum" cümlesidir. Halbuki Güneş, binlerce yıldır fizyon ve füzyon olayları ile yakılan, atmosfer vasıtasıyla ısı ve ışığı bize ulaştırılan Cenab-ı Hakk'ın binler lambalarından bir lambasıdır. Ayrıca vücudumuz güneş ışığına maruz kaldığında ısınması ve cildimizde D vitamini sentezi olayları da Güneş'in yapabileceği şeyler değildir. Güneş'i binlerce senedir hiç söndürmeden yakan, onun en uygun ışığını ve ısısını atmosfer vasıtasıyla bize ulaştıran ve vücudumuzda ona uygun bütün mekanizmaları kurup çalıştıran bir Zat; ancak Güneş'i bize tesir ettirebilir. Yoksa bu sözle Güneş'e 'gizli bir ilahlık' vermiş oluruz.

...

Günlük hayatta karşılaşılan bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bu kelimelerin her birinden gizli bir şirk ve inkar kokusu gelmektedir. Açık açık "Tabiat (doğa) yarattı" veya "Kendiliğinden oldu" denilmese dahi, bu sözlerden bu fikirler dikte ediliyor veya farkettirmeden zihnimize yerleştiriliyor. Aynı zamanda o maddi sebeplere bir tesir verilip, onların tesirinden kurtulmak için her vakit bize bir endişe ve korku hissi verilmeye çalışılıyor.

Ayrıca bu şirk bulaşmış düşünce ve kelimeler manevi hayatımızı da zehirliyor ve psikolojimizi bozuyor.

Öyle ise, ayetin dikkatimizi çektiği "şirk bulaşmış bir imanla" mahşere çıkmamak için her anımızda bilinçli olup "Sebep-Yaratan" ilişkisini iyi kurmalıyız. Yaratanın da yaşatanın da Âlemler Rabbi Allah (cc) olduğunun şuuruyla yaşamalı; Ona itaat edip Ondan yardım dilemeli; Ondan gelip Ona döneceğimizi bilmeliyiz ki dünyada da huzur bulalım. Yoksa endişeler, korkular ve evhamlar içerisinde hayatımız bir azaba dönecektir.

Farkındalıkları fark edebilenlerden olmamız duasıyla…