Çocuklarımızı hayata hazırlıyoruz okulda… Okul denince aklımıza sadece bilgi yükleme, ezber yapma, testler, başarı sıralamaları, kimlerin geçildiği veya kimlerin gerisinde kalındığı, teşekkür-takdir belgeleri vs. geliyorsa, okulun çok önemli işlevlerinden biri olan “hayata hazırlama” hususunu hafife almış olmuyor muyuz?
Hayat bunlardan ibaret olsa eyvallah. Ancak biliyoruz ki insan, denklemleri, formülleri, ezber bilgiyi aşan maddi manevi boyutuyla oldukça karmaşık bir yapıya sahip bir varlık. Ve herkes kendine münhasır özellikleriyle hayat dediğimiz mucizevi yolculuğu tecrübe ediyor.
Milyarlarca benzeri içinde uzay boşluğunda yol almakta olan bir gezegen üzerinde sonsuz nimet ve imkânlarla donatılarak yaptığı bu yolculuğun bir anlam ve amacı olduğunu bilmek çocuklar için en temel mesele olsa gerek. Bu temel mesele konusunda aklı gönlü aydınlanmış bir çocuk/genç için hem okul hayatı hem de daha sonraki yıllarda kuracağı iş ve aile hayatları daha kolay baş edilebilir bir özellik kazanacağı ümidini taşıyabiliriz.
…
Günün büyük bir kısmını geçirdikleri okul, çocuklar için hayatın cilveleri ile tanıştıkları ve hangi durumda ne gibi davranış ve tutum geliştirmesi gerektiğini bizzat tecrübe ederek öğrenecekleri bir ortam demek. Çünkü onlar hayatın dışında olup okul bittikten sonra hayata atılmalarını bekleyeceğimiz varlıklar değiller. Zaten böyle bir beklenti içinde olmak sonradan telafi edilemeyecek eksiklerle yılların geçmesi demek.
Hem yaş grubu olarak hâlihazırda yaşamakta oldukları hayat için hem de birer yetişkin olduklarında muhtemel hayatın getirisi olacak durumlar için ne gibi “kazanımlar” edindikleri, en az branş derslerinde hangi ünitede hangi kazanımları edindikleri kadar dert edinilmeyi hak ediyor aslında.
Diğer yandan bunun testlerdeki gibi doğru yanlış cevaplar baz alınarak istatistik veri veya grafik olarak ortaya konma durumu da söz konusu olmuyor. Görgü, merhamet, empati, nezaket, hürmet, sevgi, fedakârlık, emek, vefa, saygı, adalet… Bunlar kitaplardan değil, ancak yaşanarak ve mevcut örnekler gözlemlenerek ve model alınarak geliştirilebilecek özellikler.
O halde burada sorumluluk birinci derecede biz yetişkinlere ait. Anne-babalara, eğitimcilere, toplumsal figürlere. “Kaynak kitap” eksikliği kadar çocuklarımızın okulunda, arkadaş çevresinde insani gelişimi, karakter eğitimi açısından örneklik veya rol-model olacak “kaynak insanlar”ın var olup olmaması eğitime dair kaygılarımızın bir parçası olmalı. Yaşadığımız toplumda iyiliklerin artması, kötülüklerin azaltılması bu nedenle daha da önemli.
…
Marifet iltifata tabidir demişler. İyinin, güzelin, faydalı olanın, hayırlının takdir edilmesi, daha cazip hale gelmeleri ve yaygınlaşmalarına bir vesiledir. Kötünün, zararlının, hayırsız olanın tenkidi ve kendilerine rağbet edilmemesi zamanla cazibelerini ve etkinliklerini kaybetmeleri demektir. Ders başarısı kadar çocuklarımızda gördüğümüz güzellikleri iyilikleri dile getirdiğimiz takdirde onları pekiştirmiş olacağız. Bu özelliklerinin fark edildiğini ve takdir gördüğünü bilmek bir çocuk için ne büyük mutluluktur. Kabul görmek ve onaylanmanın bir göstergesidir bu çünkü. Hayata tutunmamızı sağlayan en önemli şey de anlam ve değerlilik duygusu değil midir? Sadece başarı üzerinden inşa edilen bir değerlilik duygusu, çocuklarımızın başarı ve kariyer vaadinde bulunan birtakım odakların kucağına itilmeleri sonucunu verebilir. Bunu çok yakın bir tarihte acı bir tecrübe ile anlamış olduk nitekim.
Okulda hayata hazırladığımız çocuklar gelecek için teminatımızdır. Evet, ders başarısı ve hedef kazanımları önemli. Yine de doğduğu ve yetiştiği topraklara aidiyet, sadakat ve vefa duygusu ile donanmış idealist bir nesil en büyük “kazanım” olmayı hak ediyor. İstikbal ve istiklal onlarla mümkün çünkü.