TR EN

Dil Seçin

Ara

İnsanın Neye İhtiyacı Var?

İnsanın Neye İhtiyacı Var?

Dünya ve içindekiler, hepsi güzeller… Güzellerin güzeli olan Rabbimizin eserleri bunlar. Ondandır bu güzellik. Onun içindir bu güzellik...

Neredeyse bir mucizeden habersiz ömür süreriz. Bu mucize, üzerinde yaşadığımız dünyadır.

Bu öyle bir dünya ki… İçinde yaklaşık yedi milyar yolcusu bulunan, bütün insanlık ailesini taşıyan bir dünyadır. Ağaçları, kuşları, dağları, denizleri de buna katın. Şimdi bir düşünün… Algılamak bile mümkün olmuyor bu kadar büyük bir misafirhaneyi.

İşte bu esrarengiz yolculuğumuza buradan başladık.

Ormanların içine girip, ağaçları bir hissedin. Dağlardan çağlayıp akan suların zikrini bir dinleyin. Buna da vaktiniz elvermiyorsa, annelerinin peşine takılıp giden civcivleri takip edin. Ya da bir bebeğin simasındaki güzelliği seyredin…

Bir çiçeğin açması, bir dağın oluşumu kadar uzun sürebilirdi. Bulutların yağmura dönüşmesi için aylar geçebilirdi. Gözümüz kulağımız, elimiz ayağımız hiç olmayabilir ya da kullanımı, vücudumuzun en zor yerinde olabilirdi. Ama öyle değil. En ince noktasına kadar hepsi planlanmış ve bizim için en uygunu verilmiş. İnsan elinin karıştığından başka hiçbir yerde, hiçbir şeyde gerçek mânâda kusur yok…

Dünya ve içindekiler, hepsi güzeller… Güzellerin güzeli olan Rabbimizin eserleri bunlar. Ondandır bu güzellik. Onun içindir bu güzellik.

Dünyaya uzaydan bakabilseydik, hiç şüphesiz bir başka güzelliği görünecekti gözümüze. Çıkamasak da, kendisine uzaya çıkmak nasip olmuş Russell Louis Schweickart isimli astronottan dinleyelim:

“Uzaydan dünyaya baktığımda, onun uçsuz bucaksız bir kâinat içinde ne kadar önemli olduğunu gördüm. Oradan dünya bir nokta büyüklüğünde görünüyordu. Ancak eşsiz bir görüntüydü bu. O anda benim için bir anlam ifade eden her şeyin, tarihin, sanatın, hayatın, doğumun, ölümün ve aşkın, bu küçük nokta üzerinde olduğunun farkına vardım. Böyle bir bakış açısı da bana değiştiğimi, dünya ile aramdaki bağın yeni bir boyut kazandığını gösterdi.”

Herkesin bu astronot gibi bir fırsatı olmuyor. Ama gerçek olan şu ki, yolcuyuz; bu dünyaya geldiğimiz gibi bir gün gideceğiz. Ve bu yolculuğu hasarsız ve kazasız olarak başarabilmek için bir rehbere muhtacız. Yolumuzu aydınlatacak bir kılavuza ihtiyacımız var. İşte bu rehberlerimiz en başta Kur’ân ve Allah Resulü Hz. Muhammed’dir (asm).

Sonlu bir hayatın içinde, sonsuzluğun sesini duymak ister insan. Duymada zorluk çeken birine sesini duyurmaya çalışan bir insanın bağırması gibi, hatalı olduğumuzu göstermeye çalışır kâinattaki kardeş sesler. Sesini duyurmaya çalışırlar insana. Bazen bir kasırga, bazen bir sel felâketi, bazen bir deprem, bazen bir dolu olur bu. Yolumuzun yanlış ve çıkmaz bir yol olduğunu var gücüyle söylerler:

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam kollarımı makas gibi açarak…” (Necip Fâzıl Kısakürek)

Toprak dile gelir, zelzele olur konuşur. Su, sel olur, konuşur; rüzgâr, yel olur konuşur…

Dünyadaki biricik görevimiz ise, gördüğümüz ve göremediğimiz arasında bir bağ kurmaktır. Yani yazıdan anlamına, maddeden mânâya, fiilden Fail’e geçebilmektir. Esma yoluyla müsemmâyı (isimlerin sahibini) bulabilmektir. O mukaddes hazzı tatmaktır.

Kendi başımıza, kendi arzu ve kararımızla bu dünyaya gelmedik. Bizi yaratan Rabbimiz varış yerini ve yolunu da elçisi ile göstermiş. Herkesin en önemli meselesi bu, bizi hem dünyada hem de ahirette kurtuluşa erdirecek yolu seçmek… Bu yol, bizi yaratıp yaşatan Rabbimizin teklif ve davet ettiği yol, Kur’ân’ın, Sevgili Peygamberimizin (asm) yolu…

Bizi rahmetiyle kuşatan, yalnız bırakmayan Rabbimiz, doğruyu bulmada en büyük yardımcımız…

Biteviye açıklarda dolaşan bir gemi değildir insan. Bir gün demirleyeceği yer bellidir. Dünya gemisinin demirleyeceği yer ahiret limanıdır.

İnsanın değeri, önem verdiği şeye göredir. İnsanın pek çok şeye ihtiyacı vardır. Ama Allah’a ve sevgiye olan ihtiyacı olmazsa olmazdır. Öyle ki, insan, Rabbini bulamazsa, Allah’ı sever gibi sevecek bir şeyler bulur ve kendini avutur…

İnsanın yolculuğu kısa da olsa ebedîdir. Onun için önemlidir. Yola çıkmak, yolda olmak, kendisinin farkına varmak, kendisini bilme çabasıdır insanın. Kendisiyle yüzleşmekten mutlu olmaz, bazen kaygıya düşer insan. Bütün bu anlamsız gibi görünen şeyleri anlamlı kılan, var oluşumuzu açıklayan, denizlere hasret bir damla su olmanın dayanılmaz coşkusunu gidermek ister insan. Bu yorgunluğu giderecek, bu kaygıları atacak ve kaldıracak sadece Allah’a olan güveni ve sevgisidir…

Dışımızdaki her şeyin gayesi, bizim hayat yolundaki gayemizle ilişkilidir. Kendini keşfetme, Allah’ı bilme ve bulma yolculuğudur bu. Her nerede aranırsa aransın; Allah, arayana buldurur kendini. Bu dünya, Allah’ın dünyasıdır. Kendini bildirir ve sevdirir. Kendini anlatır ve tanıtır bize. Seveceksek, Onun adına sevdiğimizde güzeldir. Şükredeceksek, Ona şükrettiğimizde güzeldir bu dünya.

***

İnsan cennete çağrılır. Bu yoldaki engeller ancak kudsî bir rehberin ve mübarek bir kitabın eşliğinde aşılabilir. Dünyadaki yolculuğumuz bizi yeryüzünden ötelere, cennete götürüyorsa, elbette bu yolda nasıl ilerleyeceğimizi bilmek ve öğrenmek zorundayız. Asıl ihtiyacımız olan şey budur.

Mesnevî-i Nuriye’den bu durumu özetleyen güzel bir cümle: “Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrûr ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun.” (Mesnevî-i Nuriye, 111)

Şimdi o önemli soruyu bir daha soralım: İnsanın neye ihtiyacı var?

Çok… Pek çok şeye…

Ama en başta Allah’a ve Onu tanımaya ve sevmeye…