TR EN

Dil Seçin

Ara

Ah Şu Bilimsel Bakış Neler Etti Zihnimize

Ah Şu Bilimsel Bakış Neler Etti Zihnimize

Gariptir, “Şapkadan tavşan çıkarma illüzyonu”na şaşıran insanlar, “gerçek yumurtadan gerçek kuş çıkması”na hiç şaşırmıyorlar ve hayret etmiyorlar!..

Gözümüzü açtığımızdan beri evrendeki her şeye bilimsel bakışın yönlendirmesiyle, alışkanlık perdesinin arkasından bakıyoruz. Bu sebeple kâinattaki her şey bize gayet normal, doğal ve olağan geliyor!

Ve ancak dört ayaklı civciv gibi istisnaî şeyler ilgimizi çekiyor, bunlara hayret ediyoruz ve sadece bu istisnaları ‘mucize’ olarak kabul ediyoruz! Halbuki her şey “doğaüstü ve mucize!” Yani: Sebepler ve madde, bunları yapmaktan aciz!.. Yani: Hepsi, Âlemlerin Rabbi’nin fiilleri ve eserleri! Çünkü, tüm bu fiilleri ve eserleri, Ondan başkasının yapabilmesi mümkün değil…

Meselâ, nasıl ki; cansız, şuursuz, iradesiz ve bilgisiz bir “tahta kalem” anlamlı bir “kitap” yazamaz; hatta rüzgâr kuvvetiyle vs yerinden kalkıp karalamalar bile yapamaz. Aynı bunun gibi şuursuz, iradesiz ve bilgisiz toprağın, atomların, ağacın.. türlü tat, koku, doku, şekil ve renkte çiçekler, meyveler, sebzeler yapabilmesi çok daha imkânsız ve muhaldir! Yani olay, “yağmurun yağması, güneşin ısıtması, rüzgârın itmesi, çekimin çekmesi, biyokimyevî kuvvetlerin birleştirmesi”ni aşar!

Meselâ, bilim der ki: “Gezegenler ve yıldızlar, kütle çekimi sebebiyle uzay boşluğunda dönerler…” Bu ifadeyi okur ve, “Ne güzel, bilim bunu da çözmüş. Olayın nedenini-nasılını bilimsel olarak açıklamış…” deriz. Fakat, bu bilimsel(!) tasvir ve ifadedeki, subliminal mesajı ve yönlendirmeyi, zihinsel manipülasyonu ve yanlışlarıfarketmeyiz!

Eksik ve yanlış” derken yani “kütle çekimi” dediğimiz kuvvet, adı üstünde sadece “çeker!” Bilimsel açıklamanın anlattığı gibi, gezegen ve yıldızların dengeli bir tarzda dönmelerini ve uygun bir yörüngede akmalarını ve çok hassas ölçülerle süratli hareketlerini sağlayamaz! Çünkü, “kütle çekimi” sadece “çeker”; ölçmeden, hesaplamadan çeker!..

Gariptir, “Şapkadan tavşan çıkarma illüzyonu”na şaşıran insanlar, “gerçek yumurtadan gerçek kuş çıkması”na hiç şaşırmıyorlar ve hayret etmiyorlar!

Asıl şaşılacak şey bu değil mi!? Bastığımız topraktan, rengarenk çiçekler çıkması; ağaç dallarından türlü tat ve kokuda meyveler çıkması insanları hayretler içinde bırakmıyor!..

Ayrıca bilimsel bakış, bazı istisnaları abartılı şekilde nazara verir. Mesela yerin altında yapayalnız kalmış, kör ve aciz bir yavrunun, orada beslenebilmesini hayretler içinde nazara verip, ağlanacak bir olay olarak seyrettiriyor. Fakat geçmişten bugüne, her gün, her an karnını doyurabilen milyarlarca canlıya ve onların yavrularına hayret, ibret ve merhamet duygusuyla bakmıyor!

Halbuki geçmişten bugüne, küçük büyük, yavru yetişkin, karada ve denizlerde milyarlarca canlının, sürekli doyurulması, tüm canlıları kuşatan bir merhameti gösteriyor.

Ancak istisnalara dikkat kesilen ve hayret eden bilimsel bakış, bu büyük rahmet tecellisini hem görmez, hem de görülmeye değer bulmaz. Bu büyük rahmet tecellisini değil de yeraltındaki o tek yavrunun doyurulmasını “mucize” olarak ilan eder!.. İşte bilimsel bakışın asıl zararı budur ki, formatladığı zihinler bu milyarlarca canlının doyurulmasında “Allah’ın merhametini!”  fark edemiyor; üstelik bunu normal, alelâde ve doğal görüyorlar!

Aslında bu duyarsızlığın kaynağı, zihinlere atılan bilimsel formatın, bu harika eserleri “maddenin, tesadüflerin ve sebeplerin bir sonucu olarak göstermesidir!.. Çünkü bilimsel bakış hayret duygusunu öldürüyor; gerçeğin “sadece bir kısmını” gösterip insanları aldatıyor… Evet en büyük “yalanlar,” içine doğrular serpiştirilmiş “yalanlar”dır! Adeta tuzağa konulan yem gibi, içindeki doğrularla insanları ikna ederler ve diğer yanlışları da farkettirmeden kabul ettirirler!

Hem bilimsel bakışa göre: “Evrendeki faaliyetlerin faili, eserlerin ustası yok(muş); varsa bile, bu işleyişe karışmıyor(muş)! Çünkü evrendeki işleyişe müdahil olmasını gerektirecek, ‘nedensel bir boşluk’ yok(muş)!..” Oysa bu “materyalist, ateist, deist, natüralist ve determinist” ön kabul ve inançlarında bile samimi değiller.

Çünkü samimi olsalar, meselâ kuantum evreninde “indeterminizm” denilen bir gerçek var. Yani o âlemde, olayların “nedensiz” meydana geldiği görülüyor. Yani bahsettikleri “nedensel boşluklar” söz konusu!.. İşte buradaki “nedensel boşluklar”ı gördükleri halde; hattâ bu “nedensiz işleyiş”in, istisna değil kuantum evreninde genel bir kural olduğunu gördükleri halde, “Buradaki işleyiş nedensiz, burada nedensel bir boşluk var; o halde bunun nedeni Allah olmalı” demiyorlar… Demek, gördükleri her gerçeği kabul etmiyorlar. Zaten, inanmak istemeyeni de, hiçbir mantık ve delil inandıramaz! Doğruya eğri bakan, eğri görür.