TR EN

Dil Seçin

Ara

Ey Yar! / Rabbanî Aşk Rehberi

Ey Yar! / Rabbanî Aşk Rehberi

Hissettiğinin adını koyacaksın önce…

Sonra onu tarife kelimelerin olacak.

Adı olmayanın, tarifi olmaz çünkü ey Yâr!

 

“Aşk” dedim, alelacele yangınıma bakıp…

Adını öyle koydum.

Sonra bi dolu tarif kazıdım içimdeki mahzene…

 

Aşk, dedim; öyle bir istemek ki, kavuşmak mecbur kalsın.

 

Aşk, dedim, tarifini sorsalar…

Her baktığımda ilk defa görüyormuşum gibi…

Az kalsın ölüyormuşum gibi…

 

Her tarif kana kana içtiğim âb-ı hayattı.

Kana kana içtim…

Daha çok içtim, daha çok kanacağımı sanarak…

 

Olmadı.

Sonra kulağıma fısıldadılar acılar içinde kıvranırken:

“Aşk itaattir!”

 

Bir yudumdu bu tarif; yangınımı söndürdü Mâh-pâre’m!

 

Anladım ki, arayıp bulmaya bir ömür kâfi değil. Hazır bulunmuşu varken üstelik. Peki, başkalarının bulduğu ile benim bulacağım aynı şey mi olacaktı?

 

Ve anladım ki, bir yolculuk şarttı; çetin bir yolculuk! Doğru adımların, doğru izlerini bulmak ve itaat etmek…

 

İtaat diyorum; Dilhân’ım!

Ya nasıl olacak?

Otur “can/ucuma” dinle o zaman:

 

“Rabbin Sevgilisi

 Sevgilinin Sadığı

 

İnsanlık panayırının orta yerinde…

Herkes şiirler söylerken neşe içinde…

Övgülerin ve güvençlerin içinden bir ses yükseldi kalabalığa:

Sizler bu halinizle soytarısınız!

Sahtekâr ve aşağılıksınız!

Kendinizi asil zannediyorsunuz ama köleleriniz kadar şerefli değilsiniz!

Derin bir sessizlik…

Kibrin padişahına, bütün maiyetinin önünde haşin bir suikasttı bu.

Birebir bu sözleri mi söylemişti? Hayır. Fakat “o”nun tebliği kelimelerle nasıl anlatılabilir? O Rabbani rüzgâr nasıl tasvir edilebilir?

İşte dimdik duruyor; duruşuyla sözlerinin tesirini keskinleştiriyordu.

Ölümü göze almayan yapamazdı.

O yaptı.

Çünkü O’na “aşk”ım diyen, O’nu öyle yaratmıştı.

Aşk’ı bütün kâinat için “mücessem” kılmıştı.

Görülmesi gerektiği gibi gören Hazret-i Ebubekir’di.

Yaradan’ın “aşk”ına “aşk”la “sâdık” oldu.

Aşk itaatte tarifini buldu.

Perdelerini kapayıp güneşi yok sayan ahmaklar, “muhteşem” olanı anlamaya yarayan “zıt”lıktan ibaretti.

Ve o zıtlıklar, üzerlerine himmet olunanlar için bir “merhamet” tecellisiydi.

O tecelli “görün” diye haykıran kutlu bir sesti.

Çünkü;

Aşkta yananlara karşılık, aşkı görmeyenleri ateş yakacaktı.

Hazreti Ebubekir öyle aşık oldu ki, Habibullah’a, “Onun bir yanlışına ömrümü veririm!” arzusuyla bir daha tarif etti sevgiyi ve sevgiliyi.”

 

Bir kadeh zehir sunuyorum sana…

Aşkın banaysa ey yâr, yanacaksın.

Davetimin sırrını çözersen amma;

Vaadim cennettir; anlayacaksın!