Kaybolan Eşek
Neşeli Öykü
Ara
Neşeli Öykü
Bir zamanlar bir genç, edebiyat eğitimi için şehre gitmiş. Birkaç sene eğitimden sonra kendi kendine:
''Artık olacağım kadar oldum, köyüme döneyim.'' diye düşünmüş. Hocasının, ''Öğrenmen gereken şeyler var; daha gitme...'' demesini dinlemeden,
''Hocam; edebiyat dediğin, gösterişli, derin manalı, kibar sözler söylemek değil mi! Onu da öğrendim ben.'' demiş. Eşeğini hazırlayıp yola koyulmuş.
Bir zaman sonra dinlenmek için durmuş. Eşeğini de incir ağacına bağlayıp uyumuş. Uyandığında bakmış ki, hayvanı yok. Hemen eşeğini aramaya çıkmış.
Derken bir köylüye rastlamış ve selamdan sonra başlamış edebi ifadelerle konuşmaya:
''Efendim! Enacur ağacının zıll-i kebirinde nevm-i gafletteyken, bizim düldül-i hımar efendi firar eylemiş. Acaba nazar-ı ulviyyenize tezahür ettiler mi?''
Köylü, bu garip gencin konuşmalarından bir şey anlamamış elbette. O anlamayınca, genç de tekrar tekrar anlatmış...
Köylü ise kendi kendine düşünmüş:
''Bunun ne söylediği belli değil, hareketleri de bir garip; herhalde bana hakaret ediyor terbiyesiz...''
Ve elindeki sopayla gence birkaç tane vurmuş.
Canı yanan genç, hocasının ''insanların seviyesine göre konuşmalı...'' sözünü hatırlayıp aman dilemiş:
''Vurma bey amcacım vurma! Eşeğimi kaybettim de onu arıyorum, gördün mü buralarda?''
Köylü:
''Ha şöyle!'' demiş. ''Düzgün konuş da derdini anlayalım...''
Şarkıdaki gibi, “Şimdi bana kaybettiğim yılları geri verseler,” demeyi kim aklından geçirmemiştir…
Hoca pazardan eşek satın almış. Eşeği yularından tutmuş, evine götürüyormuş. Yolda iki…
Biz küçükken babam matraklık olsun diye bu sevimli hayvanların ismini “pijamalı eşek”…
Şu dünya ne sürprizlerle doludur. Bir aslanı, bir horoz ötüşünün ürkütüp kaçıracağı…
Bugün bir başkayım, ağlamaklıyım. Coştun yine deli gönlüm, gözyaşım gibi çağlar mısın.…
Hastanenin önünde karşılaştılar. Yüzü sapsarı olmuştu. Elleri titriyor, dudakları kederden asık bir…