Genetik Bilimi Nuh Tufanına İşaret Ediyor
Genetik şifremiz DNA’larımızda saklıdır ve nesilden nesile aktarılır.
Ara
Genetik şifremiz DNA’larımızda saklıdır ve nesilden nesile aktarılır.
Bilindiği gibi genetik şifremiz DNA’larımızda saklıdır ve nesilden nesile aktarılır. Sadece insanlar değil bitkilerin ve hayvanların da genetik yapısını oluşturur DNA’lar. Hücre çekirdeğine yerleştirilmiş olan DNA’mız çift sarmaldan oluşur. Bunun sebebi bu sarmalın bir tanesinin anneden diğerinin de babadan gelen DNA zincirlerinin olmasıdır.
Erkekler ile kızların genetik alt yapısını ayırt eden en önemli özellik erkeklerde Y kromozomunun olmasıdır. Bayanlarda XX, erkeklerde XY cinsiyet kromozomları vardır. Dolayısıyla cinsiyeti belirleyen bu kromozomlar hariç diğer tüm DNA eşit bir şekilde anne ve babadan gelir ve çift sarmal yapıdaki DNA’mız böyle oluşturulur. Y kromozomu sadece erkeklerde olduğundan, Y kromozomu sadece babadan erkek çocuklara geçer.
Bu genel genetik yapımız dışında, hücrelerimizin enerji fabrikaları olarak çalıştırılan mitokondrilerimizin ayrı DNA’ları vardır. Genel genetik yapımızın DNA’ları hücre çekirdeğinde iken, mitokondrilerimizin DNA’ları ise mitokondrilerin içerisindedir.
İlginç olan bu minik enerji fabrikalarının DNA’larının sadece anneden çocuğa geçmesidir. Yani erkeklerdeki mitokondri DNA’ları bir sonraki nesle geçmez. Dolayısıyla sadece anneden aldığımız mitokondri DNA’sı nesilden nesle geriye doğru gittiğimizde Hz. Havva’ya ulaşır. Bu yüzden bazı bilim adamları tek bir anneden geldiğimizin önemli bir delili olan bu durumdan dolayı, Ademoğlunun ilk annesini mitokondriyel Havva olarak adlandırmaktadır.
Diğer DNA’larımızdan farklı olarak bu DNA anneden çocuğa hiç değişmeden geçer. Sadece tarih boyunca oluşmuş olan çok az sayıda mutasyon ile mitokondri DNA’sında Hz. Havva annemizden beri çok az bir değişim olmuştur. Aslında bu durum ilk kez 1987’de Nature’da yayınlanan bir makale ile ilan edilmişti. Genel olarak yapısı çok az değişimle korunan bu DNA’lar sadece anneden alındığından, hem kızlarda hem de erkeklerde aynıdır. Binlerce yıl insanlık tarihi boyunca çok nadir mutasyonlar nedeniyle bazı değişiklikler bu DNA yapısında olmuştur.
Genel olarak M, N ve R harfleri ifade edilen 3 ana mitokondriyel DNA vardır ve bunların arasındaki fark çok azdır. Bu duruma bakan genetikçiler insan neslinin başlangıcından itibaren yaklaşık 1000-2000 yıl sonra ciddi oranda azaldığını ve daha sonra bu 3 mitokondriyel DNA’yı temsil eden 3 ayrı bayanın neslinden şimdiye kadar olan nesillerin ortaya çıktığını düşünmektedir.
Nuh tufanı ile ilgili genel kanaat tüm dünyanın sular altında kalması olduğundan, bu 3 bayanın da Hz. Nuh’un (as) gemisindeki bayanlar olması beklenir. İşte insan nesli artarken birden ciddi azalma olmasını, buna benzer genetik bulgular ile belirleyen genetikçiler bu olaya “bottleneck” yani “şişe boynu” adını veriyorlar. Bu bulgular Nuh tufanının hem olduğu, hem de Hz. Adem’den (as) sonra yaklaşık birkaç bin sene içinde olduğunu desteklemektedir. Bu bilgiler de İslam tarihimizdeki bilinenlerle son derece uyumludur.
Günümüzde yaşayan insanların genetik yapıları incelendiğinde, tüm insanlığın yaklaşık 5000 yıl önce ortak bir atadan çoğaldığı anlaşılmaktadır. Bu araştırmayı yapan bilim adamları, Monte Carlo simülasyonları yöntemi ile istatistiksel olarak bu tahminî sonuca ulaşmışlardır. Dolayısıyla popülasyon genetiği ile ilgili istatistiksel tahminler de insanlık tarihinin, evrimcilerin düşüncelerinin aksine çok daha kısa olduğunu göstermektedir.
2003 yılında tamamlanan insan genom projesinin önemli bulgularından birisi insanlardaki genel DNA yapısının çok benzer olmasıydı. Son derece benzer bu DNA yapısı insanların hem ortak bir insandan geldiğini hem de bunun evrimcilerin iddia ettiği gibi milyonlarca yıl önce değil sadece binlerle ifade edilebilecek yıllar önce ilk insanın ortaya çıktığını göstermektedir. Y kromozomları da sadece babadan erkek çocuklara geçer ve geriye doğru gidildiğinde tek bir babaya yani Hz. Adem’e işaret eder.
2013 yılında Nature’da yayınlanan önemli bir makaleye göre, insanlarda üretilen proteinlerin çoğunun DNA şifresi incelendiğinde bu DNA’lardaki mutasyonların yaklaşık %86’nın son 5-10 bin yıl içerisinde olduğunu göstermektedir. Evrim safsatasına inanan bazı bilim adamları insanların birkaç yüz bin yıldır var olduğunu iddia ederler. Çünkü maksatları maymunlarla zorla bağlantı kurmaktır. İnsan DNA’sındaki mutasyonların %86’sı son 5-10 bin yılda oluşurken, geri kalan %14 civarında mutasyon nasıl birkaç yüz bin yılda olmuş olabilir?
Yani mutasyon oluşma hızında ani ve çok büyük bir değişikliğin yaklaşık 5000 yıl önce başlaması sıradışı olduğuna göre, bu bulgular hem evrimcilerin teorilerine bir darbe daha vurmakta, hem de yine Hz. Adem’den daha sonraki bir dönemde insanların Nuh tufanı gibi bir sebeple sayı olarak çok azaldığına da işaret etmektedir.
Özetle, genel DNA yapımızda yaklaşık 5000 yıl önceye işaret eden ani hızlı değişim, 3 ana mitokondriyel DNA yapısı, Y kromozomlarının genetik özellikleri gibi önemli genetik bulgular bizim zaten bildiğimiz Nuh tufanı gerçekleri ile genel olarak uyuşmaktadır. Ayrıca bu bulgular, evrimcilerin milyonlarca yıl sürdüğünü iddia ettikleri evrim iddiasına da ciddi anlamda darbe vurmaktadır.
Kaynaklar
1- http://creation.com/noah-and-genetics.
2- Nature, 2004 Sep 30;431(7008):562-6. Modelling the recent common ancestry of all living humans. Rohde DL1, Olson S, Chang JT.
3- http://www.astirinch.com/creation/dna-proof-of-noahs-flood/
4- http://www.nature.com/nature/journal/v493/n7431/full/nature11690.html