TR EN

Dil Seçin

Ara

Gökyüzü Ve Yeryüzü Sayfalarıyla Kâinat Büyük Bir Kitap

Gökyüzü Ve Yeryüzü Sayfalarıyla Kâinat Büyük Bir Kitap

Her eser güzellik ve ahenginin diliyle sanatkârını ilan eder.

Mükemmel bir sarayın ustasını inkâr edip ‘Bu bina taşların tesadüfen bir araya gelmesi sonucu yapıldı.’ diyen birini görsen, gülersin.

Bir şiirin şairini inkâr edip ‘Bu şiir harflerin rastgele toplanmasıyla yazıldı.’ diyeni ciddiye almazsın.

Peki, biri çıkıp da harika canlıların, mesela sanatlı bir kelebeğin tesadüfen var olduğunu söylerse ne der, ne edersin?

Her akıl sahibi bilir ki, yaratıkların yapı taşı olan atomlar ilim, irade ve hayattan yoksundurlar. Kendilerini bile tanımazlar. Bir sanatkâr tarafından kullanılmadıkça ‘eser’ olmaları imkânsızdır.

Her eser güzellik ve ahenginin diliyle sanatkârını ilan eder. Kelebeğin resmini yapanı takdir edip de aslını tesadüfe havale etmenin nesi ‘bilimsel’ ve neresi akıllıca?

Birbirine benzemeyen şu suretler, biçimler, görünüşler harika yaradılışlarıyla tesadüfün beş para etmediğini göstermiyorlar mı?

Bir düşünsene! Kelebek niçin kartal kadar büyümüyor? Kanat niye metrelerce uzamıyor? Belli sınır çizgilerinde durduran nedir atomları?

Buna ‘tesadüf’ diyemeyen maddeci kafa ‘genler’ diyebilir. Halbuki her gen bir tevhid delili, ilim ve iradenin dakik bir aynası, kaderin küçük bir numunesidir. Bir şifre, bir plandır. Kendisini planlayan ve uygulayan bir ilim sahibini gösterir. Planın bina yaptığı nerde görülmüş?

Her varlık belli kanunlarla meydana gelir. Canlılar, belirli yasalara uyarak hayatlarını sürdürürler. Yasa da bir ilim işidir. Yasanın, ilmin olduğu yerde tesadüfe yer yoktur. Tesadüf imha eder ama inşa edemez.

Bir uçak düşün ki, yakıtını kendisi temin ediyor, her sene kendine benzer binlerce uçak üretiyor, pilotsuz uçuyor, konup kalkmak için özel havaalanı istemiyor, üstelik parmak ucuna konacak kadar küçük.

Bir mühendis böyle bir uçak yapsa bütün dünyanın takdirini toplar. Herkes hayretle ondan söz eder. Biri çıksa da ‘Evet, bu uçak harika ama bir ustası yok. Kendi kendine, tesadüf eseri meydana geldi.’ dese, aklından şüphe edersin.   

Her kelebek hayali uçağımızdan bin kat daha mükemmel. Üstelik hayat sahibi. Diğer canlılar da sanatça kelebekten geri kalmaz. Bir baharda milyarlarcası yaratılan bu eserleri ‘tesadüf’ kelimesiyle açıklamak mümkün mü?

Sadece yedi harften oluşan ‘tesadüf’ kelimesi bile tesadüfen yazılamazken, milyarlarca atom harfinden meydana gelen varlıkların tesadüfen var olduğunu nasıl kabul ederiz!

Kâinat çeşit çeşit yazılardan oluşan harika bir kitap. Gülün kokusunda, kelebeğin kanadında, bülbülün sesinde, toprağın dirilişinde yazılar var. Suyun harelerle akışı, ayın ışıl ışıl parlayışı, koyunun şefkatle meleyişi, rüzgârın heyecanla esişi, insanın düşünüşü, sevişi, ağlayışı, gülüşü hep birer yazıdır.

Yeter ki okumayı bilsin insan, anlamak istesin. Fakat her yazıyı herkes okuyamaz. Yazı vardır, gözle okunur. Yazı vardır, kulakla, vicdanla, akılla, gönülle okunur. Yazı vardır, imanla okunur.

Gökyüzü ve yeryüzü sayfalarında kudret kalemiyle yazılmış yazılar var. Kâinatın yaratıcısı bunlarla da tanıtıyor kendini.

Fakat neylersin, dünya bir imtihan yeri. Kimi imanı seçiyor, kimi küfrü. ‘Allah’ dememek için ‘tesadüf’ diyenler hep oldu, hep olacak.

Maddecilik ve onun bir parçası olan evrim kuramı, kendine özgü rahipleri ve fanatik dindarları olan batıl bir dindir.

Bir tek ilaha iman etmemek için bütün atomlara ilahlık yakıştırıyor, bilim kılıfı içinde sundukları tutarsız yorumlarına bizim de inanmamızı istiyorlar.