TR EN

Dil Seçin

Ara

Unuttuklarımız ve Hayata Yansımaları

Unuttuklarımız ve Hayata Yansımaları

Huzurda olduğumuzu unuttuğumuz içindir, bunca huzursuzluğumuz...

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.”

 

Neleri unuttuk ve bu bize nelere mal oldu farkında mıyız?

Huzurda olduğumuzu unuttuğumuz içindir, bunca huzursuzluğumuz.

Bir’i razı etmeyi unuttuğumuzdandır, onları-yüzleri razı etmeye çalışmamız ve kimseye yaranamadan ömür tüketişlerimiz.

Mutluluğun bir varış noktası değil, bir yolculuk olduğunu unuttuğumuzdandır,   arayışlarımızın bir türlü bitmemesi ve yolculuğun tadını çıkaramayışımız. Elde kalan gönül yorgunluğu…

Bereketi unuttuğumuz içindir, ihtiyacımızın çokluk, çok kazanmak, biriktirmek olduğunu sanmamız ve dahi hayatımıza gerekli gereksiz doldurduğumuz kalabalıkların yığınların altında kalmamız.

Varoluşsal değerimizi, Yaratıcı’nın nazarında biricikliğimizi unuttuğumuzdandır, kendimizle kavgalı duruma düşmemiz ve baki olanın yanında bir kıymet-i harbiyesi olmayan fani ölçülerle değerlenmeye çalışmamız.

Varoluşsal güveni unuttuğumuzdandır, yarınlar için bunca kaygı endişe stres yüklenmemiz, sınırlı gücümüz ve kabiliyetlerimizle geleceği sağlama alma çabalarımız. Bizi aşan konularda Aşkın Olan’a sığınmaktan adeta imtina etmemiz ve nefsimize zulmeder hale gelmemiz.

Hikmeti unuttuğumuzdandır, bugün başımıza gelen istenmeyen durumlar ve olumsuzluklar nedeniyle hayıflanmamız çok çabuk yıkıma uğramamız. Geleceğimiz veya en nihayetinde ahiretimiz için bugün yaşananlara hikmet nazarıyla bakamayışımız, anı kaçırmamız, yaşama sevincimizi törpülememiz.

Şu fani dünyanın bir imtihan meydanı, sabrın da en önemli azığımız olduğunu unuttuğumuzdandır, hep mutlu olmayı, hayatın hep bizim istediğimiz gibi akmasını istememiz. Böyle olmayınca hayal kırıklıkları, travmalar, psikolojik sorunlar, depresyon ilaçları.

Şükretmeyi unuttuğumuzdandır, elimizdekilerin kıymetini bilmememiz, gözümüzü başkalarının sahip olduklarından alamayıp sürekli iç geçirmemiz. Bunca varlık içinde gitmeyen gönül darlığımız.

Hayatın sahibini unuttuğumuzdandır, hayatın içinde olup bitenleri çekip çevirenin biz olduğunu zannetmelerimiz. Fazlaca yüklenmemiz kendimize ya da hak ettiğinden fazla anlam yüklememiz fani bedenlerimize, aklımıza, duyularımıza.

Gerçekleştirilecek bir proje olarak kodladığımız hayatın içinde sadece sebepler dairesinde hareket edebileceğimizi, sonrasında bize düşenin Allah’a tevekkül etmek olduğunu unutmalarımız, haliyle başarı veya başarısızlığı kendimize mal etmemiz. Ya ayaklarımızın yerden kesilmesi ya en diplere gömmemiz kendimizi.

Emanetçi olduğumuzu unuttuğumuzdandır, mülk sahibi olduğumuz yanılgısına kapılmamız ve kazanmalarımızda kaybedişlerimizde nefsimize hak ettiğinden fazla rol biçmelerimiz. Emanetçilerin birer birer dünyadan göçtüğünü, üzerinde fırtınalar koparılan dünyalıkların geride kaldığına şahit olmamıza rağmen ders almayışımız.

Fıtratı ve Sünnetullahı; başka bir deyişle insanın yaratılıştan sahip olduğu fiziki özellikler, huy, tabiat ve Allah’ın yarattıkları için koymuş olduğu kuralları unuttuğumuzdandır, hayatın kendi akışı içinde “normal seyirler” olarak değerlendirilmesi gereken hamilelik, çocukluk, gençlik, annelik, babalık ve yaşlılığı “sorun odaklı yaş dönemleri” olarak yorumlamamız. Bu dönemlerde yaşanan sorunların profesyonel yardım almadan geçilemeyeceğini zannetmemiz.

İnsanın insana şifa olduğunu unuttuğumuzdandır, bir zamanlar eleştirdiğimiz “insan insanın kurdudur” felsefesine teslim oluşumuz. Hız ve haz çağında kendi koşturmamıza kapılıp gittiğimizden ve en yakınlarımızla bile insan insana temas-iletişim-paylaşım imkânı bulamadığımızdan koçlara, profesyonellere başvurmak zorunda kalışlarımız. Sosyal dayanışmanın, kardeşlik duygusunun ve “biz” olma bilincinin zayıflaması gittikçe…

İnsanın muhterem, tüm varlığın ihtirama layık olduğunu unuttuğumuzdandır, milyarlarca insanın yaşadığı gezegenimizde her geçen gün artan insanlık dışı manzaralara tanık oluşumuz.

Durup düşündüğümüzde bu unutmalarımızın bize ne kadar pahalıya mal olduğunu daha iyi anlıyoruz. Denge bozulduysa, huzur kalmadıysa, amaçsız yığınlar haline geldiyse insanlar ve insanlık top yekûn kayıptaysa, bizim bir an önce unuttuklarımızı hatırlama seferberliğine girişmemiz gerekiyor. En çok da yeniden insan olmayı hatırlamaya ihtiyacımız var, insanı insan kılan değerlere sahip çıkmaya ve yaşatmaya… Ki yukarıda bahsettiğimiz üzücü ve endişe verici kayıplar tablosu değişsin, hayat güzelleşsin.

Eşiğinden henüz geçtiğimiz yeni yıl bunun için neden bir milat olmasın?