TR EN

Dil Seçin

Ara

İmanın Dereceleri Var mıdır? İmanımızı Niçin Tazelemeliyiz?

İmanın Dereceleri Var mıdır? İmanımızı Niçin Tazelemeliyiz?

“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.” ayeti, ey iman edenler diye başladığı halde, yani zaten mümin olanlara hitap ettiği halde devamında yine Allah’a, Peygamberine, indirdiği kitaplara iman etmemizi istiyor.

Kur’an bize “düşünmez misiniz, ibret almaz mısınız, akletmez misiniz” gibi ayetleri ile sık sık tefekkür etmemizi, düşünmemizi öğütler. Peki bu ayetler düşünmemizi, tefekkür etmemizi neden defalarca emretmektedir?

“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.” ayeti, ey iman edenler diye başladığı halde, yani zaten mümin olanlara hitap ettiği halde devamında yine Allah’a, Peygamberine, indirdiği kitaplara iman etmemizi istiyor.

Demek bir kere “düşündüm, tefekkür ettim, baktım, ibret aldım, iman ettim” demek yetmiyor. Biz müminler bu ilahi emirlere muhatap olduğumuz sürece ibretle, tefekkürle ve akılla imanımıza yatırım yapmaya devam etmeliyiz.

Diğer taraftan Resul-i Ekrem Efendimiz de (sav) “İmanınızı ‘Lâ ilâhe illallah’ sözü ile yenileyiniz.” diyerek imanımızın da aslında zamanla yenilenmeye ihtiyacı olduğunu hatırlatıyor. Bediüzzaman Hazretleri bu hadis ile ilgili şöyle bir açıklama yapıyor:

“İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. … Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, her gün başka bir âlem kapısını açıyor. … Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar.”

Nefis ve şeytanın telkinleriyle işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar. Günahlardan gelen bu yaralar, vesveseler ve şüpheler imanı zedeler ve insanı ibadetten uzaklaştırır. Günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, kalpten nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.

Bu nedenle sürekli imanımızı yenilemek için, iman hakikatlerini okumaya, araştırmaya, tefekkür etmeye ihtiyacımız vardır. İmana ait meseleler hava ve su gibidir. Bir defa aldım, tekrar ihtiyacım yok diyemeyiz. Çünkü sürekli ihtiyacımız yenilenmektedir. Ama diğer ilimlerde durum böyle değildir. Örneğin bir ilmihal bilgisi bir kere okunsa, ömür boyu o ilimle amel edilebilir, tekrar tahsile ihtiyaç olmaz.

 

İman Mertebeleri Var mıdır?

Evet nasıl ki bir ağacın, tohumdan koca bir çınar oluncaya kadar farklı farklı mertebeleri vardır, aynen bunun gibi imanın da mertebeleri vardır. Allah’a iman edip, ama ibadetten nasibi olmayan sıradan bir mümin ile tüm iman esaslarına gereği gibi tam iman edip yaşayan bir müminin iman seviyeleri elbette aynı olamaz.

İman, taklidi ve tahkiki olmak üzere ikiye ayrılır. Taklidi iman, başkalarından taklit ile öğrenildiği seviyede kalan imandır. Bu iman mertebesinde olan bir mümin, farkında olarak ya da olmayarak bazen şirke, bazen harama bulaşabilir. Belki son nefesinde de imanını muhafaza edemez.

Tahkiki iman ise, ilimle ve delilleri ile bilinen ve yaşanan imandır. Bu iman mertebesindeki bir mümin, inandığı iman esaslarını delilleriyle bilir, kabul ve itikad eder. Örneğin gizli yapacağı bir hatada meleklere olan imanı onu vazgeçirirken, işleyeceği bir haramdan da cehennem endişesi ile vazgeçer. Çiçekten, böcekten, atomdan, galaksilere kadar gördüğü her şey ona Allah’ı anlatır.

Tahkiki iman da kendi içinde ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn olarak üç farklı mertebeye ayrılmaktadır. Her üç mertebe de kâmil bir imanın mertebeleridir. Yakîn, şüphesiz, sağlam ve kat’i olarak bilmek demektedir.

İlmelyakîn, ilmen şüphesiz bir bilgiyle iman etmek demektir. Bir harfin katipsiz, bir iğnenin ustasız olamadığını ilmen bildiğimiz gibi, bir hücrenin de kendi kendine olamayacağına iman edip, Allah yarattı diyoruz. İşte bu ilimlerden Allah’a varan yolculuk ilmelyakîn iman yolculuğudur. Efendimizin (sav) zamanında yaşamıyoruz, ama ilmen biliyoruz, okuyoruz ve iman ediyoruz ki, O (sav) gelmiş, bulunduğu asrı bir saadet asrına çevirmiş ve kıyamete kadar müminlere doğru yolu çizmiştir. Veya Kur’an-ı Kerim’i okuyoruz, kulluk, sosyal ve beşeri hayatı istikamete sokan ayetlerini veya bilimin çok sonradan keşfettiği mucize ayetlerini görüyoruz. İlmen bilip, iman ediyoruz ki bu kitap Allah’ın kelamıdır. İşte bu saydığımız örnekler ilmelyakîn bir imanın örnekleridir.

Aynelyakîn iman; göz ile görür derecesinde, kuşkusuz bir imana sahip olmak demektir. Ayn göz demektir. Sahabeler Efendimizi (sav), Dıhye suretinde Cebrail’i (as) veya Bedir harbinde binlerce meleği gözleri ile gördüler. Sahabelerin Peygamberimize (sav) ve meleklere dair bu imanları aynelyakîn bir iman mertebesidir.

Hakkalyakîn ise, bizzat yaşayarak sahip olunan bir iman mertebesidir. Resulullah’ın (sav) imanı, hakkalyakin bir imanın zirvesi olduğu gibi; hakiki bir müminde derecesine göre bu iman mertebesinden nasibini alır. Örneğin kadere hakkalyakin iman eden birisi, başına gelen her hayır-şer her şeyde Kader-i İlahi’nin izini görür, kederden emin olur, üzüntüden kurtulur. “Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” Hadisi müminde bulunan bu yaşanan imana bir örnektir.

Bu üç iman mertebesi hakkında anlattıklarımızı toparlamak için şöyle son bir misal daha verelim:

Bir tepenin üstünde bir duman görsek ilmen biliriz ki orada bir ateş var. Bu ilmelyakîn bir bilgidir. Tepenin başına çıkıp ateşi gözümüzle görmemiz aynelyakîni ifade eder. Bu iman mertebesi derece ve sağlamlık bakımından öncekinden daha üstündür. Ateşin yanına yaklaşıp ellerimizi ateş ile ısıttığımızda da hakkalyakîn olarak ateşi biliriz. Bu mertebe de önceki ikisinden daha sağlam ve katiyet ifade eder.

İlmelyakîn olan bir iman da inkişaf ettikçe, aynelyakîne ve hatta hakkalyakîne yakın bir iman mertebesine ulaşır. Örneğin bir mümin Allah’a ilmelyakîn imanda zirveye ulaştıkça attığı her adımı Allah’ın kendisini gördüğü şuuruyla atarsa (buna ihsan makamı da denilir) artık onun ilmelyakîn imanı, aynelyakîne veya hakkalyakîne yaklaşmış demektir. Veya Resulullah’ı (sav) tanıdıkça imanı öyle bir mertebeye onu taşır ki, adeta Resulullah (sav) ile yaşar gibi, her halinde Onu düşünür, her fiilini Onun gibi yapar, derdini halini sanki yanındaymış gibi Ona arzeder, Onu kendine rehber edinir… İşte bu müminin imanı aslında ilmelyakîn mertebesinde olduğu halde bir nevi aynelyakîn veya hakkalyakîn iman gibidir.

Rabbimiz bizleri de, imanını tahkiki yapmaya çalışan, tahkiki yaptıktan sonra da ilim ve amelle o imanını sürekli canlı tutup en yüksek mertebelere taşıma gayretinde olan müminlerden eylesin. Amin.