TR EN

Dil Seçin

Ara

Misafir / Bir Hatıra

Misafir / Bir Hatıra

1915 yılının Mart ayında, 33. Alayımız, Edremit, Ezine üzerinden Çanakkale’ye gidecekti. Fakat o günün şartlarında bu yolculuk günlerce sürecekti. Yola çıkan bu birliğin, gece Havran’da konaklaması uygun planlandı… Ama küçücük Havran’ın durumu, imkânı böyle bir konaklama için müsait miydi?

Öncü subaylar Havran’a geldiler. Muhtarla görüştüler; 3000 asker ve 50 subay evlerde misafir edilecekti... 150 hayvan için de 4 ahır hazırladı. O fukara halli Havran, 40 koyun kesti ve 5 kazan pilav pişirdi.

Gece yarısına doğru, Havranlılar, misafir edecekleri Mehmetçikleri öz evlatları gibi sarıp sarmalamışlardı.

Birinci Tabur Emir Subayı Teğmen Şükrü, son kontrolü yapıp yatacaktı. Bu maksatla, Havran’ı şöyle bir dolaştı. Şükür aç, açık yoktu. Mehmetçikler çoktan yerleşmişlerdi. Kendisi de kalacağı yere dönüyordu ki, Havran’ın orta yerinde bir karaltı fark etti.

Yaklaştı, baktı... Bu, üstü başı fakirane, yaşlı bir kadındı… İki büklüm beliyle, köyün ortasında tek başınaydı.

“Ne arıyorsun ana?” dedi.

Ana bir iki adım daha atıp teğmene yaklaştı, elindeki feneri de ona doğru kaldırarak; “Evlatlarımı arıyom!” diye gürledi.

“Hangi evlatlarını?..” deyince de, insanın içini coşturan, yürek titreten şu cevabı verdi:

“Hangi evlatlarım olacak! Bana da dokuz asker gelecekti. Bu vakte kadar bekledim gelmediler. Kaygılandım; aç mı kaldılar, açıkta mı kaldılar? Onları arıyom oğul... Bari sen bul onları!”

Teğmen Şükrü, “Ana” dedi, “Kimse açıkta kalmadı. İçin rahat olsun. Sen evine git, rahatına bak…”

Ana kabul etmedi. “Hayır.” dedi, “Muhtar bana söz verdiydi, dokuz asker verecekti...”

Bu kararlı duruşa “Hayır” demeye yürek isterdi.

Teğmen Şükrü karargâh çadırına gitti ve henüz uyumamış olan birkaç Mehmetçiği alıp getirdi ve anaya verdi. O muhteşem yürekli Anadolu anası, aradığını bulmuştu. Büyük bir sevinç içinde evlatlarıyla evine yollandı.