TR EN

Dil Seçin

Ara

Bebeğin Anne Karnındaki Yaşamı

Bebeğin Anne Karnındaki Yaşamı

Anne karnındaki henüz doğmamış bebeğe cenin denilir. Ceninin yaşamı, insan vücudundaki en büyük hücre kabul edilen annedeki yumurtanın, babadan gelen 300 milyon spermden biri ile birleşmesiyle başlar.

Belki de her insanın yaşadığı en büyük mucizelerden birisi de, 23 kromozomlu iki “yarım” hücrenin birleştirilip 46 kromozomlu tam bir hücre yapılmasıdır.

Sonra bu bir tek hücre hızla çoğaltılır: 2, 4, 8, 16, 32 ve bu hücrelerin böyle bölünerek çoğaltılması erişkin bir insan olana dek, hatta ömür boyu devam eden bir lütuftur insana…

Henüz sadece bölünerek çoğaltılan bu ilk hücreler, bu aşamada anne rahminde bağımsızca dolaşmaktadır. Belli bir büyüklüğe varınca “blastosit” olarak adlandırılan devreye gelmiştir. Daha fazla büyüyebilmesi için ek besinlere ihtiyaç vardır. Bu kritik aşamada tek çözüm rahime yapışmasıdır. Eğer yapışamazsa, henüz hücre topluluğu halindeyken hayatını kaybetmiş olur.

Bu aşamada sadece 200 kadar hücreden oluşan cenin, anne rahminde rastgele bir yere değil, en uygun yere yapışmalı ve buradan büyümesi için gerekli maddeleri almaya başlamalıdır.

Tam bu noktada plasentanın çok önemli bir görevi vardır. Bu yazımızda daha ağırlıklı olarak plasentanın fonksiyonundan ve yapısından bir nebze de olsa bahsetmeye çalışacağız.

 

Bir hücre çoğaltıla çoğaltıla insan yaratılır

“İmplantasyon” denilen olay, ceninin blastosit denilen aşamada anne rahmine yapışmasıdır. Bu aşamadan sonra plasenta yaratılmaya başlanır.

3-4 hafta içinde de kan, damarlar ve kalp gibi organlar yaratılacaktır. Her adımı çok hassas şekilde uygulanan bir plan dahilinde organlar hücre hücre şekillenir. Hayat veren Allah’ın, bizi canlandırmasının ilk emaresi olarak kalbimiz de küçük bir borucuk şeklinde atmaya başlamıştır.

İmplantasyondan sonra embryo aşaması, yani insan olarak şekillendirilme devresi başlar. Artık organlara yapacakları görevlere uygun, kendilerine has şekilleri verilmeye başlamıştır. Tüm bu harika işler, “embryolji” bilimi ile meşgul olan bilim insanları tarafından incelenmektedir. Bu konuda ciltlerce kitaplar yazılmıştır.

Tek bir hücrenin bölüne çoğaltıla onlarca değişik hücreye farklılaştırılması başlı başına bir mucizedir.

Düşünsenize aynı yapıdaki hücreler, farklı özellikler verilerek kimi kemik yapılır, kimi kas, kimisi de beyin…

Bu farklılaştırıp çoğaltılma sonucunda organlarımız yapılır. Sinir hücresi, cilt hücreleri, kas, yağ, kemik, kan, damar hücreleri ve onlarcasını daha sayabiliriz, hep bir tek hücreden yapılmıştır.

Ve sadece hücreler farklılaştırılmamış, bu hücrelerden kalp, damarlar, akciğer, karaciğer, pankreas, beyin, göz gibi farklı organlar yaratılmıştır… Bunu tek bir malzemeyi kullanarak, tüm donanımlarıyla mükemmel bir otomobil yapmaya benzetebiliriz.

 

Cenini hayata bağlayan organ: plasenta

Plasenta, hem annenin hem ceninin bir parçasıdır. Bir kısmı anne rahminden, bir kısmı da cenin dokularından oluşur.

Plasenta, ceninin yani doğacak bebeğin, anne vasıtasıyla hayata bağlanmasına sebep olur. Ceninin yaşaması için gerekli olan oksijen ve besinlerin sağlanması, atıkların atılması plasenta vasıtası ile olur.

Resimde 5 haftalık cenin görülüyor. 4-5 mm büyüklüğündedir. Plasenta vasıtasıyla anneden beslenmeye başlamıştır.

Cenin anne karnında amniyon sıvısının içinde yüzer. Akciğerleri dahi bu sıvıyla doludur. Plasenta da rahime yapışmış halde, bir kısmı da bu sıvının içindedir.

Cenin hayata plasentadan çıkan 3 damar ile bağlıdır. Göbek kordonu olarak da bilinen bu üç damarın ikisinden kirli kan, birinden ise temiz kan geçer. Doğumdan hemen sonra, plasentanın görevi sona erer ve yapıştığı yerden ayrılarak, doğum kanalından dışarı atılır.

 

Ne fazla, ne eksik olmalı

Plasentanın anne rahmine yapıştığı yer ve ne kadar yapıştığı da son derece önemlidir. Rahime ne fazla ne de az yapışmalıdır. Olabilecek anormal durumlardan biri de plasentanın doğum kanalını tıkayacak şekilde rahime yapışmasıdır. Bu durumda bebek asla doğamaz. Ameliyatla anne karnı ve rahim kesilip çıkartılarak doğum yaptırılır. Böylece hem bebek, hem de annenin hayatı kurtulur. Çok şükür ki, bu durum nadir görülür ve günümüzde tedavisi vardır.

Nadir görülen bir durum da plasentanın rahmin derin katmanlarına kadar yapışması durumudur. Doğumdan sonra rahimden ayrılamayan plasenta, hem annenin hem de bebeğin hayatına mal olabilir.

Başka bir durum ise, dekolman plasenta yani anne rahmine iyi yapışamayan ceninin doğmadan ayrılmasıdır. Bu ise ceninin yaşamla bağlantısının kesilmesi demektir. Eğer bebek yaşamayacak kadar küçükse ameliyatla doğum yaptırılsa bile bebek hayatını maalesef kaybeder. Belli bir büyüklüğe eriştiyse “prematür” yani olgunlaşamadan doğmuş olur. Ve küvoz denilen yoğun bakım kutucuklarında, cihazlara bağlanarak yaşatılmaya çalışılır. Bu durumda pek çok problem de yaşanabilir.

 

Yaşama hakkı

İnsanlık hangi aşamadan sonra ceninin yaşama hakkının olduğunu tartışagelmiştir. Bazı ülkelerdeki hukuk sistemlerinde cenine miras hakkı dahi tanınmıştır.

Aslında, anne ve babadan gelen sperm ve yumurta birleştiği andan itibaren, bir insan olarak doğma ve yaşama ihtimali vardır. Bu birleşme doğal yollardan olabileceği gibi, günümüzde suni olarak laboratuar şartlarında yapılabilmekte. Bu aşamada teorik olarak yaşamın başladığı kabul edilebilir. Yani zigot denilen bu tek hücre, potansiyel olarak yaşayan bir insan kabul edilebilir.

Resim, 20. haftada yani gebeliğin tam ortasındaki fetüsün görüntüsü. Artık duyabilen, hareket eden, annesinin sesini tanıyan, uyuyan hatta rüya gören bir canlıdır. Bambaşka bir yaratılışla yaratılıp, dünyaya gözlerini açmaya doğru hızla taşınıyor.