TR EN

Dil Seçin

Ara

Sanatın Ahlâkla İmtihanı

Eski Yunan’dan, belki de ilk insanların mağara duvarlarına yaptıkları resimlerden beridir, sanatta ahlak konusu insanoğlunun gündemindedir. Hatta İslam’dan önceki eski Anadolu uygarlıklarında Kibele heykeli bunlara ilk örneklerden biri sayılabilir.

Platon ve Aristo, Khatarsis söylemleri ile insanların sanat yolu ile arındıklarını iddia eder. Eski Yunan felsefesine göre insanlar bilinç altındaki idefiksleri, yani saplantıları sanat ile dışa vururlar. Fakat toplumun süper egosu sayılan ahlak ve din kuralları tarafından sınırlandırılan egoların ve gayrı meşru dürtülerin, sanat yolu ile açığa çıkarılmasına kimse bir şey demez ve böylece bir nevi meşruiyet kazandırılır.

İlk insanlardan beri hemen hemen bütün dinler ve bilhassa semavi dinler insanların kişisel ve toplum hayatlarını düzenleyen kanunlar ortaya koymuşlardır. İnsanların arzularına, isteklerine ve dürtülerine bazı ölçüler getirmişler ve sınır çizmişlerdir.

Bunlar dinî, ahlakî, kanunî ve vicdanî hükümler halini almış ve tarih süreci içerisinde bazen çok katı cezalarla korunurken bazen sorumsuzca hiçe sayılmıştır. Sodom ve Gomorre  ya da  Pompei ve Lut kavimleri bu kanunları hiçe sayanların akıbetlerine sembol olmuşlardır.

Eski Yunan ve Roma sanatında hedonizm-zevkçilik felsefesinin de etkisi ile çok fazla ahlaka aykırı resim ve heykel vardır. Hatta bugüne kadar gelen güzel sanatlar akademilerinde çıplak modelden resim çalışması geleneği onlardan miras kalmıştır.

Hz. İsa ile başlayan ve Rönesans’a kadar olan yaklaşık 1400 yıllık bir süreç içerisinde, Hıristiyan olan Roma ve Bizans devletlerinin sanatta erotizmden uzak durduğu görülmektedir. Ortadoğu’dan İncil ile beraber gelen minyatür sanatı etkisi ile sanatçıların dinî konularda ahlaka aykırı olmayan konular resimledikleri görülür.

1450’li yıllarda başlayan Rönesansla birlikte Da Vinci, Mikelanjelo, Rafael ve Donatello gibi ressam ve heykeltıraşların Yunan sanatı geleneğine geri döndüklerini görüyoruz. Donatello Milo, Venüsü’nü Pompei kalıntılarından çıkarılan bir heykelden ilham almıştır.

Katolik Kilise yine de sanatçılara ve bilhassa halka bu konuda baskı yapmaya devam etmiştir. Caravaggio’nun kilise siparişi için yaptığı bir din adamının resmi, bacakları yeterince örtülü olmadığı için beğenilmemiş ve tekrar yaptırılmıştır.

Ancak sanatçıların, sanatın dokunulmazlığı arkasına sığınarak bu konuda keyfi hareket ettiklerini de söyleyebiliriz. Ayrıca dinî ve mitolojik konulu resimlerde bir kıssayı veya tarihteki bir olayı canlandırırken gerçeği olduğu gibi göstermek bahanesiyle çıplak figürler yapıldığı ve bazen kiliselerde bile bunların varlığına göz yumulduğu görülmektedir.

Rembranth gibi pek çok ressam, modellerinden yaptıkları resimlere dinî veya mitolojik isimler vererek bu geleneğin arkasına sığınmışlardır.

Rönesans’tan bugüne hemen hemen bütün ressamlar nü tablosu çalışmış ve güzel sanatlar eğitimi veren bütün okullarda bu tarz çalışma geleneği günümüze kadar devam etmiştir.

Sanat tarihi içerisinde ressam ve heykeltıraşların sanat ve özel yaşamları yüzünden zaman zaman din ve toplum ahlakı anlayışı ile ters düştükleri görülmektedir.

1850’li yıllarda başlayan ve modern sanatın miladı kabul edilen Empresyonist  akım ile birlikte ressamların, zenginlerin siparişleri için değil sırf sanat için çalışmaya başladıklarını görürüz. Ressamlar resim ve heykel sergileri açmış ve  sanat felsefesi üretmeye başlamışlardır.

Ancak Manet adlı Fransız ressamın Kırda Öğle Yemeği tablosu, içindeki çıplak bir figür yüzünden 1863’te hiçbir galeride sergilenememiştir. Çünkü ormanda piknik yapan sıradan insanlar içerisinde çıplak birisinin oluşu o güne kadarki resim geleneğine ters düşmekteydi.

1917 yılında ressam Modigilani’nin Paris’te açtığı bir sergi polis tarafından basılmış ve resimlerin çoğu uzun boyunlu deformasyon ve soyutlama olmasına rağmen, ahlaka uygun olmadıkları gerekçesi ile kaldırılmıştır.

20. yüzyıl ile Amerika ve Avrupa’da gelişen özgürlük, laiklik, maddecilik, pozitivizm ve ateizm gibi akımlar ve hayat görüşleri, en fazla sanatçıların işine yaramış ve sanat diye akıllarına gelen her türlü marjinal eylemi gerçekleştirmişlerdir.

Yani avangart olmak adına düzenlenen happening, video art, pop-art, body art, eylem sanatı ve kavramsal sanat gibi pek çok sanat akımı aslında sanat adına yapılabilecek her türlü çılgınlığın ve rezilliğin de uç noktalarında örnekleri ortaya koymuşlardır.

Bugün bilhassa televizyon ve sinema sanatçılarının marjinal yaşamları, malesef toplum ve yeni yetişen nesiller tarafından örnek alınmaktadır. Şekilde ve şekilcilikte kalan bir değişim ile görüntüde entel, içerikte boş bir değişime uğrayan modern gençlik, bu boşluğun bir sonucu olarak sanatta eskiler kadar üretken olamamaktadır. Belki de onları yönlendirenlerin istedikleri şey tam da budur: sadece tüketen insan modeli yetiştirmek.