Thales teoremi, Newton kanunu, Kepler yasaları...
Kâinatın işleyişinde geçerli olan fizik kanunlarının genellikle bilim adamlarına nispetle adlandırıldıklarını bilirsiniz. Yazının başlığı olan ''Wright Kanunu'' da bir şekilde fizikle ilgili, ancak klasik fizik kanunlarından farklılık arz ediyor. Günümüzde yaşayan bir fizik öğretmeninden ilham alınarak çekilen ve Missiori Üniversitesi'nin düzenlediği Yılın Lise Fotoğrafçısı yarışmasında altın madalya kazanmış bir filme ad olan bir kavram ''Wright Kanunu''
...
Filmin ilk sahnesinde okul duvarındaki bir pankart göze çarpıyor: ''Fizik dersini seviyoruz Bay Wright!'' Sonrasında aynı okulun koridorlarında öğrencileriyle selamlaşarak onları evlerine uğurlayan bir öğretmeni görüyoruz ve kendisi hakkında son derece olumlu görüş bildiren öğrencilerini.
Jeffrey Wright Lousiville'de çalıştığı lise çevresinde çok iyi tanınan bir fizik öğretmeni. Onu farklı kılan sıra dışı ders işleme metodu. Mesela okul bahçesinde veya koridorlarda yapılan sıra dışı fizik dersi sahneleri var filmde. Yine avuç içinde alev alan kimyasalları kullandığı deneyler dikkat çekici. Kendisinin yere uzanıp göğsüne aldığı çivili tahta üzerinde cüruf beton bloğunu balyoz darbesiyle kırdırması gibi son derece tuhaf ve tehlikeli bir metotla enerji ve kuvvet konularını anlatıyor öğrencilerine!
Fakat onun öğrencileri üzerinde en büyük etkiyi bırakan bu gibi sıra dışı metotlarda işlediği dersler değil, aksine her yıl verdiği son derece basit bir ders. Bu dersin konusu Wright'ın oğlu, hayatın anlamı, sevgi ve aile üzerine.
Filmin yapımcısı 22 yaşındaki Zack Conkle, Western Kentucy Üniversitesi fotoğraf gazeteciliği bölümünden mezun olmuş bir genç ve Wright'ın eski bir öğrencisi. Bir röportajında öğrencilik hayatında kendisinde derin izler bırakan Wright'ın öğretme stilini başkalarına anlatmada kelimelerin yetersiz kaldığını düşündüğünden, onu daha iyi anlatabilmek için bu filmi çektiğini söylüyor.
Filmin ilerleyen sahnelerinde okuldan eve dönen Wright'ın aile hayatı ile ilgili kesitleri izliyoruz. Dört kişilik aile, yemek masası etrafında toplanmıştır. Evin 12 yaşındaki küçük oğlu Adam vücut hareketlerini kontrol edemediği için sandalyesine özel destekle oturtulmuş, başını bir yere çarpmaması için sürekli taktığı kaskla ailenin bir üyesi olarak sofrada yerini almıştır. Baba Jeffrey Wright hemen yanı başında onunla bir yandan konuşmakta bir yandan da beslemeye çalışmaktadır.
Adam doğuştan nadir rastlanan ve beynin denge ve hareketle ilgili bölümlerinin yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanan Joubert sendromu adlı bir rahatsızlıktan mustarip. Kişisel temizlik, yeme içme, bir yere götürülme gibi konularda ailenin sürekli bakımına muhtaç.
Fizik öğretmeni Wright senede bir kereye mahsus olmak üzere öğrencilerine fizik müfredatı dışında özel bir ders veriyor. Gerçek bir hayat dersi. Oğlu Adam vesilesiyle yaşadığı babalık tecrübesini paylaşıyor öğrencileriyle. İşte bu sahneleri izlediğinizde Wright'ı onların gözünde farklı kılanın ne olduğunu anlıyorsunuz.
Wright fizik dersleri akabinde öğrencilerinin ''büyük sorular'' sormaya başladıklarını görünce onlarla oğlunun hikâyesini paylaşmaya karar verdiğini söylüyor. ''Fizik hakkında konuşmaya başladığınızda özellikle kainatta işleyen bir sürü kanundan bahsettiğinizde 'Bütün bunların amacı ne?' diye merak etmeye başlıyorsunuz.'' diyor bir röportajında. ''Çocuklar bana gelip varoluşla ilgili çok temel sorular soruyorlardı. Onların kendi hayatlarına farklı bir açıdan bakmalarını istedim -Fizik kuralları dahilinde bakmanın tam aksine. Ve istedim ki hayatlarını anlamlı kılan bir amaçları olsun.''
Wright'ın bu özel dersine şu anda 15 yaşında olan kızı Abbie ve oğlu Adam'la ilgili umutlarını ve hayallerini anlatmakla başlıyor. Adam'ın doğduğu günü ve onun durumunu öğrendiğinde yaşadığı üzüntüyü hatırlatıyor. ''Bir oğlum olursa onunla evimizin bahçesinde koşturacağım ya da birlikte futbol oynayacağıma dair hayaller kurardım. Onun sürekli bakım ve ilgiye muhtaç bir bebek olarak dünyaya geldiğini öğrendiğimde tüm hayallerim yıkıldı.'' diyor. ''O andan itibaren kainatın nereden geldiğine, nasıl olduğuna dair sorularım falan önemini yitirdi, ilgimi çekmez oldu... Kendi kendime 'Asıl mesele ne?' diye sormaya başladım.''
''Önceleri Adam'ın tamamen dış dünyaya kapalı kendisine hiçbir şekilde ulaşamayacağımız bir çocuk olduğunu zannediyordum. Bir gün her şey değişiverdi. O gün 4 yaşındaki kızım Abbie hemen Adam'ın yanı başında oyuncak bebekleriyle oynamaktaydı. O gün oğlumun görebildiğini ve ablasıyla oynadığını far ettim. En önemlisi de küçük oğlumun bir iç dünyası vardı, hissediyordu. Onunla bir şekilde konuşmanın yolunu bulmalıydık. Eşim Nancy ile birlikte oğlumuza basit işaret dili öğretmeye başladık ve bir gün oğlumun işaret diliyle ''seni seviyorum'' demesine şahit olduk.
Wright bunu anlatırken sınıfa da aynı işaret dili hareketini gösterir. Sonraki sözleri bugün söylenmesi son derece sıradanlaşmış ve içi boşaltılmış bu gibi sevgi ifadelerinin aslında ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyor bizlere... ''Babacığım seni seviyorum''... ''Hayatta bunu gördüğünüz günden daha harika bir şey olamaz'' ve devam eder Wright: ''Enerjiden çok daha önemli bir şey var. Entropiden/termodinamikten çok daha büyük bir şey var. En büyük/en muazzam olan şey ne?''
Öğrencileri ''sevgi'' diye fısıldarlar.
Wright ''İşte bu niçin var olduğumuzun cevabıdır, varoluşun anlamıdır.'' der, adeta büyülenmiş gibi bakan öğrencilerine. ''Şu koca kâinatta bunca yıldız var, kimin umurunda? Bunca kanun, bu kadar düzenli bir işleyiş... Evet, Birinin umurunda. Biri sizi umursuyor, sizi çok önemsiyor. Bizim birbirimizi önemsememiz, birbirimizle ilgilenmemiz O'nun için çok değerli.''
Dersin sonunda öğrenciler sınıftan tek sıra halinde çıkarlarken bazılarının gözyaşları içinde öğretmenlerini kucakladıklarını görüyoruz. Onları aynı sıcaklıkla kucaklayan Wright yine mütebessim çehresi ve cana yakın tavırlarıyla dikkat çekmekte.
Wright kendi hikayesini sınıfla paylaşmanın duygusal olarak yorucu olabildiğini söylüyor. Fakat bu onun fizik öğretmenliğinin bir parçası. ''Fiziğe baktığınızda hep kanunlarla ve dünyanın nasıl işlediği ile ilgili olduğunu görürsünüz. Bu kanunları daha büyük bir amaç çerçevesinde birbiriyle bağlantılı hale getirmezseniz, kalbinizdeki amaçla, o zaman orada öylece duracaklar ve 'kimin umurunda?' sorusunu soracaklardır. Çocuklar çok zekiler ve manevi dünyaları çok temiz. Daha büyük bir amaca yönelmek istiyorlar. Hikâyemin işte tam bu noktada onlara üzerinde düşünmeye değer bir şeyler sunduğuna inanıyorum.''
Wright, dersinin bir amacı daha olduğunu söylüyor. Öğrencilerini bilim ve genetik araştırma alanlarında kariyer yapmaya teşvik etmek. ''Öğrencilerimden yana böyle bir umudum var. Birilerine bu alanlarda çalışmaları konusunda ilham kaynağı olabilirsem, günün birinde belki de Adam ve onun gibilere yardım etmekte kullanabileceğimiz bir bilgiye ulaşabiliriz.''
Wright'ın hikâyesi bize önemli bir hususu hatırlatıyor. Öğretmen, öğrenci veya idareci... Eğitim alanında hangi pozisyonda olursak olalım 'insan' ortak paydasında buluşuyoruz hepimiz. Öğretmen veya öğrenci merkezli eğitim yerine belki de 'insan' merkezli eğitim anlayışına ihtiyacımız var. Yürekten yüreklere köprü kurmanın yolu buradan geçiyor. Toplumsal kimliklerimizin ötesinde insan yanımızla iletişim kurmak, yaşanmışlıklar üzerinden insani paylaşımlarda bulunmak. Bunu başardığımız takdirde gün gelir zamanında köprü kurduğunuz bir yürek çıkar karşınıza, sizden ilhamla ortaya koyduğu eseriyle yeni köprüler kurar başka yüreklere. Tıpkı ''Wright Kanunu'' filminde olduğu gibi. İnsana emek vermek işte bu nedenle çok güzel ve bir o kadar da özel.