TR EN

Dil Seçin

Ara

K Vitamini (Naftokinonlar)

K Vitamini (Naftokinonlar)

Bu sayımızda yağda eriyen vitaminlerin sonuncusu olarak K vitamininden bahsedeceğiz. K vitamini etkisi gösteren moleküller, kimyasal olarak naftokinon halkası denilen bir yapı taşıdıklarından naftokinonlar olarak da isimlendirilir. K vitamini ismi ise Koagülasyon (pıhtılaşma) kelimesinin ilk harfinden alınmıştır.

K vitamini ilk defa 1920’li yıllarda dikkati çekmiş ve pıhtılaşmada yardımcı olduğu anlaşılmıştır. Doğal olarak K1 ve K2 şeklinde bulunur. Bunlardan K1 birçok yeşil sebzelerde özellikle ıspanak, lahana, karnabahar, soya fasulyesi, pirinç kepeği ve yulaf filizlerinde ve domateste  bulunur. K2 ise bağırsaklarımızda bazı bakteriler tarafından sentez edilir. Dolayısıyla eksiklik belirtilerine rastlanmaz. Yalnız yeni doğan bebeklerde, bağırsaklarda henüz normal bakteri florası yerleşik olmadığından, yani bağırsaklar henüz steril olduğundan eksikliği görülebilir. Bunun bir sebebi de K vitamininin plasentadan geçemeyişidir, yani doğum öncesi dönemde anne kanından bebeğe vitamin geçmez. Bunun sonucu olarak bazı bebeklerde cilt altında hafif kanamalar olur ve bu kırmızı noktalar şeklinde görülür. Bunlara birkaç gün K vitamini damlası verilerek durum düzeltilir.

***

Tıbbî maksatlar için sentetik olarak üretilmiş K vitaminine ise K3 veya menadion denir. Bunun damla şekli bebeklerde, ampul şekli ise bazı kanamalı durumlarda (yaralanmalar, ameliyatlar gibi), pıhtılaşmaya yardımcı olması için kullanılır.

K vitamininin pıhtılaşma dışında da bazı görevleri olduğu düşünülmektedir. Bunun sebebi, yapılarında bulunan naftokinon halkasının kolaylıkla H+ (hidrojen) alış verişi yapmasıdır. Bu özelliğinden dolayı, K vitamininin bazı metabolik reaksiyonlarda elektron taşıyıcı olarak da rol oynadığı kabul edilmektedir.

Bu arada konumuzla alakalı olduğu için kısaca pıhtılaşma olayından da bahsetmek gerekir.

Pıhtılaşma, vücudumuzda cereyan eden binlerce hârika olaylardan sadece bir tanesidir. Herhangi bir kesik veya yaralanma sırasında kanımızın havayla temasa geçmesi veya deney tüpü gibi yabancı bir yüzeye sürtünmesi ile pıhtılaşma denilen yaklaşık 13 faktörün veya enzimin birbirini tetiklemesiyle bir reaksiyon zinciri başlar, buna şelale reaksiyonu da denir. Bu 13 faktörden birinin eksik olması pıhtılaşmayı bozar ve tehlikeli kanamalar ortaya çıkar.

Gerçekten de pıhtılaşma olmasaydı küçük yaralanmalarımız bile tehlikeli kanamalara dönüşecekti. Meselâ genetik olarak anneden erkek çocuklara geçen hemofili denen hastalıkta faktör 8 eksikliği vardır. Böyle bir durumdan haberi olmayan kişi bir gün, bir dişçi koltuğunda hastalığını öğrenmek zorunda kalır. Basit bir diş çekimi, durdurulamayan bir kanamaya yol açar, hem doktor hem hasta panik içinde kalır ve hastanın tam teşekküllü bir hastaneye sevki gerekir.

D vitaminini anlatırken kalsiyum (Ca) iyonlarının da pıhtılaşma için gerekli olduğunu belirtmiştik. İşte K vitamini, karaciğerde bu faktörlerden biri olan protrombin sentezini kataliz eder, yani kolaylaştırır. Reaksiyon esnasında protrombinden trombin ortaya çıkar. Trombin de fibrinojeni ipliksi bir yapısı olan fibrine çevirir. Bu fibrin yumağı içinde hapsolan kan hücreleri, özellikle trombositler bir tıkaç gibi kesiği kapatır. Ve Allah’ın lüfuyla küçük kesiklerde 15-20 sn’de, büyük yaralarda ise 1-4 dk’da kanama durur.

K vitamini bunların dışında felç veya inme gibi bazı hastalıklarda kullanılan kan sulandırıcı, pıhtı önleyici ilâçların antidotu olarak da kullanılır. Çünkü bu ilâçların doz aşımı istenmeyen kanamalara yol açar. Hastanın burnundan, idrarından kan gelmeye başlar. Böyle durumlarda K vitamini o ilaçları bloke eder, etkisiz hale getirir ve kanamayı durdurur.

İşte insanların modern fabrikalarda sentezleyebildiği böyle bir molekülü Cenâb-ı Hak bağırsağımızdaki bir bakteriye yaptırarak da hayatımızı kolaylaştırmaktadır. “Öyle ise Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?”