TR EN

Dil Seçin

Ara

Salâ / Bir Hatıra

Salâ / Bir Hatıra

Birçokları gibi tabelasını “süpermarket” şeklinde değiştirmişti ama o hâlâ mahallenin bakkal amcasıydı. Rahmetli babasından devraldığı tezgâhı aynı geleneksel anlayışla sürdürmeye çalışıyordu. Haftanın yedi günü kesintisiz hizmet vermek yorucuydu. Ancak mahalle sakinlerini Pazar günü ekmeksiz bırakamazdı ya!

Ayrıca, tatil gününü fırsat bilerek ziyaretine gelen arkadaşlarını ağırlamaktan da büyük mutluluk duyardı. Hele de bir Ali’leri vardı ki… Yaşça kendisinden küçük olmasına rağmen saygın, ağırbaşlı, sempatik hâli ile semt sakinlerinin de takdirini toplayan biriydi. Arkadaşları Ali’ye bir de Bilal eklemişlerdi: Bilal Ali. Gür ve güzel sesi kendisine her toplulukta ayrıcalık kazandırıyordu. Ortamına göre sanat müziğinden, halk müziğinden parçalar seslendirir, dost meclislerine sesiyle renk katardı. Çoğu kez mahalle camisinin mahfilini şenlendirirdi.

Bakkal amca, bir Pazar gününün sakinliğini fırsat bilerek Bilal Ali’nin de bulunduğu böylesi bir meclisi kendi adına anlamlı kılmak istedi. “Arkadaşlar” dedi. “Biliyorsunuz; Peygamber (as); ‘Zevk ve hazları bıçak gibi kesen ölümü sıkça hatırlayınız.’ buyuruyor. Şimdi, Bilal Ali kardeşimden rica ediyorum, benim adıma bir salâ okusun. Mesela bugün ikindi namazına müteakip.”

Bir, iki ısrardan sonra o yürek yakan sesi ile salâyı tamamlayıp, peşinden “Bakkal Ahmet efendi vefat etmiştir, cenazesi bugün ikindi namazına müteakip mahalle camisinden kaldırılacaktır, dost ve akrabalarına duyurulur.” diye de ekleyiverdi.

Kısa bir sessizlik, dinleyenlerin toparlanması, nemlenen gözleri kurulamak için yeterliydi. Sohbet başka bir mecraya kaymadan bakkal Ahmet amca, sıcağı sıcağına bir söz daha almayı arzu etti. “Bilal Ali kardeşim, her ayın ilk pazarı salâmı vermek için burada buluşacağız, itiraz istemem!” Ali, sadece “İnşaallah.” diyebildi.

Günler ne de çabuk geçiyordu. Sözleştikleri gün gelmişti. Çayı ocağa koymuş, mini tezgâhının arkasındaki masayı bisküvi vs. ikramlarla donatmıştı. Heyecanla, her açılan kapıya sabırsızlıkla yöneliyor, ancak kimsecikler görünmüyordu. “Unutulmuş olabilir.” diye düşündü. Bir istirahat gününde arayıp rahatsız etmek de istemedi. Özenle demlediği çaydan, tek başına ancak bir bardak içebildi.

Üç saati geçkin bir süre beklemenin verdiği sabırsızlıkla telefona sarıldı. “Alo, ben Bakkal Ahmet, Ali ile görüşebilir miyim?”

Telefondaki ses, titrek bir o kadar da buruktu. “Ahmet amca, ben kızıyım. Size haber ulaşmadı anlaşılan. Babam, bu sabah vefat etti!”