TR EN

Dil Seçin

Ara

Ecdadımızın Çevrecilik Anlayışı

Ecdadımızın Çevrecilik Anlayışı

Günümüzde çevre problemleri çok ciddi boyutlara ulaştı. Çevreye verdiği zararı gören, hatalarını nispeten anlayan insanlık şimdi telafi yolları arıyor.

Çevreci üretim modelleri geliştirmek için ciddi paralar ayırıyor, çevreyi koruma adına büyük gayretler sarf ediyor. Kendini çevreye adamış çok sayıda insan; dernekler, vakıflar hatta partiler kurarak faaliyet gösteriyor.

Çevre tahribatı kanayan bir yara ve çevrecilik yükselen bir değer olduğundan, ne yazık ki, bazı zevat ve kuruluşlar da kötü niyetlerini masum çevrecilik faaliyetleri adı altında gerçekleştirmeye çalışıyor.

Hal böyle olunca; at izi it izine karışıyor, yapmak yerine yıkılıyor.

Ülkemizde çevreciyiz diye geçinen, çevre hassasiyeti ile faaliyet gösteren azımsanmayacak sayıdaki bazı insan veya guruplar da güya dünyadaki bu çevreci kuruluşları örnek alıyorlar.

Bu yazıda niyeti yıkmak ve tahrip etmek olanlara söylenen söz yok.  Sözümüz, ecdadından irsiyet kalan asaletinden dolayı gerçekten çevreci ve niyeti halis olanlaradır.

Başkasının peşinden gitmek yerine, mazimizdeki parlak uygulamalara baksak en güzel çevrecilik örneklerini bulabilir, en kısa yoldan maksadımıza erişebiliriz.

Evet, çevreyi korumanın en güzel prensipleri bizim kutsal kitabımızda verilmiş, en güzel çevrecilik uygulamalarını da bizim ecdadımız göstermiştir.       

Güzel dinimiz, her canlının kendine mahsus lisanla Rabbini zikrettiğini söyler.

Ecdadımız da bu anlayışın en uç örneklerini gösterir ve günümüz çevrecilerine kıyamete kadar yetecek dersler verir.

Mesela; Sümbül Efendi, dergâhı en iyi süsleyen talebesinin halife olacağını duyurur. Her talebe de dergâhın bir köşesini en güzel yeni koparılmış çiçeklerle süsler. Merkez Efendi adında başka bir talebe de bir köşeyi kurumuş çiçeklerle süsler.

Sümbül Efendi Merkez Efendi’ye niye kuru çiçeklerle süslediğini sorar. Merkez Efendi’nin cevabı halife olmayı hak eder olgunluktadır:

 ‘Efendim, yeşil çiçekleri ibadetlerinden alıkoymak istemedim. Kurumuş olanlar ibadetlerini bitirmiş olduğundan bunlarla süsledim’.1

İşte bizim tarihimiz, ibadetine mani olmamak için yeşil bir yaprağı ve yeni açmış bir çiçeği bile koparamayan büyük çevreci insanlarla doludur.

Günümüz dünyasının çevreyi koruma adına böyle bir derse ve uygulamaya ne kadar da ihtiyacı var.

Avrupa’da çoğunluğun benimsediği ve yıllarca bize de dayatılmaya çalışılan maddeci bakışa göre; dünya ve içindekilerden oluşan sistem tesadüflerin ürünüdür, bu sistemde güçlü olan hayatta kalır.

Bundan dolayı maddeci insan bencildir ve olaylara hep kendi penceresinden bakar, çevreyi insan için korur, insanın zarar görmemesini esas alır, bütün çevre meselelerine insan merkezli bakar. Çevre problemlerinin kaynağı zaten insan olduğu için, batılı maddeci anlayış çevreye verilen zarara mani olamadı ve zararın telafisine kâfi gelemedi.

Oysa bizim ecdadımız yaratılan hiçbir şeyin hikmetsiz olmadığını kabul eder. Her şeyin çok manaları ifade ettiğine ve kendi dili ile Allah’ı tespih ettiğine inanır.

Bundan dolayı; şuurlu bir Müslüman gereksiz yere bir canlıyı öldürüp zikrine mani olamaz. Yaratılmışsa, hikmetini bilmesem de, sistemde mutlaka önemli görevleri vardır diye düşünür. Fayda gördüğü her şeye Rabbinin ikramı olarak baktığından, hiçbir şeyde israf etmez. İsraf etmeyi nimeti inkâr etmek veya hafife almak gibi algılar.

Ey bu güzel vatanı seven gerçek çevreci arkadaş!

Tüm çevre problemlerinin temel sebebinin insanın bencilliği ve israfı olduğunu düşün, çevreyi koruma adına hangi anlayışın daha uygun olduğuna sen karar ver.

Unutma! Ancak doğru yoldan gidenler hedefine ulaşabilir. Gözün kapalı birilerinin arkasına düşersen, yanlış yerlere savrulur gider, hedefi çevre olmayanlara hizmet edersin.

 

 

 Kaynak

1. Bayraktar M. İslam ve ekoloji, ISBN.975-190576-1