TR EN

Dil Seçin

Ara

Güneş'in Yapısı ve Hareketleri

Güneş'in Yapısı ve Hareketleri

Güneş hakkında bildiklerimizin çoğu, etrafa yaydığı ışığın analizine dayanmaktadır.

Dünya’dan bakıldığında parlayan bir topu andıran Güneş’in çapı, 1.400.000 km’dir. Güneş hakkında bildiklerimizin çoğu, etrafa yaydığı ışığın analizine dayanmaktadır. Yaklaşık 5-6 milyar yaşında (orta yaşlı) olan Güneş’in büyük kısmını hidrojen (%72), helyum (%26); geri kalan kısmını (toplam %2) oksijen, karbon, azot, alüminyum, sodyum, potasyum, bakır ve demir teşkil eder.

 

GÜNEŞ’İN KATMANLARI

Güneş; iç kısım, dış tabaka ve Güneş atmosferi olmak üzere üç bölümde incelenir. Güneş’in dış tabakası, atmosferimizle yeryüzü arasındaki sınıra benzer; iç kısmı, dış tabakasına nazaran daha yoğundur. Güneş’in dış kısmını gözlemek mümkün iken, iç tabakalarını gözlemlemek imkânsızdır. Bu sebeple Güneş’in iç yapısı hakkındaki bilgiler, dışında cereyan eden hâdiseler hakkında toplanan verilerin yorumuna dayalıdır. Güneş’in iç kısmı; merkezî bölge, ışınım bölgesi ve konveksiyon (kuşak) bölgesi olmak üzere üç alt bölüme ayrılır.

Güneş’in maddesi, ne sıvı, ne katı, ne de gazdır; maddenin dördüncü hâli olarak kabul edilen plâzmadır. Aşırı sıcaklık sebebiyle çekirdeğin etrafındaki elektronların kopup gitmesi hâli olarak tarif edilen plâzma durumunda bulunan elementler, yüklü partiküller (elektron ve proton) hâlinde olduğundan, manyetik ve elektrikî alanlarla reaksiyona girmeye eğilimli yaratılmıştır. Plâzma formundaki iyonize gaz, Güneş’in manyetik alanını kendine doğru çeker ve onu büküp kıvırarak gerilimini artırır ve onda manyetik alan çizgileri oluşturur. Manyetik alanın güçlü olduğu bazı bölgelerde ilmeğe benzeyen manyetik alanlar, bağımsız şekilde koparak Güneş atmosferine dağılır.

 

GÜNEŞ FIRINI

Kâinattaki toplam maddenin %99’dan fazlası plâzma hâlinde bulunur. Güneş’in çevresine dağıttığı enerji, çok derinlerinden (en merkezdeki iç bölgeden) gelir. Âdeta yüksek sıcaklıktaki fırınlara benzeyen Güneş’in merkezinde, maddenin saf enerji hâli bulunur veya buraya giren maddeler enerjiye dönüştürülür. Merkezdeki yüksek sıcaklık altında gerçekleşen nükleer (çekirdek) reaksiyonlarla hidrojenler birleştirilerek, helyum elementi yaratılır. Nükleer füzyon isimli bu sentez reaksiyonu sırasında muazzam miktarda enerji açığa çıkarılır. Güneş’in enerji salan dış yüzeyinin toplam kapasitesi 3.86x1026 (10 üzeri 26 mı?) watt civarındadır. Bu enerjinin ancak metrekare başına 1368 watt’lık kısmı yerkürenin yörüngesine ulaşır. Bu enerji bizim Güneş’e baktığımızda gördüğümüz ışıktır.

Güneş’in en iç kısmı, Dünya’daki sudan 160 misli daha yoğundur. İç kısmın sıcaklığı ise 15 milyon santigrat derecedir. Güneş bu yoğunluk ve sıcaklığa sahip olarak yaratılmasaydı, sebepler plânında bu muazzam enerjinin üretildiği bir fabrika olamazdı.

Güneş’in en iç kısmında ürettirilen enerji, bir üstteki ışınım bölgesine sevk edilir. Bu bölgenin böyle isimlendirilmesinin sebebi, enerjinin burada ışınımla taşınmasıdır. Güneş’in merkezinde üretilen enerji, yukarı doğru hareket ederken geçtiği bölgedeki malzemeyi de ısıtır ve dış yüzeye yakınlaştıkça ısı ve enerjide azalmalar olur. Meselâ ışınım bölgesinin bitimine gelinceye kadar, 1-2 milyon derece ısı kaybı olur. Işınım bölgesinin bittiği noktada, maddenin yoğunluğu da yerküredeki suyun yoğunluğuna eşitlenir.

Enerji, Güneş’in iç kısmında ışınımla, dış kısmında ise konveksiyonla (ısı akımlarıyla) taşınır. Güneş’i sıcak ve parlak tutan enerji kaynağı, en iç kısmında yer alan fırınlardır. Merkezdeki ısıtıcıdan uzaklaştıkça ısı azalır. Tuhaf olan durum, fotosferden (ışınım bölgesi) koronaya (en dıştaki taç kısmı) doğru gidilirken, Güneş atmosferindeki sıcaklığın düşmesi gerekirken, artmasıdır. Sıcaklık koronanın iç kısımlarında Güneş’in merkezi kısmındaki sıcaklık değerlerine yaklaşır ve sonra koronanın dış kısmında tekrar azalmaya başlar. Güneş’in merkezinden dış yüzeye doğru devam eden soğuma, bu bölgede kesilerek tekrar 100.000 dereceden 1-5 milyon dereceye yükselmektedir. Bilim adamları, korona tabakasının bu kadar aşırı seviyede ısıtılmasında rol alan hâdiselerin ne olduğunu henüz anlamış değiller. Bilinen şey, Güneş’in dış tabakasının çok fırtınalı olduğudur.

 

BİZİM İÇİN KAYNATILAN BİR KAZAN

Tencerede kaynayan suyun davranışıyla Güneş’in dış yüzeyindekiler birbirine benzerdir. Güneş’in bu tabakasına konveksiyon bölgesi denir. Koronadaki manyetik alan, konveksiyon bölgesine tutunmuştur. Konveksiyon bölgesindeki gaz basıncı, manyetik alan basıncına nazaran daha fazladır. Bundan dolayı, manyetik alan, gazın türbülans hareketleriyle içeri doğru çekilir ve bükülür. Bu hareketler, koronaya doğru manyetik alan çizgilerinin büyümesinde vazifelidir. Koronada ise manyetik alan basıncı, gaz basıncından daha fazladır.

Manyetik alana taşınan fazla enerji muhtemelen koronadaki plâzmaya transfer edilir. Hidromanyetik dalgalar hâlindeki enerji, koronada sıkıştırılarak ısıya dönüştürülebilir. Ancak manyetik alandaki enerjinin koronada ısıya nasıl dönüştürüldüğü tam olarak bilinmiyor. Şu anda enerjinin koronaya transferi ve depolanmasının mekanizmalarının anlaşılması en sıcak araştırma konularındandır.

Güneş’in iç kısmının son tabakası olan konveksiyon bölgesinde, madde ısındığından genişlemeye ve yüzeye doğru yükselmeye başlar. Dış tabakaya doğru çıktıkça soğur, daha yoğun hâle gelir, sonra plâzma hâlindeki madde, tekrar geriye döner; yükselme ve batma şeklindeki bu çevrim hareketi ‘konveksiyon’ olarak adlandırılır. Bu hareket, enerjinin konveksiyon bölgesinin tabanından tavanına doğru taşınmasına vesile olur. Tavana yaklaşan madde burada nispeten soğuyup yoğunlaşırken, enerjisini de çevresine dağıtır. Konveksiyon bölgesinde, plâzma formunda bulunan maddenin çıkma ve inme hareketi, tencerede fokur fokur kaynayan suyun hareketine çok benzeyen bir devr-i dâim hareketidir. Bu hareketler Güneş’in dış kısmında güçlü manyetik sahaların teşekkülüne sebep olur.

 

GEZEGENLER GÜNEŞ’E NASIL BAĞLIDIRLAR?

Bu konuda iki hipotez vardır: Bunlardan biri, gezegenlerin Güneş etrafında belli yörüngelerde dolanmalarını çekim tesirinden ziyade ortak kütle etrafında harekete dayalı açıklarken; diğeri de Güneş’in iç kısmında enerji üretimi sırasında devr-i dâimler şeklinde yaratılan manyetik alan kuvvetlerinin, gezegenler arası çekim kuvvetinin teşekkülünde önemli olduğunu söyler.

Hipotezler arasındaki fark, sebepler açısından yörüngelerin yapısından kaynaklanmaktadır. Dâirevî yörüngeler çekim kuvvetiyle oluşturulurken, elipsoid yörüngeler ortak kütle hareketi olunca ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla gezegenlerin Güneş’in etrafında tutulabilmesinde, hem ortak kütle hareketine, hem de Güneş’in iç kısmındaki salınımı andıran madde devr-i dâimlerine ve üretilen manyetik alanlara rol verilmesi daha mâkûl bir açıklamadır.

 

GÜNEŞ’İN HAREKETLERİ

Güneşin iki çeşit dönme hareketi vardır:

1. Kendi ekseni etrafında dönme hareketi.

2. Samanyolu galaksisi etrafındaki dönme hareketi.

Güneş ortalama yaklaşık her 27 günde bir kendi ekseni etrafındaki dönmesini tamamlar. Güneş lekelerinin aktif bölgeleri, Güneş’in Dünya’ya bakan yönünde olduğu zaman gözlenebilir. Güneş’in kendi ekseni etrafındaki dönüşü batıdan doğuya doğrudur. Güneş’in dönme hızı ise kutuplarında ve ekvatorunda farklıdır. Bu da güneşin katı halde olmadığının göstergesidir.

Güneş’in hareketi ilginç bir yörünge oluşturmaktadır. Güneş’in dış kısmı, katı bir yapı olmadığı için (gaz ve plâzma hâlinde) farklı enlemlerde farklı dönme hızlarına sahiptir. Meselâ, Ekvator’a yakın bölgelerde daha hızlı dönerken, kutuplarda daha yavaş dönmektedir. Güneş ekvatordaki bir dönüşünü 25 günde tamamlarken kutuplarda 34 günde tamamlar.

Güneş’in bir de galaksi içinde hareketi bulunmaktadır. Güneş, Samanyolu galaksisinin merkezinden 30.000 ışık yılı uzaklıkta bulunur. Güneş, Samanyolu galaksisinde yaklaşık olarak saniyede 220 km hızla hareket eder; Samanyolu galaksisindeki bir dönüşünü ise 250 milyon yılda tamamlar

 

TİTREYEN GÜNEŞ

Son yıllarda, Güneş’le ilgilenen astronomlar, Güneş’in, modern bilimin daha önce zannettiği gibi, hareketsiz olmadığı sonucuna varmışlardır. M. Bartusiac imzasıyla, American Scientist dergisinin Ocak-Şubat 1994 sayısının 61-68’inci sayfalarında “Sounds of the Sun (Güneş’in Sesleri)” başlığı altında çıkan yazıda, Güneş’in, kendisine dokunulmuş bir gong gibi sarsılarak, silkinerek hareket ettiği ve sürekli sesler çıkardığı ifade edilmektedir. Bir önceki yazımızda bu titreme ve silkinmelerin sebepleri ve meydana gelişleri hakkında verilen bilgiler ışığında Güneş’in bu hareketlerinin, onun iç yapısı ve katmanları hakkında ve ayrıca, kâinatın yaşı konusunda yapılan hesapları etkileyici detaylar edinildiği de belirtilen yazıda, Güneş’in kendi içinde tam olarak nasıl dönüp durduğunun, Einstein’in genel izafiyet teorisini test etmede de çok önemli olduğu kaydedilmektedir.

Yazıda şu önemli yorumlara da rastlıyoruz: Astronominin başka pek çok önemli keşfi gibi, güneşle ilgili bu keşif de hiç mi hiç beklenmiyordu. Güneş’in sarsılarak, silkinerek ve ses çıkararak hareket ettiğini keşfeden astronomlar, bütün aletleri aynı anda çalan bir senfoni orkestrasını andırdığını belirtmektedirler. Güneş’in titremeleri, onun yüzeyinde zaman zaman öyle toplu bir titreme meydana getirmektedir ki, bu diğer titremelerinden binlerce defa daha güçlüdür.

 

GÜNEŞ DİNLENİYOR

Bu konu üzerinde derinleşen bilim adamları Güneş’ten gelen sinyalleri almada akustik detektörleri kullanmaya başladılar. Güneş’in merkezinden gelen seslerin sürekli izlendiği akustik dedektörler, bu seslerin Güneş yüzeyinde yol açtığı inme ve çıkma şeklindeki dalga hareketlerinin anlaşılmasında kullanılmaktadır.

Bilim adamları şişe içindeki suda; yağ, sirke gibi tabakalanma oluşturan maddeleri ihtiva eden ortamlarda ses dalgalarının nasıl davrandığını öğrenip, Güneş’teki hâdiselerle benzerlikler kurarak Güneş’in iç kısmının yapısını deşifre etmeye çalışmaktadırlar.

Güneş’in merkezindeki hâdiselerle bağlantılı ses dalgaları, yayın ileri-geri gitmesi gibi titreşir. Ve özel akustik dedektörlerle yapılan bu ölçümler, Güneş’in iç kısmındaki devr-i dâimleri yansıtır. Güneş’in iç kısımlarından gelen ses, yukarı doğru hareket ederken, manyetik dalgalara dönüştürülmektedir. Manyetik dalgalar, önce yukarı (Güneş atmosferine doğru) sonra da aşağı doğru (Güneş’in en iç kısmına) bir salınım şeklinde sürekli hareket etmektedir. Havuzdaki suyun dalga titreşimleri yapmasına veya yay gibi salınıp büzülmeye benzer şekilde, Güneş’in içinde ve merkezinde olan hareketler ritmik motifler sergiler. Güneş’in merkezinden gelen çok küçük frekanstaki ses dalgalarını ölçen Steven Tomczyk (1994) Güneş’in en iç kısmının Dünya’nın dönme hareketine benzer şekilde döndüğünü buldu. Açarsak, Güneş’in dış kısmındaki hareketin aksine, iç kısmındaki dönmenin, enleme ve derinliğe bağlı olmaksızın gerçekleştirildiğini ve titreşim yaptığını buldu.

Özetleyecek olursak; Güneş’in Samanyolu Galaksisi etrafındaki dönme hareketini bir tarafa bırakacak olursak Güneş’in ikisi de kendi içinde meydana gelen ve çekim kuvvetini ortaya çıkaran iki önemli hareketinden bahsedebiliriz: Bunlardan biri, güneşin kendi içinde merkezinde, hatta çekirdeğinde yaratılan hareketin harareti tetiklemesi, bunun sonucunda müthiş bir enerjinin açığa çıkması ve bu enerjinin etkisiyle dönmenin devamının sağlanmasıdır… Diğer hareket ise yukarıda uzun uzun anlattığımız, yine Güneş’in çekirdeğindeki hareketin etkisiyle oluşan hararet ve bu hararet etkisiyle ortaya çıkan enerjinin manyetik dalgalanma ile çok büyük bir kuvvet oluşturması neticesinde Güneş’in adeta bir zonklama ve silkinme hareketini sürekli tekrarlamasıdır…

 

“GÜNEŞ AKIP GİDER”

Kur’ân-ı Kerîm’de Güneş ve gökyüzü hakkında ufuk açıcı ve tefekküre sevkedici çok sayıda âyet vardır. Bunlardan biri; “Güneş de kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider.” âyetidir (Yasin, 36-38). Bediüzzaman (ra), bu âyetten her insan tabakasının farklı şeyler anlayabileceğine işaret ederek; “Dikkatli bir hakime … şöyle ifham eder ki: Sâni-i Hakîm işlerine, görünen sebepleri perde ettiğinden, çekim kanunu nâmında bir İlâhî kanunla sapan taşları gibi, gezegenleri Güneş’le bağlamış ve o çekimle, muhtelif fakat muntazam hareketle, o gezegenleri hikmet dairesinde döndürüyor. Ve o cazibeyi tevlit (çekimi doğurmak) için Güneş’in kendi merkezinde hareketini, buna zâhirî bir sebep etmiş. Yani ‘limüstekar’ kelimesinin mânâsı, kendi hareketi içinde, manzumesinin (bütün bir Güneş sistemi) istikrarı ve nizamı için hareket ediyor. Çünkü “hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi (çekimi) zâhiren tevlid eder (doğurur) gibi bir İlâhî âdet ve Rabbanî bir kanundur.” (25. Söz) derken yukarıda anlattığımız Güneş’in merkezinde ortaya çıkan hareketlenme neticesinde nasıl çekim kuvvetinin ortaya çıktığını gayet edibane ifadelerle anlatmaktadır…

Hatta 1915’lerde yazılmış İşarat-ül İcaz tefsirinin bir haşiyesinde, “hasta halinde, uyku ile uyanıklık arasında ihtar edilen bir nüktede, Güneş’in yerinde Mevlevi gibi yaptığı sema hareketi, çekim gücünü doğurmak içindir, çekim gücü de Güneş Sistemi denilen Güneş’e bağlı gezegenleri düşme tehlikesinden kurtarmak içindir. Demek Güneş’in ekseninde dairevi cereyan ve hareketi olmasa idi, gezegenler düşerlerdi” demektedir ki, bu ifadeler Bediüzzaman’ın adeta yüz yıl öncesinden güneşe “akın” başlattığının bir ifadesidir…

 

BEDİÜZZAMAN’IN TESPİTLERİ

Bediüzzaman’ın bu konuda bizi çok daha fazla hayretlere sevkeden ifadeleri ise şunlardır: “Şâirâne bir fikir ve kalb sahibi olan kişiye, yukarıdaki âyetin şöyle bir mânâyı hatırlatacağını belirtir: “Güneş nûranî bir ağaçtır. Gezegenler onun hareket eden meyveleridir. Ağaçların hilâfına olarak Güneş silkinir, tâ o meyveler düşmesin. Eğer silkinmezse çekim kuvveti sona erecek ve gezegenler düşüp dağılacaklar.”

Bediüzzaman (ra) bir başka yerde de şöyle der: “Evet Güneş bir meyvedâr ağaçtır; silkinir tâ düşmesin seyyar olan yemişleri. Eğer sükûtuyla sükûnet eylese, cezbe kaçar. Ağlar, fezâda muntazam meczupları.”

Bediüzzaman’ın (ra), Güneş hareket etmezse, hararet oluşmayacağı, hararet oluşmayınca enerji ve çekim gücünün ortaya çıkmayacağını, bu durumda da Güneş’in etrafında muntazam bir biçimde dizilmiş hareket eden ve sanki birer cezbeye tutulmuş zikir halkasındaki dervişler halinde durmadan dönüp duran o gezegenlerin ipi kopmuş tesbih taneleri gibi göklerde ağlayıp dağılacaklarını, Güneş’in merkezinde cereyan eden hâdiseleri, Kur’ân’dan aldığı feyizle şairane bir benzetmeyle “silkinme” tabiriyle anlatması ve bunun yukarıdaki ilmî açıklamalarla da doğrulanması, Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî olduğuna başka bir delildir.

Son olarak aynı konuda Bediüzzaman’ın şu ifadeleri hayal dünyamızdan hakikatlere büyük bir cadde açar: “Şems (Güneş) meczup (cezbeye gelmiş) bir ser-zakir (baş zikredici)dir. Halka-i zikrin (zikir halkasının) merkezinde cezbeli bir zikreder ve ettirir”…

Bu ifadeler, Güneş’le ilgili keşfedilen son bulgularımızı nasıl da doğrulamaktadır: Güneş, adeta cezbeden dolayı fokur fokur kaynayan ve sürekli silkinerek adeta bir gong gibi bir ileri bir geri haraket eden kendinden geçmiş bir halde onu böyle ihtişamlı yaratan Âlemler Rabbini zikreder… Etrafındaki gezegenler de onun cezbesiyle kendinden geçerek iradelerini Güneş’e teslim etmiş dervişler gibidir…

Ey büyük Üstad! Diline, yüreğine sağlık… Bazıları sen bu satırları yazdıktan 40 yıl sonra daha ancak “güneşe akın”dan bahsederlerken sen çoktan o akınları yapmış ve Güneş’i fethetmişsin… Allah senden razı olsun…