TR EN

Dil Seçin

Ara

Vicdan Aynasını Ters Çevirmek

İnsan kendini kandırmaya ihtiyaç duyar mı?

 

Kandırmanın en onulmazı kendi benine karşı işlenmiş olanıdır. İnsan kendini kandırmaya yönelince öyle bir gayyaya yuvarlanmış olur ki, oradan çıkma umudunu ona kimse veremez. Kendi bile...

İnsan kendini kandırmaya ihtiyaç duyar mı? Bu soruyu abes buluyorum. Çünkü insan kendini kandırır. Kandırıyor. Kendini kandırması için elinde bazı nedenler bulunduruyor. Belki en başta kendi vicdanını yatıştırma güdüsü yatıyor.

Vicdan başkaldırıyor. Vicdan kişiye kendi hal diliyle konuşuyor. Yapamazsın, böyle yapmamalısın buyruğu (kategorik emperatif) birden öne çıkıyor.

Burası vicdan ile çıkar arasında çekişmenin başladığı alandır.

Vicdan, insanın son müracaat merciidir. Yasalar, mahkemeler onun hakkında bazı hükümler vermiş olabilir. O, kimi mercilerden yapıp etmeleri için fetva istihsal etmiş olabilir. Ne ki, bütün bu yargıların, fetvaların nihai temyiz mercii vicdan aynasında ortaya çıkar. Vicdanın aynası yalan söylemez.

O durumda ne yapılabilir?

Kendini kandırmak isteyenin yapabileceği bir tek şey kalıyor geriye: aynayı yüzüne kapatmak.

Vicdanını susturmak.

Vicdanıyla yüzleşmekten kaçmak.

İşte burası, her türlü ilkenin çiğnendiği yerdir. İnsan, kendi ilkesini çiğnerse, bu yüzsüzlüğü bir kez icra ederse, yani kendine olan saygıyı hiçe sayarsa, onu yokluğa mahkûm ederse, geriye kendi de kalmaz. Geriye belki yaşayan bir gövdenin gölgesi kalır. Ne ki yaşadığı sanılan gövde artık yürüyen bir cenazeden başka bir şey değildir.

O zaman insan ikileşir mi?

Her vicdan bir insanı temsil ediyorsa, orada kaç insan kalır veya orada bir insanın kaldığı ileri sürülebilir mi?

Tarkovski’nin bir belirlemesi var, tam da değinmek istediğimiz noktayı onikiden vuruyor: “İlkelerine bir kez olsun ihanet eden insan, hayat ile olan saf ilişkisini yitirir. Bir insanın kendine karşı hile yapması, onun, filminden, hayatından, her şeyinden vazgeçmesi demektir.”

Burada altı çizilmesi gereken ibare kişinin hayat ile olan saf ilişkisini yitirmesi durumudur.

Çünkü yitirilen değer dürüstlüktür. Doğruluk nesneldir. Yargılarımızın doğru olup olmadığını nesnel ölçütlerle deneyimlememiz mümkündür. Dürüstlükse özneldir. Onun tek denetleyicisi varsa o da kişinin kendidir. Kişi kendini kandırmadan, kendine ihanet etmeden dürüstlük dairesinin dışına çıkamaz. Bir kez dürüstlük dairesinin dışına çıkınca da, bir daha aynı daireye avdet etmesi imkânsız kalır.

Dürüstlük dairesinin dışına çıkıldığı anda vicdan da felç olur. Bir daha onarılmaz olarak, bir daha iflah bulmaz olarak...

Bütün aynalar ters çevrilir. Ters çevrilmemiş olan da o yüzü artık tanımaz hale gelir.