TR EN

Dil Seçin

Ara

Gel Artık!..

Şiir

 

On beş asır öncesi… zaman sarkacı durgun…

Samanyolu ışıksız, yıldızlar loş, ay yorgun…

 

Bulutlar, bir mâtemi saran simsiyah peçe!..

Ve gece… kâbus kâbus dönen, kıvranan gece!..

 

Bağ bozulmuş, gül yetîm… bülbülde feryâd-figan,

Dağların saçı yoluk, dereler kıpkızıl kan!..

 

Asya... Bozkır’da yangın; tutuşmuş Medeniyet...

Güç, hak’kı boğazlamış; zulmün elinde kuvvet!..

 

Hind ve Çin... Ruhlar donuk; “Taştanrılar” ülkesi...

Ganj’a savrulan küller; “Tenâsüh” vesvesesi!..

 

Pers... Cennet arayışı Mecûsî ateşinde,

Mısır... Musâ’ya inat, firavunluk peşinde!..

 

Ve Batı!.. Îsevîlik bin fırkaya bölünmüş,

Kilise; mumlar yanık, “Tevhîd” ışığı sönmüş!..

 

Roma!.. Madde’de nizâm, mânâ’da perişanlık:

Zevk için arslanlara yedirilen İnsanlık!..

 

Ve Bizans; ayni tohum... “gâib”i örseliyor:

“İkon”lar, çizgi çizgi “mücerred”i siliyor!..

 

Mekke, Kudüs, Şâm... eski Nûr’unu aramakta,

Kâhin, müneccim... burç burç, semâyı taramakta...

 

Çölde rüzgâr, bir firkat iniltisi rebâptan,

Serâb’olmuş her vâhâ, kavrulmuş ıztıraptan!..

 

Çöller ki, Resûllere sonsuzluk sığınağı;

Hasret kumuna batmış, gam zehrinin çanağı!..

 

“Rahmet” damarı kesik, iki büklümdü dünya,

Gökte kaybettiğini, yerde arıyor güyâ...

 

Nerede, taş kalpleri yeşertecek bir nefes,

“Sûr” gibi Ebediyet Bestesi İlâhî ses?..

 

Nerede “Müjdelenen” Tevrat’ta ve İncil’de,

Vâde tamam!.. “Âlemin Efendisi” nerede?..

 

İbrâhim’in “Duâ”sı, Mesîh’in “Tesellî”si!..

Geç mi kaldın, nerdesin Ey Mazlûmlar Nebîsi?..

 

Gel!.. Yûsuf’un Rüyâsı... Gel!.. Mûsâ’nın Asâsı!..

Gel artık, İki Cihân Mülkünün Mustafâsı!..

 

Gel artık!.. Meleklerin özlediği Merhamet!..

Gel artık!.. Gökte Ahmed ve Zemînde Muhammed!..

 

O İsim anıldıkça, O’na Salât ve Selâm!..

Nefes verip aldıkça, O’na Salât ve Selâm!..