TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Osmanlı Hayranı: Rembrandt Van Rjin

Bir Osmanlı Hayranı: Rembrandt Van Rjin

Rembrandt 17. yüzyılda yaşamış bir barok ressamdır. Ünü yaşadığı ülke sınırlarını aşmış, sanat tarihinin önemli bir şahsiyeti olmuştur.

Hollanda’nın Leiden şehrinde dünyaya gelen Rembrandt (1606-1669) değirmencilik yapan bir ailenin çocuğuydu. Ressam olmak için okulu terkedip döneminin usta ressamlarının yanında çıraklık yaparak resim sanatının inceliklerini öğrenmiştir. Genç yaşında Hollanda’nın başşehri Amsterdam’a gelerek kısa sürede tanınmış bir ressam olmayı başardı.

Şüphesiz Rembrandt her resim sevdalısı gibi hem çalışkan hem de üretkendi. Yaşamında türlü türlü olumsuz olaylara rağmen o avangard bir ressam olmayı başarmıştır. Döneminin en önemli özelliği sipariş verilen konularda resim üretmekti. Bu da siparişi verenin zevk ve estetik beğenisini memnun etmeyi gerektirdiğinden, sanat eseri ortaya koymak isteyen, sanat ve estetik kaygı sahibi birisi için önemli bir sorun demekti.

İşte böyle bir ortamda Rembrandt’ın ürettiği şaheserlere bakıldığında, onun zor da olsa hem ressamlık yaparak yaşamını geçirdiği, hem de sanat eseri ürettiği görülür. Yaptığı sipariş resimlerinde bile kendi üslubunu kabul ettiren ve sipariş dışı bol bol eser üreten Rembrandt ayrıca yaptığı çok sayıda kendi portresi ile sanat tarihine belgesel bir otobiyografi kazandırmış oldu.

Onun resimlerinde uyguladığı ışık yöntemi bugün fotoğraf ve sinema sanatının teknik ve yöntemleri ile uğraşan sanat adamlarına yol gösteriyor.

Üstteki tabloda Hz. Yakub’un, oğlu Hz. Yusuf’a kavuşması resmedilmiş. (1656, 173x206 cm. Rijksmuseum, Amsterdam)

Rembrandt’ın yaşadığı dönemde Hollanda, Avrupa’da ticaretin önemli merkezlerinden biriydi. Avrupa’nın doğudaki ticareti, Doğu Hint adalarındaki önemli baharat ticareti ile gelişiyordu. O dönemde İngiltere’de bir iç savaş vardı. Hollanda 1600’lü yıllarda Osmanlı devleti ile yakınlaşarak Akdenizde İspanyol baskısından kurtulmuş ve serbest ticaret imkanı ile dünyanın en zengin ülkelerinden biri olmuştu.

Rembrandt’ın yaşadığı yüzyıl bütün Avrupa’da Barok dönemi olarak adlandırılır. İstanbul’un fethi ile İtalya’da başlayan Rönesans akımı; sanat, edebiyat ve bilim alanında Avrupa’da yeniden doğuş olarak adlandırılan bir dönemi başlatmıştı. Yüzyıl sonra da Osmanlı devletinin en yüksek olduğu bir devirde Avrupa’da Barok Sanatı dönemi yaşanmaya başladı. Bu süslemeci ve ihtişamlı sanat anlayışı batılı sanat tarihçilerini Osmanlı mı Batı’yı etkiledi yoksa Avrupa mı Osmanlı’yı etkiledi konusunda kararsız bırakmıştır.

Rembrandt’ın ilgisini çeken şey o devirde önemli bir ticaret merkezi olan Amsterdam sokaklarında doğudan ve bilhassa Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelen gemici ve tüccarların göz alıcı elbise ve kıyafetleri idi. Işıkta parıldayan doğu kumaşlarını tasvir etmek zevki için Rembrandt tablolarına doğulu figürleri, bilhassa Osmanlı figürlerini koymuş, kendini bir çok defalar sarıklı, kaftanlı, Osmanlı kıyafetleri içinde tasvir etmiştir.

Hollanda ile Osmanlı devleti arasında 1612 yılında başlayan yakınlaşma Kapütülasyonlar sonucuydu. Hollanda ve Osmanlı Devleti arasındaki resmi ilişkiler Bab-ı Âli için Hollanda büyükelçisi olarak Cornelis Haga atanması ile başladı. O 14 Mart 1612 tarihinde İstanbul’a geldi ve 1612’de kapitülasyon müzakereleri devam eden Fransız ve İngilizler’den daha önce, hızlı bir şekilde Hollanda’ya hukuki, mali ve ticari ayrıcalıklar verilmesini sağladı. Ayrıca Akdeniz’de İspanyol korsanlara karşı bir garantörlük de sözkonusuydu. İstanbul’da Hollanda elçiliğine izin verilmiş ve Osmanlı Devleti’nin Hollandalı tüccarlara tanıdığı haklar bir anda Amsterdam’da Osmanlı izlerini göstermeye başlamıştı. İpekli dokumalar, elbiseler, seramik ve çiniler, halı ve kilimler, müzik aletleri ve her çeşit değerli eşya Hollanda pazarında revac bulmuştu.

Rembrandt Osmanlı Türklerine ait elbise, dokuma, halı, kilim ve silah gibi objeleri toplamaya düşkündü ve oryantalist bir kolleksiyona sahipti. Yaptığı pekçok resimde kutsal kitaplarda yer alan peygamber kıssalarını tasvir etti. Hz. Yakup ile Hz. Yusuf’un kavuşması, Hz. İbrahim’in İsmail’i kurban etme sahnesi gibi pekçok resimde ve kendi portrelerinde Osmanlı elbiseleri ve objeleri görülmektedir. Bunların hayalî olmayıp gerçekçi bir gözlem sonucu yapıldığında sanat tarihçileri hemfikirdir.