TR EN

Dil Seçin

Ara

Basit Canlı Var Mı?

Bir şeyin basit ve küçük olması onun mükemmel olmadığı anlamına gelmez.

 

Bir şeyin basit ve küçük olması onun mükemmel olmadığı anlamına gelmez. Organlarımızdan dilimiz ile kalbimizi karşılaştıralım. Dilimiz fırın küreğine benzeyen basit bir et parçası gibi görünmektedir. Kalbimiz ise açılıp kapanan odacıklardan, mukavemetli kaslardan ve her tarafa dal budak salmış damarlar sisteminden meydana gelmiş oldukça karmaşık yapıda bir organımızdır. Bu yüzden olsa gerek tıp fakültelerinde kalple ilgili hastalıkları araştıran kardiyoloji ile kalp-damar cerrahisi gibi bilim dalları bulunmasına karşın, dil üzerine araştırma yapan müstakil bir bilim dalı yoktur.

Dilimiz basit görünebilir ama kendisine yüklenen vazifelerin çokluğu bakımından kalbimizden daha ileridedir. Zira kalbimizin tek bir görevi vardır. O da kanı vücuda pompalamaktır. Oysa dilimiz ağza alınan lokmayı evirip çevirerek birer değirmen taşı hükmündeki dişlerimizin arasına iterek öğütülmesini sağlamakta ve öğütülen lokmayı tükürükle karıştırarak sindirilmesine yardımcı olmaktadır. Bunun yanında birçok sesin çıkarılmasında dilin görevi olduğundan dilimiz olmazsa konuşamayacağımız da aşikârdır.

Diğer taraftan dilimizin bir de müfettişlik görevi vardır. Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı yiyecek ve içecekler sayısınca belki daha fazla sayıda tatlar vardır. Tatların her çeşidini ayırabilecek ve değerlendirebilecek hassas ölçülerle donatılmış olan dilimiz bir müfettiş gibi ağza alınan lokmayı değerlendirdikten sonra vücuda yararlıysa mideye gönderirken, zararlıysa dışarı atılmasını sağlar. Dilimizin sadece tatları algılama değil, lokmanın sert, yumuşak, sıcak, soğuk gibi durumlarını da değerlendiren görevleri de vardır.

Aynen bunun gibi bir kıyaslamayı canlılardaki hücreler hakkında da yapabiliriz. Tek hücreli canlılara baktığımızda bu bakterilerin yapısı, bitki ve hayvan hücrelerine göre daha basit görünürler. Ancak bu hücrelerin yaptıkları işleri karşılaştırdığımızda, bakteri hücresinin bir bitki ve hatta hayvan ve insan hücresinden aşağı değil, daha ileride olduğunu görürüz. Şöyle ki; bakteriler içinde Cyanobacteria olarak adlandırılan mavi-yeşil bakteriler hem fotosentez hem de azot fiksasyonu yaparlar. Yani bu bakterilere hem CO2 hem de N2 gazlarını yakalayıp kullanma becerisi verilmiştir. Oysa yapısal olarak karşılaştırıldıklarında bitki hücresinde bulunan nukleus (çekirdek), mitokondri ve kloroplast gibi birçok yapı, bakteri hücresinde bulunmaz.

Kudret-i İlahiye, böyle basit ve küçük şeylere, mükemmel ve büyük işler yaptırarak dünya ekosistemini devam ettiriyor. Böylece sebeplerin kendi kudretine bir perde olduğunu ve bu basit sebepler arkasında kendi kudret elini fark etmemizi istiyor.

Bakteri hücresinde mitokondri ve kloroplast bulunmaz demiştik. Bakteriyi kuşatan zarın üzerinde içeriye doğru girinti yapmış mesozom adı verilen kıvrımlar mitokondri ve kloroplast görevi görürler. Ancak bu girintiler adı geçen yapılardaki gibi karmaşık zar sistemlerine sahip değildir. Fakat bu eksiklik bakteri için bir problem oluşturmaz. Bu durum, Musa Peygamberin vurduğu zaman su çıkaran değneği ile günümüzün sondaj makinelerinin mukayesesi gibidir. Yüce Rabbimiz bunu böyle yaparak, hikmet diliyle bizlere diyor ki: Ey akıl sahipleri! Mitokondri ve kloroplasttaki ayrıntılı yapılara takılıp kalmayın, iş yapan benim, ben istersem mitokondri olmadan da enerji üretme işini ve kloroplast olmadan da fotosentezi basit bir zar kıvrımına yaptırırım mesajını vermektedir.

Ayrıca bakterilerde bitki ve hayvan hücrelerindeki nukleus denilen çekirdek de bulunmaz. Başka bir fark da bakterilerin DNA’ları çıplaktır. Buna karşın bitki ve hayvan hücrelerindeki DNA’ların etrafı hem protein bir kılıfla kaplanmış olduğundan hem de çift zarla kuşatılmış bir çekirdek yapı (nukleus) içinde bulunduklarından iyi bir koruma altındadırlar. Oysa bakteri DNA’sı çıplak olduğundan yani etrafında onu koruyacak protein bir kılıf ve nukleus bulunmadığından soğuk, sıcak, zararlı ışınlar ve kimyasal maddeler gibi birçok dış etkenden kolayca etkilenerek mutasyona uğrarlar. Bakterilere bu özelliğin verilmesi çok hikmetlidir: bakterilerin genleriyle oynamak kolay olduğundan biyoteknolojik çalışmalarda birçok ilaç ve gıda üretiminde bakteriler kullanılırlar.

Ancak şu da dikkat çekicidir ki; bir bakteri türünden farklı bir başka tür bakteri elde edilmemiştir. Sadece genlerde küçük değişiklikler yapılarak aynı tür içinde hat adı verilen yeni varyantlar elde edilebilmekte ve bunlar biyoteknolojik işlerde kullanılmaktadır. Genlerde yapılacak aşırı bir değişiklik zaten bakterinin ölümüne sebep olur. Bu yüzden bir bakteri türünün genlerindeki mutasyonlarla onu başka bir türe dönüştürmek, ne tabiatta ne de laboratuarda mümkün değildir. Sadece tür içi değişiklikler elde etmek mümkündür.

Tür içi değişim elbette vardır ve Âlemlerin Yaratıcısı, canlı türlerinin tabiatta yaşayabilmesi ve farklı ortamlara uyum sağlamasını bu değişimlerle gerçekleştirir. Değişim vardır fakat bu, belli sınırlar içinde ve Allah'ın ilmi, iradesi ve kontrolü altındadır.