TR EN

Dil Seçin

Ara

Peygamberi Sevmek Ne Demek?

Kalbimizdeki Peygamber sevgisini ifade etmenin asıl aracı dilimiz değil, elimiz ve eylemimizdir.

 

Akıp giden zamanın her faniye tecrübe ede ede öğrettiği bir derstir: Söz, eylemle sınanır. Âlemler Rabbinin insanların dünyası için koymuş olduğu, Kur’ân’ıyla da teyid ettiği bir ilâhî kanundur bu...

Nitekim, âlemler Rabbi, mü’minlere cennet va’detmiş, ama cenneti bu dünyada va’detmemiştir. İman ettiklerinde, şu dünyanın onlar için dikensiz gül bahçesine dönüşeceğini söylememiştir. Bilakis, söyledikleri o büyük ve paha biçilmez iman sözüne karşılık, canlarıyla, mallarıyla, eşleriyle ve evlatlarıyla bir ‘sınanma’ yaşayacaklarını haber vermiştir.

Söyledikleri bu iman sözüne karşılık, defalarca eylemleriyle sınanır ilk mü’minler. Eziyete maruz kalır, hicret etmek zorunda kalır, cihada mecbur kalırlar. İman ettikleri için eşleriyle, çocuklarıyla, anne-babalarıyla, akrabalarıyla sınananlar olur içlerinden. Bundan da fazla, mallarıyla ve canlarıyla sınananlar. Ama yüz yüze geldikleri her sınanma, gerçekten iman edenlerin, kelime-i şehadet adlı o paha biçilmez iman sözünü içtenlikle söyleyenlerin imanlarını artırır yalnızca.

Dahası, sınanma ne kadar şiddetliyse, o derece artırır imanlarını…

Yüzyüze geldikleri en çetin savaş olarak Hendek, diğer adıyla Ahzâb savaşı bunun en müstesna örneğidir. Arabistan’daki İslâm düşmanı bütün hiziplerin birleşip ‘ahzâb’ olarak Medine’ye saldırdığı, sayıları olsa olsa ikibine ulaşan mücahid mü’minlerin oniki bin kişilik bir düşman ordusunun amansız kuşatmasına maruz kaldığı bu büyük savaş, Ahzâb sûresinin bildirdiği üzere, münafıklar ile mü’minleri, kalbinde maraz olanlar ile kalbleri sağlam olanları ayırır. Münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar, bir ay süren o çetin kuşatma şartlarında Allah ve Resûlü hakkında türlü çeşit zanlara kapılırken, aynı çetin şartlar mü’minlerin Allah’a da, Resulullah’a da, Kitabullah’a da imanlarını artırmıştır yalnızca. Çünkü bir kez görmüşlerdir ki, Allah’ın sözü haktır; Allah, mallarınızla, canlarınızla, eşlerinizle, evlatlarınızla sınanacaksınız demişse, işte çetin bir sınanma tam karşılarındadır.

Sahabilerin hayatlarında en öğretici örneğini gördüğümüz bu gerçek, her insanın hayatının gerçeğidir esasen. Her hayat, sözün eylem ile sınandığı nice anlar barındırır. Her hayatta, söylem ile eylem arasındaki uyum veya tutarsızlık üzerinden bir yeniden değerlendirme yaşanır. İmana dair sözler için de bu geçerlidir, doğruluğa ve sadakate dair sözler için de, dostluğa dair sözler için de geçerli olduğu gibi sevgi sözleri için de…

Meselâ sevgi sözlerini eylemle sınar; insanı sözünün doğruluğunu ‘eylemiyle’ doğrulamaya çağırır Kur’ân. “Allah’ı seviyorum” mu diyorsunuz, delili eyleminizdir: Eğer Allah’ı gerçekten seviyorsanız, Habibullah aleyhissalâtu vesselama ittiba ederek, onun yolundan giderek, kendiniz için onu örnek alarak sevginizi gösterin: “De ki (ey Habibim): ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmran sûresi, 2:31)

O halde, kalbimizdeki Peygamber sevgisini ifade etmenin asıl aracı dilimiz değil, elimiz ve eylemimizdir. Dahası, âyetin işaret ettiği üzere, Resûlullah aleyhissalâtu vesselama olan sevgisini onun sünnetine uymakla gösteren kişi, böylece onu resûl olarak gönderen Allah’a olan sevgisini de belgelemektedir.

Durum bu olunca, hayatımızda Peygamber sevgisini teyid etmek üzere, hayatın her anını ve her alanını kuşatan geniş bir menzil çıkıyor karşımıza.

Peygamber aleyhissalâtu vesselam, en başta, âlemler Rabbinin Ezelî Kelamı olarak Kur’ân’ı bize tebliğ ettiği için peygamberdi. Demek, Peygamberi gerçekten sevdiğimizi, mübelliği olduğu Kur’ân’a olan sevgimiz ve ilgimiz gösterir öncelikle.

Peygamber aleyhissalâtu vesselam, Hz. Âişe validemizin bildirdiği üzere, ‘ahlâkı Kur’ân’ olan bir kudsî peygamberdi. Demek, Peygamberi gerçekten sevdiğimizin bir delili, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanma yolundaki cehdimiz, gayretimizdir.

Peygamber aleyhissalâtu vesselam, kendi ifadesiyle, ‘susması fikir, konuşması zikir, bakışı ibret bakışı’ olan bir peygamberdi. Demek, içimizdeki Peygamber sevgisinin bir diğer göstergesi, suskun anlarında, konuşmasında ve bakışında böyle bir hal ile hallenme çabamız, niyetimizdir.

Peygamber aleyhissalâtu vesselam, ne yapmışsa, Allah’ın rızasını gözeterek yapmıştı. Onun sünneti, bu bakımdan, Allah’ın hoşnut olduğu hallerin toplamı niteliğindeydi. Demek, Peygambere olan sevgimizin delili, onun sünnetini hayatımızın merkezine alabilmemizdir.

Öte yandan, Peygamber aleyhissalâtu vesselamın birşey söylediği bir hususta, nefislerimiz başka birşey söylüyorsa, sevgimizin teyidi, nefsimizin değil, Peygamberin sözünü söz bilmemizdir. Aynı şekilde, Peygamber aleyhissalâtu vesselamın bir şekilde davrandığı bir hususta, nefsimiz, başka nefisler veya yaşadığımız çağın kollektif nefs-i emaresi başka bir şekilde davranış istiyorsa, Peygamberin davrandığı şekilde davranmayı tercih etmemiz, ola ki yapamıyorsak en azından bu yapamayışın iç sızısını içimizde hissetmemizdir.

Sözün kısası, içini doldurmamız gereken bir söz dolaşıyor dillerimizde. Bu sözün hakkını eylemimizle, yaşayışımızla verebildiğimizde ulaşacağımız sonucu ise, bizzat âlemlerin Rabbi haber veriyor: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve mağfiretiyle günahlarınızı örtsün. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Âl-i İmran sûresi, 2:31)