TR EN

Dil Seçin

Ara

İçimizdeki Hazine: Merhamet

İnsanın fıtratında, varoluşunda merhamet kodlanmıştır.

 

Her ne kadar Batı düşüncesinde insanın baştan kötü bir varlık olduğu varsayılsa da, yapılan çalışmalar bunun böyle olmadığını apaçık gösteriyor. Daha pekçok duygu gibi empati ve merhamet duygusunun da beynimize ve ruhumuza kodlanmış olarak doğduğumuz anlaşılıyor.

Batı toplumlarında merhamet konusunda hatalı düşünceler hat safhada. Diyorlar ki iyilik, merhamet hissi boş yere galip gelmez, insan eğer bir şey arıyorsa, merhamet edecek bir fırsat ya da kişi arıyorsa aslında kendini alkışlatmak ihtiyacındandır. Yani bir şekilde kendine bir övgü düzmek istiyordur. Kendini iyi hissetmek istiyordur. O yüzden merhamet işlevine soyunuyordur. Yani bu, merhametin kendiliğinden veya Allah’ın rızasını gözeterek kendi başına bir eylem olabileceğini kabul etmeyen bir düşünce. Komplocu bir düşünce, insanın baştan kötü bir varlık olduğunu varsayan bir düşünce. Bizse bu anlayışa karşı insan fıtratının temiz ve berrak olduğunu ve daha sonra kirlendiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla insanın fıtratında, varoluşunda merhametin zaten kodlanmış olduğunu söylüyoruz. Çok enteresan bir şey, psikoloji bilimi de bize bunu söylüyor. Yaklaşık 20-30 yıldır merhamet kavramı üzerine çalışmalar yapılıyor ve ahlâkın, empati ve merhamet duygusunun köklerine bakıldığı zaman bizlerin insan olarak beynimize ruhumuza bu duygu kodlanmış olarak doğduğumuzu çalışmalar gösteriyor. Yeni doğan bir bebek başkasının ağlayışına, sesine, iniltisine hemen cevap veriyor.

Çocuk koğuşlarında kalmış olanlar görmüştür. Özellikle yeni doğan koğuşlarında, ben de Ankara Hacettepe Tıp Fakültesinde bir aylık intörnlüğümü yeni doğan koğuşunda yapmıştım, bir çocuk ağlamaya başladığında diğerleri o ağlayışa bir ağlayışla cevap verirler. İnsan bir başkasının ızdırabını hissetmeye ayarlı bir varlıktır.

 

Çok büyük bir buluş: ayna nöronlar

Otuz sene önce çok enteresan bir buluş yapıldı. Ayna nöron denilen bir kavram özellikle sinir bilim literatürüne girdi. Çok enteresan bir şey bu. Bir insanın çektiği ızdırabı ben onun yüzünden hissettiğim anda onun beyninde harekete geçen hücreler hangisiyse benim beynimde de aynı hücreler harekete geçiyor. Anya nöronlar, yani insan beyni karşısındakinin ızdırabını hemen hissediyor ve hemen ona bir cevap veriyor. Onun beyninde ateşlenen, harekete geçen sinir hücrelerinin aynısı benim beynimde de harekete geçiyor.

Bu çok büyük bir buluş, bu buluş bize empati duygusunun, başkasını anlamanın insanın ruhuna zaten kodlu olduğunu, insanın rahmani bir varoluş üzerine yaratıldığını söylüyor.

Peki, hal böyleyken ne oluyor da bizler bazen büyük zalimlere, acımasız kişilere, çok kıyıcı insanlara dönüşüyoruz. İşte, o merhametin maalesef dünyamızda geçer akçe bir değer olmamasından; maalesef insanlığı aydınlatıcı bir değer olmaktan kültürel koşullanmalarımız vasıtasıyla geri durmasından kaynaklanıyor. Kültürler bazen merhameti özendiriyorlar bazen de insanları merhametsizliğe teşvik ediyorlar. Kültürler bazen gücün hakkını öne sürüyorlar, bazen de hakkın gücünü öne sürüyorlar. İşte bizler bir merhamet medeniyetinin varisleri ve bir merhamet peygamberlerinin takipçileri olarak merhameti baş tacı etmek ve onu her yerde, her zaman daha fazla konuşmak ve anlamak zorundayız.

 

İçimizdeki merhamet hazinesi

Merhamet bende olan bir şeyi başkasına vermek değildir. Merhamet, bir başkasını çok iyi anlayabilmem, çok iyi hissedebilmem, yardım edebilmek için bütün hücrelerimle harekete geçebilmem demektir. Bir aksiyonerliktir merhamet... Dolayısıyla bunu sanki sosyal devletin icaplarına aykırı bir şeymiş gibi sunamazsınız. Siz fevkalade sosyal bir devlet kurabilirsiniz fakat bir evladın anaya merhametini onun yüreğine koyamazsınız. Bunun için yaygın öğretim gerekir ve bu yaygın öğretim ancak yuvalarımızda başlar, okullarımızda devam eder, televizyonlarımızda yankı bulur, basınımızda yankı bulur, toplumsal hayatta bir seferberliğe dönüşebilir. Hepimiz dünyayı emin bir yer olarak bilmek istiyoruz, hele çocuklar, en çok onlar bu dünyayı emin bir yer olarak bilmek istiyorlar.

Bunun yolu da o derinimizde saklı duran merhamet hazinesini, Cenâb-ı Hakk’ın bizim kalplerimize yerleştirdiği ve resulleriyle bize öğrettiği, o derin hazineyi, o büyük bilgeliği açığa çıkarabilecek, o merhamet hazinesini hayata geçirecek gayret ve cesareti gösterebilmekte.