Sanatta biriciklik kavramı henüz çok yeni bir kavramdır. Sanatın en önemli esaslarından biri olmakla birlikte sanat literatürüne yeni girmiş bir kelimedir. Doğada biricik ve benzersiz olma sözkonusuyken bu kelimenin bu anlamda Türkçe’de yeni yeni yer aldığını görmekteyiz.
Örneğin biriciklik kelimesinin ifade ettiği kavram eski kitaplarımızda, alamet-i farika, ehadiyyet tecellisi, teşahhus gibi bazı kelimelerle ifade edilmiştir.
Bir şeyin sanat eseri olarak tanımlanabilmesi için bazı önemli kriterler vardır. Estetik kaygı, estetik haz ve estetik tavır bir şeyi sanat yapan en önemli tanımlar olduğu gibi, biriciklik ve onu meydana getiren biriciklik elemanları da sanat eserinin en önemli özellikleridir. Özgünlük, orijinallik ve benzersizlik bir sanat eserinin en önemli biriciklik elemanlarıdır.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, hemen hemen bütün varlıklar ve bilhassa canlılar biricik denilecek derecede benzersiz ve birbirinden güzel yaratılmışlardır. Yaratan, dünyayı bu kadar güzelliklerin sergilendiği bir sanat galerisi olarak yapıp bizi temaşa etmeye davet ederken, bu güzellikleri görmeden, ilham almadan geçmek olamaz.
BİRİCİKLİK
Biriciklik; bir benzeri daha olmayan, tek olarak yapılmış veya yaratılmış olmayı ifade eden yeni bir kelimedir. Bu kelime sanat ve sanat eseri için kullanıldığı gibi, doğada var olan olağanüstü yaratılış için de kullanılabilir. Örneğin; insanın yüzü, parmak izi, retina izi, kar kristalleri, DNA bunların en bilinenleridir. Aslında doğada var olan herşey bir biriciklik eseridir. Kâinat bütün bu biriciklikleriyle, tek ve benzersiz olan yaratıcının birliğine, ilmine ve sanatına şahitlik yapmaktadır; her eserin sanatkârına şahit olduğu gibi.
DOĞADA BİRİCİKLİK
Materyalist felsefe; doğada var olan güzellikleri sanat güzelliği olarak kabul etmez. Onlara göre birşeyin sanat eseri olabilmesi için bilinçli bir elden çıkmış veya estetik kastı ile yapılmış olması gerekir. Aslında bu açıklama doğadaki bu güzelliklerin ne kadar olağanüstü bir tasarım olduğunun farkına varan, ancak gözünü bu gerçeğe kapatan Nihilist yaklaşımın iflasının göstergesidir.
Yirminci yüzyılın bilim ve teknoloji araştırmaları ve belgesel yayıncılığı ile bugün herkesin gözü önünde sergilenen doğanın olağanüstü güzellikleri, insanlarda bu sorgulamaya sebep oldu. Böyle mükemmel tasarımların ve muhteşem güzelliklerin sırrını ve anlamını artık herkes merak ediyor.
Bu rengarenk ve acayip yaratıkların, milyonlar yıl içerisinde tesadüfen olması fikri, bir hurdalıktaki vida ve somunların, zamanın geçmesiyle değişime uğrayıp bir jumbo jet olması gibi saçma ve imkânsızdır.
Doğa canlı ve cansız varlıklardan oluşan büyük bir sanat galerisidir. Herbir atom, element, molekül fizik kanunlarıyla izah edilmeye çalışılan olağan üstü varlıklardır. Taş, toprak, su, hava, ışık ve ateş gibi cansızlar âlemi de farklı bilim dalları tarafından incelenen harikalar diyarı gibidir.
Rengarenk çiçekleri, binbir çeşit dal ve yapraklarıyla bitkiler ve ağaçlar yeryüzünün ilahi dokumaları ve meyve fabrikalarıdır.
Yüzbinlerce çeşit ilginç tasarımlarıyla, herbiri farklı renk kıyafet ve garip silahlarla donatılmış hayvanlar, rengarenk balıklar, kuşlar, herbiri birer soyut resim olan kanatlarıyla kelebekler ve sayısız türde acayip sanat örnekleriyle hayvanlar âlemi, dünyayı bir sanat galerisi gibi gözümüz önüne sermektedir.
Peki dünyanın en güzel varlığı olan insan, dünya tatlısı bebekler, aynaya bakınca karşılaştığımız uğruna şiirler, şarkılar yazılan o emsalsiz portreler… Bu kadar güzelliklerle yaratılan insana bakıp, nasıl bir sanat eseri ile karşıkarşıya olduğumuzun farkında mıyız?
Her bir insanın parmak izi, retina izi, yüzü, DNA’sı, sesi vesairesi gibi tasarımlarının benzersiz ve biricik olabilmesi için ne gerekir? İlk insandan ve ilk yaratılan örnekten itibaren, kıyamete kadar gelecek bütün insanların fotoğraflarının, gen programlarının yani DNA’larının, bütün parmak izi ve retina izlerinin, seslerinin ve hislerinin kayıtlı olması gerekir. Ta ki yeni yaratılacak olan birisi, daha önce yaratılmış olan birisiyle aynı olmasın, aynı özellikleri taşımasın.
Yeni yaratılan bir kar tanesinin benzersiz ve biricik olabilmesi için, ilk yaratılan kar kristalinden en son düşecek kar kristaline kadar trilyonlarca kar kristallerinin her birinin bir dantel gibi işlenmiş altıgen motifinin hepsinin evrensel bir kayıt yerinde kayıtlı olması gerekir. İşte bu herşeyin tek ve biricik olması gerçeği, Âlemlerin Rabbinin ilmine ve iradesine şahitlik eder.
SANATTA BİRİCİKLİK
Sanatta biriciklik modern sanatın manifesto arayışlarıyla henüz yeni farkına vardığı bir kavramdır. Ancak sanat üzerine yazılmış en eski kaynaklarda bile adı koyulmamış bu kavramın farkına varılmış ve sanatın tanımlanmasında ve sanat eseri olmanın en önemli özellikleri arasında sayılmıştır.
Bir eseri sanat eseri yapan özgünlük, orijinallik, benzersiz olmak gibi özellikleri, o eserin biricikliğini ortaya koyan en önemli elemanlarıdır. Şimdi bunları tek tek ele alarak açıklamaya çalışalım.
ÖZGÜNLÜK
Hayatın hemen hemen her aşamasında karşımıza çıkan özgünlük kavramı müzikten sinemaya, yayıncılıktan sanatın bütün dallarına kadar çok geniş bir yelpazede kendini göstermektedir.
Genel olarak “farklı olan, kendine has, kendine özgü olan” anlamına gelen özgünlük kavramı kopyacılığın her alanda ön plana çıktığı günümüzde daha da değer kazanmıştır.
İnternet kullanımının artması ile birlikte sanat eserlerinden üniversite tezlerine, kitaplardan fikir eserlerine kadar her alanda kopya ve çalıntı eser enflasyonu oluşmuş ve orjinal, özgün eserlere olan ilgi ön plana çıkmıştır.
Özgünlük çok geniş bir kavram olmakla birlikte “daha önce üretilmemiş, o güne kadar üretilenlerden farklı, üretilmiş olanlardan esinlenilmemiş, özenti ve alıntı içermeyen, oluşturan kişinin ruhunu yansıtan ve farklılık içeren herşey” olarak tanımlanabilir. Özgün yapımlar bugün olduğu gibi gelecekte de daima değerini koruyacak ve sahiplerine de değer kazandırmaya devam edecektir.
Her insan özgün yaratılmıştır. Yüzü, sesi, gözü ve parmak izi gibi düşüncesi, zevki, duygusal yapısı ve kişiliği özgündür. Bedeni gibi ruhu da benzersiz bir sanat eseridir. Aslında her insan tüm varlığıyla özgünlük örneğidir ve Âlemler Rabbinin biricik eseri olarak kendi sanatkârının sanatına hayran bırakır.
ORİJİNALLİK
Sanatta kalitenin çıkış noktası orijinalliktir. Orijinallikten kasıt üslup ve tarzda, daha da önemlisi eserin duyguları ve düşünceleri yansıtma anlayışındaki özgünlüktür. Bunu yakalamış eserlerde yansıtılan duygunun etkisi de kalıcı olur. Örneğin bir şarkıda hiç kullanılmamış bir enstrüman ikilisi müziğe aşina bir kulak tarafından hemen farkedilir; bir resimdeki farklı bir ağaç figürü ya da daha basitinden farklı bir çizgi bile, görebilen bir göze hemen parlar; bir şiirde kullanılmış hiç bilinmedik bir benzetme insanın hemen dikkatini çeker… Öte yandan özgünlük sadece farklı birşeyler yapmış olmak değildir, ortaya koyduğunuz eser çok farklı olabilir ama insanların duygu ve düşüncelerine hitap ederken hayatla bütünleşmiş olmalıdır... Bu açıdan baktığımızda da Allah’ın her eseri birer özgünlük örneğidir.
BENZERSİZLİK
Ortaya konan sanatsal bir eserin öncelikle sanatsal boyutu, daha sonra diğer sanat olaylarıyla benzerlikleri veya ayrılıkları, daha sonra da aynı sanat dalı içindeki benzer veya benzersiz yönleri görülmelidir. Zaten sanatın amacı da benzersiz olanı tasarlayabilmektir.
Her insan eğer ikiz değilse genetik olarak zaten benzersizdir. Manevi olarak da ne kadar farklı oldukları ortadadır.
Kısacası; İlahi bir sanat galerisi olan kâinat, herzaman insanlığa ve sanata ilham kaynağı olmuştur. İnsanları hayran bırakan güzellikler ve benzersiz tasarımlar, sanatçıları, ilahi sanat olan tabiatın öğrencisi yapmıştır. Her insan için önemli olan ise, herbiri üzerinde görünen sanatlarla yaratıcılarının sanatkârlığını ve pekçok gayelere, faydalara yönelmesiyle yaratıcılarının iradesini ve ilmini gösteren bu eserlere, Allah adına bakıp, gerçek Sanatkâra muhatap olabilmektir. Belki de insan bunun için yaratılmıştır.