TR EN

Dil Seçin

Ara

Kırlangıcın Duası / Dede ile Torun

Kırlangıcın Duası / Dede ile Torun

- Bak, kırlangıçlarımız gelmiş!.. Havada neş’eli kavisler çizerek, şen çığlıklarla sonbaharda terkedip gittikleri yuvalarına dönmenin sevincini yaşıyorlar… Sayıları biraz artmış gibi. Belli ki, göç edip gittikleri sıcak diyârlarda da yavru çıkarmışlar; onları da alıp buraya, yazlık evlerine getirmişler… Bizim, çifte pasaportlu Almancılarımıza benziyorlar!.. Şimdi, eski yuvalarını onaracaklar; yeni âileler kurmak için de, yeni yuvalar inşâ edecekler…

- Bak, kırlangıçlarımız gelmiş!.. Havada neş’eli kavisler çizerek, şen çığlıklarla sonbaharda terkedip gittikleri yuvalarına dönmenin sevincini yaşıyorlar… Sayıları biraz artmış gibi. Belli ki, göç edip gittikleri sıcak diyârlarda da yavru çıkarmışlar; onları da alıp buraya, yazlık evlerine getirmişler…

Bizim, çifte pasaportlu Almancılarımıza benziyorlar!.. Şimdi, eski yuvalarını onaracaklar; yeni âileler kurmak için de, yeni yuvalar inşâ edecekler… 

- Dedeciğim, kırlangıçlar yuvalarını nasıl yapıyor?.. Kumruları yakından biliyorum; onlar, galibâ biraz da bizim şefkâtimize güvenerek, yuvalarını pek derme çatma yapıyorlar!.. Penceremizin önüne üç beş kırık dal parçası getirip hoop yumurtlayıveriyorlar!.. Üstüne yağmur mu yağar, yumurtalar, eğimli mermerden kayıp düşer mi… hiç umurlarında değil!.. Tabiî sen, onları aç gözlü kargaların şerrinden koruyacak, yağmura, rüzgâra dayanıklı yuvacıklar yapıyorsun; yumurtaların düşmesini önlüyorsun…

Ama sonrasında, anne kumrunun, yumurtaların üstünde yatmasındaki sabrına ve yavrularını beslemede gösterdiği dikkate ve itinâya diyecek yok!.. Bütün gelişmeleri, seninle birlikte günü gününe takip ediyoruz… Anayı ve yavruları ürkütmemek için, perde aralığından bakarak, ne durumda olduklarını merakla seyrediyoruz!..

Kumrular, ailemizin bir ferdi sayılır artık…

Ama, kırlangıçları sadece uzaktan görebiliyorum…

- Onlar, yuvalarını yüksek binaların pencerelerinin üst köşelerine, bir mühendis titizliğiyle, çamurdan inşâ ediyorlar… El emeği göz nûruyla, kimseye minnet etmeden, emniyetli, kullanışlı, içi tüylerle döşeli “lüks villâlar” yapıyorlar!.. 

- İyi de Dedeciğim; çamur dedik, lüks villâ falan dedik de, sence biraz lükse kaçmadık mı?..

- Sen dalganı geç!.. Ama hiç unutma ki, içinde yavruların cıvıldaştığı, korunaklı, emniyetli her yuva, çamurdan da olsa köşktür, saraydır, kâşânedir yavrum!.. Kaldı ki kırlangıç, çamuru ağzında tükürüğüyle yoğurarak, kuruduğunda çok dayanıklı olacak bir kıvâma getirir; tıpkı, kuma katılan “çimento” gibi!.. Ayrıca, ince saman, çalı, kıl gibi lifli malzemeyle ustaca karıştırarak güçlendirir!.. Bu üçlü kompozisyon, yâni, kil, tükürük ve lif, “kerpiç”ten daha sert, “betonarme”ye yakın bir mukavemet derecesine erişir!..

Bu işi milyonlarca senedir başarıyla sürdüren kırlangıçlar, inşaatçıların hocası sayılmalı!.. 

- Dedeciğim, mühendisler, arıların yaptığı hârika işlere bakıp, yakalarına arı resimli rozetler takıyor demiştin… Şimdi, saygılarını göstermek için kırlangıçlı rozet de taksalar yeridir!.. 

- Sen de güzel konuşmada, merâmını en kısa yoldan ifade etmede, ama bu arada, ona buna sataşmayı da ihmal etmemede ustaların ustasısın, benim “dilli dilâzer” kızım!..

- O dediğinin iyi bir şey olduğundan eminim; hiç bana kıyabilir misin!..

- Kumru’nun dervişâne nazlılığı hemen sana da geçmiş. O mübarek hayvan, “Hû hû” der, kavlî duâ ile yetinir, gayreti biraz azaltır… Ama bu cehrî zikirlerin hatırına, Hâlık-ı Rahîm, birilerini ona musahhar eder de, o nâzik kuşcağız, hayatını ve neslini sürdürür gider…

Ama sen daha çok kırlangıç gibi olmaya çalış. Kendi işini kendin gör. Rabbinden gayrı kimseye serfürû etme. O’nun rahmet kapısından başka eşiklere yüz sürme!..

O zaman göreceksin ki, kısmetin ayağına gelecek; yâni gönderilecek!..

- Kırlangıç öyle mi yapıyor?.. 

- Aynen öyle yapıyor!.. Yerden sadece biraz çamur alıyor; elini ayağını süflî kara topraktan çekiyor!.. O’nun yatağı da yastığı da rahmetin indiği gökler!.. Uçarken uyuyor, uçarken su içiyor ve uçarken, hiç ummadığı yerden besleniyor!.. Onun rızık duâsı, tiz perdeden çıkardığı duygulu, tesirli, o evcî çığlık, o yakıcı feryât!..

Rezzak-ı Kerîm, bu içten duâyı hemen kabul ediyor; leziz sinekler, böcekler kırlangıçın ağzına doluşuveriyor!.. Sertçelerini afiyetle kendisi yiyor; yumuşak ve daha besleyici olanları, o sihirli tükürüğüyle yoğurup, pişirip yavrularına ikrâm ediyor. 

- Bu nasıl olabiliyor dedeciğim; bilim-kurgu filimleri gibi!.. 

- Bak, ben askerliğimi “uçaksavar topçu” olarak yaptım. “Radar”larımız vardı; elektromanyetik dalgalar gönderir, hedeften yansıyan dalgaları değerlendirirdi… “Pals’ler gitti, eko’lar geldi” diye marşlar söylerdik… 

Radar, hedefin yerini tesbit ederek topları yönlendirir ve hedef vurulurdu. Tabiî, tatbikatta hedefimiz uçağın arkasına uzun bir iple bağlanmış olan kocaman bir balon!..

- İp ne kadar uzun olursa olsun, o fedakâr pilotun korkusunu anlayabiliyorum!.. 

- Tedbire götüren korku, iyidir. İşin başında tecrübeli muvazzaf subaylarımız vardı. Ama yine de hedef balonunu taşıyan pilotumuzun o balondan büyük bir yüreği olmalı!.. Askerlik, bir bakıma, korkuyu korkutma mesleğidir, güzel kızım!.. 

Ne günler; tam altmış yıl olmuş… Sonra uçakların hızı ve manevra kabiliyetleri artınca, toplar işe yaramaz oldu; onların yerine “füze” birlikleri kuruldu!..

İşte, kırlangıç da sebepler plânında avını, yemini benzer şekilde yakalıyor!..

- Dedeciğim, akıl almaz binlerce âletle yapılabilen bir işi, kırlangıççık, leblebi kadar beyniyle ve iki boncuk gözüyle nasıl becerebiliyor?..

- Böyle bir soru, Rabbimizin sonsuz gücünü biraz olsun anlayabilmemiz için bizlere kapı aralayabilir!.. 

Her halkası “Evrim” perçiniyle ve “Materyalizm” kaynağıyla birbirine, ayrılamaz gibi görünen bağlarla bağlı şu “Sebepler” zincirini kırabilmenin ve “bütün esbâbı, îcad kabiliyetinden azledebilmenin” yolunu açabilir!..

Bu, kutlu bir yoldur!.. Kur’ân’ın ve Sünnetin ışığında, altımızda “Hayret” bineği, elimizde “Gayret” kırbacı, Tefekkür Sahrâsını aşarak Diyâr-ı Kalbe, Tevhid, Nûr ve Cemâl ülkesine varma seyahatidir, canım kızım!..

Rabbimiz bizleri, o yol’un şanlı yolcularına ayak uydurmaya çalışmaktan ayırmasın!..

- Dedem… Yine benim boyumu biraz aşan sözler söylüyorsun… Ama hep dersin: “yüzmeyi derin suda öğrenmek, iyi bir yüzücünün yetişmesinde ilk şarttır” diye… Boğulur gibi olursam da sen yanımdasın nasıl olsa…

İyi ki varsın güzel dedem!..

- Şimdi gel, akşamın, ufkumuzu gül şerbetine çevirdiği ve ulvî hüzünlerin gönlümüzü serinlettiği şu esrarlı zamanda kırlangıçlarımızı seyredelim… Niyâzlarına, duâlarına iştirak edelim, âmin diyelim…