TR EN

Dil Seçin

Ara

Kur'an Ay'ın Yörüngesini Nasıl Anlatıyor?

Gökyüzü, yıldızlar, gezegenler ve ay insanların ta ilk yaratılışlarından itibaren hep dikkatlerini çekmiştir.

 

Gökyüzü, yıldızlar, gezegenler ve ay insanların ta ilk yaratılışlarından itibaren hep dikkatlerini çekmiştir. Gökyüzündeki azamet, fakat bu azametin yanında mükemmel bir tertip, düzen ve ahenk herkesin nazarını yukarılara celbetmiş, bunun karşılığında pek çok insan kainatın yaratıcısını bulmak ve tanımak konusunda gökyüzünden yardım almıştır…

 

Hz. İbrahim'in izinde

Hz. İbrahim, puta tapan bir aileden dünyaya geldi. Daha çok küçükken bile yaratılışı ve yaratıcıyı düşünmeye başladı. Babası, yerleri ve gökleri idare eden hükümdarlar olduğuna inanıyordu, bu hükümdarların da yıldızlar, ay ve güneş olduğunu anlattı ona. Ama İbrahim bu saçmalıklara değil de iç dünyasından gelen seslere kulak verdi. Yıldızların da, Ay’ın da, Güneş’in de bir tek hükümdarı, hâkimi olduğunu düşünüyordu. Yıldız, Güneş ve Ay’ın da her seferinde doğup sonra kaybolduğunu görünce “bunlar benim Rabbim olamaz” diye düşünmeye başladı. Kur’an’da geçen meşhur “La uhubbil afilin,” (Ben kaybolup gidenleri sevmem) diyen İbrahim, hep iç dünyasındaki gerçeklere kulak vererek nihayetinde kavminin tapındığı bütün putları inkâr etmiş ve muhakkak tapacak “tek ilah” olması gerektiğini düşünmüştü.

Peygamberimiz Hz. Muhammed de otuz yaşından ta kırk yaşında peygamberlik gelinceye kadar, özellikle üç aylarda Mekke’nin kuzeydoğusundaki en yüksek dağ olan Hira mağarasına kapanır, orada ibadet, tefekkür ve tezekkürle zamanını değerlendirirdi. Uzun gecelerde saatlerce gökyüzünü temaşa eden ulu Rasul (asm.) oradaki düzen ve ahenge hayran olarak Rabbini tanımaya çalışırdı… Hz. Peygamber, peygamberlik geldikten sonra da aynı adetini devam ettirmiş, açık gecelerde gecenin bir kısmını namazla geçirdikten sonra uzun uzun gökyüzünü seyrederek Rabbisinin büyüklüğünü tefekkürle gözyaşları içinde kaldığı pek çok sahabi tarafından haber verilmiştir…

Aynı adet-i seniyeyi daha sonra gelen pek çok İslam âlimi ve evliyaullah da devam ettirmiş, adeta onların herbiri Âl-i İmran suresinde geçen müminlerin vasıflarını anlatan ayette zikredilen “Ve yetefekkerune fi Halkıssemavati vel arz,” (Onlar ki göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler) ayetinin manasına masadak olmuşlardır.

Onlardan biri de Hicrî ondördüncü asrın müceddidi olan Bediüzzaman Said Nursi’dir. O’nun bütün eserleri okuyucusunu lebaleb tefekküre sevkeden mevzularla doludur. Bu yazımızda ele alacağımız konu O’nun Mektubat isimli eserinin 3. Mektub’unda geçmektedir. Bediüzzaman bu mektupda Ay’ı anlatırken Kur’an’da Yasin suresindeki bir ayetten örnek vermektedir. İlgili kısım şöyledir: “Sonra kamere baktım “Ay’a gelince, onun için de menziller takdir ettik ki, kurumuş hurma dalının ince yay halini alıncaya kadar incelir.” (Yâsin Sûresi, 36:39) âyetinin gayet parlak bir nur-u i’câzı ifade ettiğini gördüm.

Evet, kamerin takdiri ve tedviri ve tedbir ve tenviri ve zemine ve güneşe karşı gayet dakik bir hesapla vaziyetleri o kadar hayretfezâ, o derece harikadır ki, “Onu öyle tanzim eden ve takdir eden bir Kadîr’e hiçbir şey ağır gelmez; onu öyle yapan herşeyi yapabilir” fikrini, temâşâ eden herbir zîşuura ders verir.
Hem öyle bir tarzda güneşi takip ediyor ki, bir saniye kadar yolunu şaşırmıyor, zerre kadar vazifesinden geri kalmıyor. Dikkatle bakana
“İşlerinde, akılların hayrette kaldığı Zât, her türlü kusurdan münezzehtir” dedirtiyor. Hususan Mayıs’ın âhirinde olduğu gibi, bazı vakitte ince hilâl şeklinde Süreyya menziline girdiği vakit, hurma ağacının eğilmiş beyaz bir dalı suretini ve Süreyya bir salkım suretini gösterdiğinden, o yeşil semâ perdesi arkasında, hayale nuranî büyük bir ağacın vücudunu tahayyül ettirir.”

 

Ay olmasaydı

Kur’an, Ay’a ve Ay’ın hareketlerine yukarıda verilen ayette olduğu gibi birçok ayetinde dikkat çekmiştir. Modern bilimin sağladığı verilerle Ay’ın varlığının Dünya’daki hayat için ne kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. Ay, bir uyduya göre oldukça büyük hacmi ve ayarlanmış uzaklığıyla Dünya’mızın dönme merkezini sabitleştirmektedir. Bu da gezegenimizin yaşam için elverişli iklim koşullarını milyarlarca yıldır korumasını sağlamaktadır.

Bazı bilim adamları, Ay’ın çekim gücü sayesinde Dünya’nın merkez çekirdeğinin sıvı konumunu koruduğunu söylemektedirler. Bu da gezegenimizin manyetik alanını güvence altına almaktadır. Eğer bu manyetik alan olmasaydı kozmik radyasyonlar Dünya’ya doğrudan ulaşacaklardı. Bu da yeryüzünde yaşamı yok edecekti.

Yine Ay olmasaydı Dünya’nın kendi çevresinde 10 saat içinde döneceği tahmin edilmektedir. Bu ise gece ve gündüzün tamamen değişmesi, mevsimlerin ortadan kalkarak yeryüzündeki hayatın sona ermesi demektir. Ay okyanusları kendisine çekerek, Dünya’nın dönüş hızını yavaşlatmış ve bugünkü şekline sebep yapılmıştır.

Tüm bu oluşumlar Ay’ın kütlesinden dönüş hızına kadar ince matematiksel hesapların yapılması, Allah’ın yaratışlarını bu matematiksel hesaplarla gerçekleştirmesi sayesindedir. Nitekim Allah (cc.) yukarıdaki ayette ifade edildiği gibi ayın yaratılışı ve hareketlerini izah için kullandığı matematiğe “Kaddernehu” (Takdir ettik) kelimesiyle dikkat çekmiştir. ‘Takdir’ kelimesi ‘Kader’ kelimesinden gelmektedir. ‘Kader’ kelimesi Arapça’da ölçüyü, ölçü konulmasını, yani matematiksel düzenlemeyi ifade eder. ‘Kader’ kelimesi Türkçemizde bu anlamın dışında kullanılsa da ‘Kader’ kelimesinden türeyen ‘miktar’ kelimesi dilimizde ‘ölçü’ anlamında kullanılmaktadır. Ay’ın Dünya’ya uzaklığından, kütlesinden, dönüş hızına, Dünya ile karşılıklı çekimlerinden, Güneş’e karşı konumu ve çekimlerine kadar her şey matematiksel olarak ince bir şekilde hesaplanmıştır (kaderi belirlenmiştir.) Bu hesaplardaki ufak bir oynama bile yeryüzündeki hayatın yok olmasına sebep olurdu.

Ay ile ilgili verdiğimiz örneklerde de Allah’ın planlı yaratışının, matematiksel düzenlemelerinin örneklerini görüyoruz. Bediüzzaman ayrıca buradaki hassas ölçüyü “Kamerin takdiri ve tedviri ve tedbir ve tenviri ve zemine ve güneşe karşı gayet dakik bir hesapla vaziyetleri o kadar hayretfezâ, o derece harikadır ki, onu öyle tanzim eden ve takdir eden bir Kadîr’e hiçbir şey ağır gelmez; onu öyle yapan herşeyi yapabilir” sözleriyle ifade etmiştir. Bu cümlede geçen ‘takdir,’ ‘tedvir,’ ‘tedbir’ ve ‘tenvir’ kelimeleri hepsi ayrı ayrı matematik kavramları ifade eden ve bu fiillere sahip olan Zâtın son derece ölçüyü, ahengi ve hesabı gözeten bir zat olduğunu ifade etmektedir…

Ay, yalnızca romantik gecelerin aktörü, şairlerin ilham kaynağı değil, yeryüzü yaşamının olmazsa olmaz dostu ve şartıdır da. Ay, Dünya’nın çevresinde çok sayıda kuvvetlerin birbirini dengelemesi ile dolanır. Dünya’nın, Güneş’in çekimleri kadar, diğer gezegenlerin çekimleri de burada etkili olmaktadır. Ay’ın hareket denklemindeki ölçü yüzlerce ayrı parametre arasından ayarlanmıştır. Dünya’daki hayat için ise binlerce gerekli parametrenin art arda gelmesi şarttır. Ay, bu parametrelerden sadece biridir. İşte Allah öyle bir sistem yaratmıştır ki, Dünya’da hayatın var olması için gerekli unsurlardan sadece biri olan Ay’ın, Dünya’daki hayatı sağlayacak şekilde varlığı ve yörüngesinde dolaşımı yüzlerce parametreye büyük bir matematiksel incelikle bağlıdır. Bunun sonucundaki oluşum ise yaşamamız için gerekli binlerce unsurdan sadece biridir.

 

Ay'ın yörüngeleri

''Ay'a gelince, onun için de menziller takdir ettik ki, kurumuş hurma dalının ince yay halini alıncaya kadar incelir.''  (Yasin Suresi, 39)

Ayet-i kerimede anılan menzillerden maksad, Ay’ın görünüş safhalarıdır. Bu menziller maddi olmayıp Ay’ın Yer çevresinde tuttuğu yörüngedir.
Allahu Teâlâ bu yörüngenin nasıl olduğunu bildirmek amacıyla Urcun’il Kadim gibi olduğunu buyurup bu menzillerin bir yörüngeden başka bir şey olmadığını göstermişdir. ‘Urcun,’ hurma salkımının, eğri olan dip tarafına denir. Bunun eskisi, yani önceki yıla ait salkım çöpü daha ince, daha eğri ve daha renkli olur. Bu benzetme, ilk ve son şeklini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda Ay’ın yörüngesinden geçerken dünya çevresinde bir ayda aldığı yolun şeklini de göstermiş oluyor. Ay’ın yolu, tam dairevi olmayıp, bir tarafı konkav bir eğrilik arz etmektedir.

Ay’ın yörüngesi diğer gezegenlerin uyduları gibi düzgün bir yörüngede ilerlemez. Ay, yörüngesinde seyrederken Dünya’nın bazen önüne, bazen arkasına geçer. Aynı zamanda Dünya’yla birlikte Güneş’in etrafında da döndüğünden, uzayda sürekli ‘S’ harfi benzeri bir yörünge çizer. Ay’ın uzaydaki bu yörüngesinin şekli, Kur’an’da “Hatta eski bir hurma dalı gibi incelir” ifadesiyle tarif edildiği gibi, kurumuş hurma ağacı dalının eğriliğine oldukça benzemektedir. Nitekim ayette geçen ‘urcun’ kelimesinin anlamı, kuruyup incelmiş, bükülmüş hurma dalıdır ve hurma ağacının meyveleri toplandıktan sonra, salkımdan geriye kalan kısmı ifade etmek için kullanılır. Ayrıca bu salkım dalının ‘eski’ ifadesiyle tasvir edilmesi de son derece hikmetlidir, çünkü hurma dalının eskisi daha ince ve daha eğridir. Bu benzetmeyle Ay’ın evrelerindeki ilk ve son şekliyle beraber, Ay’ın Dünya etrafında katetdiği yörüngenin şekline de işaret vardır. Ayetin matematiksel ölçülendirmeye dikkat çekmesi kadar, eğri ve eski hurma dalıyla yaptığı benzetme de mucizevî niteliktedir ve o dönemin bilgi seviyesiyle ne Ay’ın yörüngesindeki matematiksel inceliklerin, ne de Ay’ın Dünya’nın etrafında dolanırken çizdiği yörüngenin şeklinin bilinmesi mümkün değildir.

 

Ay'daki ilahi imza

Gökyüzü, yıldızlar, Güneş, Ay ve Dünya büyük ve geometrik ritmler ile bir kalp atışı gibi kâinata ve insana hayat sunulmaktadır. İncelediğimizde bu müthiş düzenin çok hassas matematiksel ilişkilerle kurulduğunu görürüz. Bunlar bazen bir kesirlik basitlik ile bazen uzun denklemler ile ifade edilir. İnsanlar bir yaratıcıya inansınlar veya inanmasınlar–farketmez–fakat gökyüzünde var olan bugün hâlâ tam manasıyla idrak bile edemediğimiz bu çok önemli yüksek matematiği kimse inkâr edemez. İşte bu matematiksel kesinlik, kutsal bir geometrik sistemi, ilahî bir matematiği gözlerimizin önüne serer ve bunu anlamamız için yalnızca yapmamız gereken şey, kafamızı kaldırıp gökyüzüne bakmaktır.

“O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?    
Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4)