TR EN

Dil Seçin

Ara

Sahi, Ne Ettik Ömrümüzü?

Ömrümüz, Yaradan’ın bize verdiği en değerli sermayedir. Ömür sermayemiz, yaşadığımız şu dünyadan ve onun içindekilerden daha kıymetlidir.

 

“Ben diyeyim: kış şarkısı; sen de: yaz türküsü.

Ne ettik ömrümüzü?”

Ziya Osman Saba “Ne Oldu?” isimli şiirinde soruyor.

Biz de bir soralım kendimize:

Sahi ne ettik ömrümüzü?

Bize ait olan bir şey kaybolduğunda, bizden de bir parça kopuyor âdeta.

Küçük ya da büyük fark etmez, kaybedilen ne olursa olsun, aramaktan vazgeçmiyoruz.

Bulamadığımızda, aklımız o şeye takılıp kalıyor, canımız sıkılıyor. İlle de bulmak derdindeyiz.

Kalemimiz, silgimiz, saatimiz, gözlüğümüz, çorabımız, kaybolan her ne ise, peşini kolay bırakmıyoruz.

“Bir tutam eşya… Amaaan, unut gitsin!” diyemiyoruz.

Kaybolan bir eşyamız için üzüldüğümüz kadar, ömrümüzden kayıp giden günler için de üzülüyor muyuz acaba?

Önemsiz bir eşyasının kayboluşundan bile üzüntü duyan insan, geçip giden bir yıl ya da bir ömür için de aynı şeyleri hissediyor mu acaba?

Yoksa bu sızıyı hissetmez mi olduk? Alıştık mı hayata?

Günlerin geçişine ard arda… Alıştık mı yoksa hayata?

Oysa… Geçen, günler değil, ömrümüzdür… Ömrümüz biricik sermayemizdir.

Ahh! Nelere üzülür insanoğlu kim bilir, nelere… Saymakla bitmez.

Beş paraya değmez şeylere kederlenir de, akıp giden ömrüne hiç üzülmez mi?

İnsan, yanmaz mı hiç ömrünün mum gibi eriyişine?

Oturup ağlamaz mı, ömrün eşiklerinde, günlerin geçip gidişine?

***

Ömür; yaşamak ya da tamamlamak zorunda olduğumuz bir zaman dilimi değildir.

Her şey gibi o da bir emanettir. Bilelim.

Gün gibi. Gece gibi. Ay gibi. Sene gibi. Her nimet gibi, ömür de bir emanettir.

“Oldu bitti, öldü gitti” değildir hayatımız. “Yaşadım bitti” hiç değildir.

Bu hayatı kendisine kimin verdiğini, göğsünü gere gere söylemektir.

Allah bensiz olur amma ben Allah’sız olamam.” diyebilmektir. Yaratanının adını yürekten söyleyebilmektir, tüm kâinata haykırabilmektir.

Hayatını, kendisine o hayatı verenin uğruna verebilmektir.

Bizi böyle güzel bir dünyaya kimin gönderdiğinin şuuruna varmaktır. Yaşadığının farkına varmaktır.

Bunun için verilmiştir ömür. Bunun için değerlidir.

Ömür kitabından yeni bir sayfa açmamızı bekler bizden doğan gün.

Hayata yeniden doğmamızı, yeniden başlamamızı bekler bizden her yeni gün.

Ömür dediğimiz nimet, işte bunun için kıymetlidir.

Hayatın gayesi, hayatın kendisi değil, ötesidir. Ebedî saadettir.

Hayatın amacı, hayatı ve ömrü, onu verenin yolunda kullanmaktır.

İnsan bunu kafa gözünün açılmasıyla değil, kalp gözünün açılmasıyla görebilir.

***

Gün bunun için doğar. Ay bunun için çıkar. Güneş bunun için başımızı okşar ışıklarıyla. Uyanalım diye… Hayat gözümüzü dört açalım diye. Ömrün o altın dakikalarının nabzını tutalım diye. Ömrün boşa geçmesine izin vermeyelim diye doğar her yeni gün.

Şefkatli bir ana gibi, döner durur çevremizde her şey.

Yaşadığımızın farkına varalım diye uyarır bizi. Ömrümüzü boş yere heba etmeyelim diye... Bize ait olmayan lüzumsuz işlerden elimizi çekelim, şöyle bir silkelenip kendimize gelelim diye…

Bunu yapabildiğimiz gün, bambaşka bir gün olacak. Hayat güneşimiz, belki o gün doğacak.

İşte o sabah her şey gibi, ömür de değişecek.

 

“Herhangi bir insan; bir sabah,

herhangi bir çiçek kadar şaşırtabildiğinde dünyayı,

her şey değişecek.''

                              - Gökhan Özcan

***

Ömrümüz kısa, emellerimiz uzun. Bunu da bilmeli insan.

Ömrümüz, Yaradan’ın bize verdiği en değerli sermayedir.

Ömür sermayemiz, yaşadığımız şu dünyadan ve onun içindekilerden daha kıymetlidir.

Elindeki ömür hazinesinden habersiz, sağda solda define arayanlara duyurulur.

Anlayana, bilene aşk olsun…

Huuuuu hu!

***

Ömür sermayemizle her şeyi alabiliriz amma, ömrün kendisini satın alamayız.

Bırakın onu, ne bir günü, ne bir saati, ne de bir ânı bile satın alamayız.

İşte, bunun için paha biçilmezdir ömür.

Acaba para verip almadığımız için, karşılığında bir şey ödemediğimiz için mi kolayca harcıyoruz ömrümüzü?!

Oysa ömür, har vurup harman savrulacak bir nimet değildir. O, bize verilen eşsiz bir sermayedir. Ama bizim değil, verenindir, emanettir.

Bunun için kurslar açsak, dersler yapsak, billboardlara yazsak, ikaz etsek insanları…

Ne yapsak azdır.

Orhan Veli’nin,

“Gemlik’e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma” dediği gibi…

Biz de bir yerlere yazmalı, hatırlatmalıyız insanlara akşama ya da sabaha varmadan ölebileceğimiz gerçeğini.

Mesela:

“Hazırlanınız; başka, dâimî bir memlekete gideceksiniz.” (Bediüzzaman)

 “Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur.” (Bediüzzaman)

***

Sağa sola baka baka, bir ömrü yaka paça tüketiyoruz işte…

Merak eden de yok: Ömrümüzden geriye ne kaldı diye… Yoksa bugün son günümüz mü diye…

Hayatı, Allah için yaşamamız gerektiğini hatırlatan dostların sayısı da azalıyor…

İş hayatında, elindeki sermayeyi hayırlı yere yatıranlar nasıl kazanıyorlarsa, ömür sermayesini de Allah yoluna sarf edenler, bir gün gelip kazanacaklardır inşallah.

Bu fâni ömür de bir gün gelir geçer amma, Allah yolunda sarf edilmişse, insana ebedî bir ömrü, sonsuz bir hayatı kazandırabilir.

Şu dünyada bu hayatı, onu verenin yoluna harcamaktan daha kârlı, daha hayırlı bir yatırım ne olabilir ki?

***

Her ömür, bir tohum, bir çekirdektir.

Her ömür, ebedî bir ömrün habercisidir.

Ağaç olacak, ebedî meyveler verecek kadar değerlidir.

Çevrenize bir bakın o nazar ile!

Neler göreceksiniz şu mevsimde…

Yapraklarından soyunmuş, meyvelerini vermiş, veda etmeye hazırlanan sayısız ağaçlar…  

Her biri görevlerini yapmış olmanın huzuru içindeler. Allah’ın kendilerine verdiği vazifeleri, hakkıyla yerine getirmenin ve başta biz insanlara en güzel meyvelerini sunmanın hazzı içindeler. Birazdan istirahate çekilecekler tâ ilkbahara kadar…

Ömrünü güzel yaşayanların her mevsimi güzeldir. Güzellerin sonbaharı da güzeldir.

Sonbahar dediğin ne ki? Sonbahar, sonsuz bir baharın habercisi ve müjdecisidir.

Ömür sermayesini en az bu ağaçlar kadar güzel değerlendirenlere, meyvedar kılanlara ve sonunda bu fanî hayata imanla veda edip, kabirde istirahate çekilenlere selâm olsun.

 

*********

Kısa bir ömürle, sonsuz bir hayat nasıl kazanılır?

İstatistikte bir kural var:

Ana kütle hakkında bir bilgiye sahip olabilmek için, örnek kütle üzerinde araştırma yapmanız gerekiyor. Bunun en güzel örneği seçimler. Ufukta seçim göründü diyelim.

Seçim sonuçlarının nasıl çıkacağını merak ederiz. Merak etmekle kalmaz, bazı tahminler de yaparız.

Türkiye’de yaşayan yaklaşık 75 milyon insanın siyasî tercihlerini öğrenebilmek için, 75 milyon insana tek tek soru sormanız çok zor ve masraflı olduğundan, (zaten o ‘araştırma’ değil, seçimin aslı olurdu)  bir örnek kütle üzerinde araştırma yapmak gerekir.

Allah da, “İnsana sonsuz bir ömür verseydi, (ana kütle) kulu nasıl yaşardı” sorusunun cevabını göstermek için, ona 60-70 -isterseniz 80-90 diyelim- senelik bir ömür (örnek kütle) veriyor. Bu ömürden hareketle kullarının Dünya’da sonsuz bir ömrü olması hâlinde nasıl yaşayacağını gösteriyor.

Sözün özü, insan sonsuz hayatını, niyetiyle ve kısa ömründeki yaptıklarıyla kazanıyor.

         - Serdar Yegül