TR EN

Dil Seçin

Ara

Sanatın Dili: Belagat

Bir çiçeğin açma vakti, güneşin doğuşu, mevsimlerin gelişi, insan bedeni.. kâinatta her şey olması gerektiği gibi ve olması gereken zamanda yaratılmaktadır. Yani kâinatta belagat vardır; ve belagatın olmayışı bizi rahatsız eder. Yaratıcının kâinat mektubunda bize yazdığı bu mesajlar, yersiz ve anlamsız konuşmalardan hareketlere kadar ne varsa hepsinden arınıp hayatımızda belagatı yakalamayı tavsiye ediyor olmalı.

Belâgatı eskiler muktezayı hale mutabık söz söylemek sanatı olarak tarif ederler. Bu veciz ifade bugünün dili ile açılırsa belagat, durumun gerektirdiği en iyi anlatım ve ifade metodunu kullanmak olarak anlaşılabilir.

Konuşma dilinden davranış diline, işaret ve sembollerden medya diline her türlü anlatım ve ifade biçimi belagatın alanına dâhil edilebilir. Yazısız bir karikatür, hüzünlü bir portre fotoğrafı, Edward Munch’un Çığlık tablosu veya tebessüm eden bir hercai menekşe bize belegat dili ile bir şeyler anlatır. Tiyatro, sinema gibi görsel sanatlar, şiir, roman gibi yazılı edebiyat, resim ve heykel gibi plastik sanatlar, müzik ve opera gibi ses sanatları, bale, dans ve pandomim gibi hareket sanatları belagatın günümüzde gelişmiş birer dalları olduğu gibi Tv, radyo, internet ve gazete gibi görsel ve yazılı medya da belagatin birer gelişmiş yansıması olarak görülebilir.

Yabancı dil öğrenmek, bilmek, konuşmak ve okumak gibi, çevremizde veya medya aracılığı ile bize ulaşan yazılı veya görsel her türlü mesajı anlamaya çalışırız. Sanat veya belagat dili ile bakıldığında tabiattaki güzelliklerin de bize anlattıkları mesajları anlamaya çalışmamız gerekir. Her mevsim yeni bir tablo olarak gözlerimiz önünde sergilenen yeryüzü, belagatli çiçekleri, meyveleri ve rengârenk canlıları ile bizlere hikmet ve cemal sahibi bir Sanatkârın güzellik ve sevgi mesajlarını aktarırlar.

Cıvıl cıvıl öten kuşlar gibi sayısız canlıların, gök gürültüsü ve deniz dalgaları gibi haşmetli sadaların, meydana getirdikleri İlahi orkestranın resitalleri, işiten şuurlu dinleyicilerini mest etmektedir. Günlük koşuşturmaların, basit alışverişlerin ve gelip geçen fani işlerin telaşı içerisinde boğulan ve sıkılan insan, bir tatil sabahı güneşin doğuşunu izlediği deniz kenarında ya da yüksek bir dağın buz gibi sular kaynayan pınarında, ormanların koyu yeşil karanlıklarında, yıldızların tebessüm eden göz kırpmalarında olağanüstü bir üç boyutlu sinema karşısında ruhuna yansıyan huzuru hep kainatın belagatli sanatından almaktadır.

Hayvanlardan farklı olarak çok gelişmiş sensorlar ve alıcılar olarak tanımlanabilecek duyular ve duygular ile donatılan insan, bütün evren ile alakalı bir varlık olarak yaratılmıştır. Diğer insanlarla olduğu kadar diğer varlıklarla da ilişki içerisindedir. Hatta Hz. Süleyman’ın hayvanlarla konuşma mucizesinin işareti ile, insanlar hayvanların dillerini öğrenebilir ve onlardan daha çok faydalanabilirler. Belagatın bir uç noktası olan hayvanlarla iletişim henüz modern teknolojinin ulaşamadığı bir nihai hedeftir.

Hatta bitkilerin, ağaçların, çiçeklerin ve meyvelerin insanların söz ve hareketlerinden etkilendikleri eskiden beri bilinen bir gerçektir. Evinin penceresinde suladığı bir Cezayir Menekşesi ile konuşan nur yüzlü bir babaannenin şefkatli sesi ile o çiçek bir çocuk gibi şımararak daha canlı tebessüm etmektedir. Bilim adamlarının, suyun donarken aldığı kristal şekillerin, insanların sözlerinden etkilenmeleri üzerine yaptıkları deneyler cansızların dahi insanların duygusal mesajlarından etkilendiklerini ve bir nevi iletişim içerisinde olduğunu göstermektedir. Kızgın ve sinirli sözlerden karmaşık kristal yapısı ortaya çıkarken, sempatik ve yumuşak ses tonlarından düzenli ve ahenkli kristal yapı ortaya çıkmaktadır.

İnsanın duygu ve düşüncelerinin ifade edilmesi, kendisi dışındaki varlıkların kendisine yönelik iletişim mesajlarını alması da belagat olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan yola çıkarak etrafımıza başka bir gözle bakmak, işittiğimiz her melodide yeni bir tını duymak ve dokunduğumuz her şeyde ayrı bir doku hissetmek duyu ve duygularımızdan maksimum faydalanmamızın sonucu olarak gelişecektir. İnsanın kendisi ve çevresi ile olan alışverişi belagat ile duyarlı yeni bir insan modeli meydana getirecektir.

Sabah kalktığı andan itibaren teneffüs ettiği havadan, içtiği sudan, kendisine tebessüm eden güneşten pozitif bir enerji alan insan, artık ayağının altında çiğnediği toprağa yeni bir varlık olarak bakacaktır. Bu dünyayı paylaştığımız binlerle çeşit bitki ve hayvanların dostluk mesajlarını almak ve önümüze serilen güzellik sofrasına teşekkür etmek en büyük insani değer olacaktır.