TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Kedinin Son İsteği

Bir Kedinin Son İsteği

Kalbe Dokunan Öyküler

 

ANABELLA, adındaki genç bir kadın, bir sabah kapısının önünde zayıf bir kedi miyavlaması işitti. Kapıyı açıp baktığında, çelimsiz, oldukça pis ve gözleri çipilleşmiş bir sokak kedisi ile karşılaştı. Doğrusu bu hayvan, kimsenin evine almak istemeyeceği kadar kötü durumdaydı.

Anabella da onu evine almayı düşünmedi elbette. Ama, “Bunun karnı aç olmalı” diyerek, bir tas ılık sütü o sefil kediciğin önüne bırakmadan da edemedi.

Kedicik süte dönüp bakmadı bile. O hasta gözlerini Anabella’nın gözlerine dikmiş bakıyor ve sanki “Peşimden gelmelisin” diyordu.

Anabella bir an kapıyı kapatıp mutfağına geri dönmeyi düşündüyse de, içinden gelen bir ses, ona kedinin peşinden gitmesi gerektiğini söyledi.

Kedi verandanın merdivenlerinden sendeleye sendeleye inerken, Anabella da onun peşine takıldı.

“Ben ne halt ediyorum? Bu hastalıklı hayvanın, beni nereye götüreceğini umuyorum” diyor ama geri de dönemiyordu.

Bir süre yürüdükten sonra, yakınlardaki eski bir un deposunun yarıya kadar açık kapısından içeriye girdiler. Kedi, kıyıda köşede kalmış çuval yığınlarının arasından geçti, Anabella da onu tedirgin bir şekilde takip etti...

Gide gide henüz gözleri bile açılmamış dört minik kedi yavrusunun başında durdular.

Anabella kedilerin yavrularını yabancılardan nasıl koruduklarını iyi biliyordu. Bu yüzden kedinin onu neden yavrularının yanına kadar götürmüş olabileceğine hiç akıl erdirememişti.

Sıska kedi, bir Anabella’nın yüzüne bakıyor, bir de yavrularına bakıyordu.

Anabella orada daha fazla durmak istemedi. Hızlıca geri dönüp evine gitti. Ama bütün gün o kediyi ve minik yavrularını düşündü. Gece uzun bir süre gözüne uyku girmedi. Zar zor uyuduğunda ise rüyasında yine o kediyi ve yavrularını gördü.

Sabah olur olmaz yanına bir miktar süt ve ekmek alarak doğruca eski un deposunun yoluna düştü.

Yarıya kadar açık kapıdan girdi, eski un çuvalı yığınlarının arasından geçti ve dört minik yavrunun bulunduğu yuvaya vardığında, yavruların annelerinin memelerinden boşu boşuna süt emmek için çabalayıp durduklarını gördü. Çünkü o sıska ve çipil gözlü kedi ölmüş, zayıf bedeni çoktan buz gibi soğumuştu.

Anabella bu manzara karşısında gözlerinden boşalan sel gibi yaşlara engel olmak gibi boşu boşuna bir çabaya hiç yeltenmedi.

Ağladı, ağladı, ağladı…

Kapısına gelip, kendisini yuvasına, yavrularının yanına kadar götüren kediciğin ondan ne istediğini anlamıştı.

Paltosunu sırtından çıkarıp, yavruları sarıp sarmaladı. Paltonun kalın tüyleri arasında soğuktan titreyen minik bedenleri ısınmaya başlayan dört öksüz yavru, hayatları boyunca mutlu olacakları yeni yuvalarına doğru yola çıktıklarında, geride Allah’ın sonsuz merhametinin minnacık bir parçasını hayatı boyunca kalbinde taşıyan anne kedinin soğuk bedeni kaldı...

Dört yavru kediyi sımsıkı saracak o sonsuz merhametin minnacık pırıltısı, Anabella’nın kalbinde parlamaktaydı artık...