Sultan Fatih’in, Akşemseddin hazretlerinin 1 Haziran 1453 tarihindeki hutbesiyle ilk defa cuma namazı kıldığı Ayasofya Câmii, fethin sembolü, Fatih’in ise fetih ganimetiydi. Sultan Fatih, Bizans hazinelerinden kendi payına düşen yüklü miktarda serveti almak yerine, sadece Ayasofya’ya talip olmuştu. Ayasofya’nın tapusu, Fatih’in üzerine idi ve 481 yıl boyunca da öyle kaldı.
Ayasofya 1931’de kapatıldı. Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 27 Ağustos 1934’te müzeye dönüştürüldü.
Ayasofya Câmii Mustafa Kemal’in “Ayasofya’yı müze yapıp ilim âlemine [daha doğrusu Hristiyan batı âlemine] hediye ediyoruz” beyanıyla ibadete kapatıldı. Ve içindeki İslâm eserlerinin kaldırılması emredildi. Müze yapıldığı söylenen bir mekândan, İslam eserlerinin kaldırılması aslında gerçek niyetin ‘müze’ yapmak olmadığını da düşündürmektedir.
Ve tarih 10 Temmuz 2020…
Danıştay kararıyla, Ayasofya Camii ile ilgili 1934 yılı Bakanlar Kurulu kararı iptal edildi ve Cumhurbaşkanlığı kararı ile de Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi.
Tarihi bir yanlışın son bulmasını ve hakkın yerine gelmesini ifade eden bu gelişmeler tüm Müslümanları sevindirdi.
Ayasofya ne demek?
Ayasofya ilk inşa edildiğinde, Büyük Kilise (Megale Ekklesia) denilmişti. Ancak V. yüzyıldan itibaren Sophia olarak anılmaya başlanmıştı. 1453’teki fetihten sonra adı, günümüzde de kullanıldığı hali olan “Ayasofya” olarak değiştirildi.
Yapının adıyla ilgili görüşlerden, ‘Sophia’ adında bir azizeye adandığı fikri yanlıştır. Kilise, Theia Sophia yani, Hıristiyan üçlemesinin ikinci ögesi olan Kutsal Hikmet’e adanmıştı. Daha sonra adını aldığı Ayasofya kelimesi, Aya (kutsal, azize) ve Sophos (bilgelik) kelimelerinden oluşarak kutsal/ilahi bilgelik anlamına gelmektedir.
Sütun ve mermerler antik kentlerden alındı
İustinianus, binanın yeniden inşası için imparatorluğun her yerinden malzemeler toplattı. Mısır’da Heliopolis’ten sekiz büyük kırmızı porfir sütun, Batı Anadolu Ephesos’ta Artemis Tapınağı’ndan, Kyzikos ve Suriye’de Balebek’ten sütunlar getirildi. Ayrıca yine farklı bölgelerden farklı cins ve renklerdeki mermerler getirilip kullanıldı.
Ayasofya’nın Kubbesi
Ayasofya’nın mimarisindeki en dikkat çekici yenilik, ölçülerinin bir kilise için alışılmamış büyüklükte oluşu, orta mekâna hâkim olan kubbenin büyüklüğü ve yüksekliğiydi. Ana mekânı örten kubbenin zeminden yüksekliği 55.60 metre, çapı ise kuzey güney doğrultusunda 31,87 metre, doğu batı doğrultusunda ise 30.86 metre. Bina inşa edilirken, yapımında mermer, taş ve tuğla kullanılmıştır. Kubbenin depremlerde yıkılmaması için Rodos toprağından üretilen hafif ve sağlam tuğlalar kullanılmıştır.
Ayasofya’nın Minareleri
İstanbul’un fethinin ardından Ayasofya camiiye çevrildikten sonra, Sultan Fatih tarafından yarım kubbelerden birinin üzerine bir ahşap minare yaptırıldı. Ancak bu minare günümüze ulaşmadı.
Ayasofya Camii’nin minareleri farklı zamanlarda yapılmıştır. Güneydoğu’da bulunan minare, Fatih Sultan Mehmet veya II. Bayezid dönemine aittir. Bab-ı Hümayun tarafındaki minarenin, Edirne Selimiye Camii minareleriyle olan benzerliğinden dolayı II. Selim döneminde, Mimar Sinan tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. Güneybatı ve Kuzeybatı yönündeki eş minareler ise yine Mimar Sinan tarafından Sultan III. Murad döneminde yapıldı. Minarelere sonradan 15.-16. ve 19. yüzyıllarda yapılan onarımlarda farklı süslemeler eklendi.
Etrafındaki Payandalar
Ayasofya’nın kubbesinin ağırlığı sebebiyle duvarlarında dışa açılmalar meydana geldi. Doğu Roma İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti Dönemi’nde sağlamlaştırma girişimleri oldu. Ve yapının dışından payandalar yapılarak kubbenin baskısıyla duvarların yıkılması önlenmeye çalışıldı.
Mimar Sinan, kubbeyi taşıyan payeler ve yan duvarlar arasındaki boşluklara kemer ekleyerek ve ağır dayanak duvarları yaparak problemi giderdi. Doğu Roma döneminde yapılmış destek duvarları ise yeniden örülmüş ve taş muhafazalar içerisine alınmıştı. Yani özetle, Doğu’da 7, Güney’de 4, Kuzey’de 4, Batı’da 5 ve ağırlık kulelerinde 4 olmak üzere toplam 24 adet payandadan bir kısmı Doğu Roma Dönemi’nde bir kısmı ise Osmanlı Dönemi’nde yapılmıştır.
İçindeki Mermer Küpler
Bu iki küp Helenistik Dönem’e aittir ve yekpare mermerden yapılmışlardır. Pergamon antik kentinde bulunan bu küpler, Sultan III. Murad döneminde Ayasofya’ya getirildi. Küplerin alt kısımlarında musluklar vardır ve 1250 litre sıvı alabilmektedirler. O zamanlar kandillerde ve bayram namazlarında cemaate şerbet dağıtılıyordu.
Ayasofya’nın Minberi
Minber, cemaate hutbe okunan yerdir. Sultan III. Murad döneminde yapılan Ayasofya’daki bu minber o dönemin mermer işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir.
Hünkâr Mahfili
Sultan III. Ahmed Han, Ayasofya’yı baştan aşağı restore ettirdiği 1728 yılında Hünkar Mahfili’ni yaptırdı. Bu mahfil, Sultan Abdülmecid tarafından 1847’de yenisi ile değiştirildi. Hünkâr Mahfili beş sütun üzerine, altıgen planlı, altın yaldızlı ahşap kafes ve yine sütunlar üzerine oturan koridordan oluşuyor. Alt kısım mermer ajurlu korkuluk levhadan yapılmış.
Ayasofya’nın Mihrabı
İmamın namaz kıldırdığı yer olan mihrap, ana mekânın kıbleye bakan güney doğusunda yer alır. Farklı zamanlarda onarım ve eklemeler yaptırıldı. 19. yüzyılda yenilenen mihrap, bir şemse ve yıldız motiflerinin yer aldığı çokgen planlı niş ve yarım kubbeli bir kavsaraya sahip. Mihrapta çokça altın yıldız kullanılmış ve gösterişli bir tepelik yapılmış. Mihrabın iki yanındaki şamdanlar, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde (1520-1566) yapılan Macaristan seferinde, Budin Fethi sonrasında Macar Kralı I. Matyas’ın saray kilisesinden getirilmiştir.
Mihrap Çevresindeki Çiniler
Ayasofya’nın mihrabının sağında ve solunda bulunan dehlizlerin içinde çini panolar yer alır. Sol kısımda, 16. yüzyıl İznik çinilerinden oluşan, Eski Hünkar Mahfili’ne ait bitki motifli çini pano yer alır. Sağ kısımdaki panoda ise sekiz parçadan oluşan Kabe tasviri ile Peygamberimiz Hz. Muhammed’in türbesini gösteren tasvir vardır.
Mihrap Kısmındaki Hat Levhaları
Mihrabın sağ yanında Osmanlı Sultanlarına ait hat levhaları vardır. Üstten alta doğru; 1. hat levhası, Sultan II. Mahmud (1808-1839); 2. hat levhası, Sultan II. Mahmud (1808-1839); 3. hat levhası, Sultan III. Ahmed (1703-1730); 4. hat levhası, Sultan II. Mustafa (1695-1703); 5. hat levhası, Sultan II. Mustafa (1695-1703) tarafından yazdırılmıştır. Sol yanda ise, Mehmed Yesari ve Şeyhülislam Veliyüddin Efendi’ye ait hat levhaları yer alır.
Ayasofya’nın Şadırvanı
Ayasofya’daki şadırvan Sultan I. Mahmut tarafından yaptırıldı. Yapının uzun süre kullanılmayan batı girişinin olduğu bölgeye yaptırılan Sıbyan Mektebi ile kapı arasındaki alana inşa edilmiştir.
Bu şadırvanın, başlıkları mukarnaslı sekiz sütuna dayanan, geniş açıklıklı sekiz sivri kemerli bir revakı vardır. Yapının ortasında 16 bölümlü mermer su havuzu, bunun ortasında ise mermerden bir şadırvan göbeği vardır. Ahşap saçağın ortasında küçük bir kubbe yükselir. Şadırvanın genel mimarisi klasik Türk üslubu geleneklerine bağlıdır. Süslemelerde Türk sanat üslubunda motiflerin yanı sıra, barok üsluba uygun motifler de yapılmıştır.
Ayasofya Kütüphanesi
Sultan I. Mahmud Kütüphanesi’dir fakat Ayasofya Kütüphanesi de denilir. İsminden anlaşıldığı üzere, Sultan I. Mahmud tarafından kuruldu ve açılışı 21 Nisan 1740’ta yapıldı. Tarihçi Subhi Mehmet, kütüphane kurulduğunda 4000 eserden oluşan bir koleksiyonu olduğunu ifade eder. Bu koleksiyonun bir bölümü Hazine-i Amire’den gelen, diğer bölümü ise sadrazam, şeyhülislam, Darüssaade ağasının ve diğer devlet insanlarının I. Mahmud’a hediye ettiği kitaplardan oluşmaktaydı. Buradaki kitapların kataloğunda, I. Mahmud’un kütüphaneyi kurmasına ilişkin bir giriş, Haremeyn müfettişinin, Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin tasdik mühürleri yer almaktadır.
Sultan Abdülmecid’in Tuğrası
Büyük kapının, sağ tarafında duvarda yuvarlak bir plaka üzerine mozaikle işlenmiş mozaik tuğradır. Sultan Abdülmecid’e (1839-1861) aittir. 19. yüzyıl Bu tuğra, Türk Sanatı’nda mozaik taneleri ile yapılan tek padişah tuğrası olması açısından önemlidir.
Sultan Abdülmecid zamanında, Ayasofya’nın onarımı ile görevlendirilen mimar Fossati, onarım sırasında dökülen mozaik tanelerini sultanın tuğrası için kullanmak istedi. Ve İtalyan mozaik sanatçısı Lanzoni’yi görevlendirdi. Lanzoni, yuvarlak plak üzerine, altın tanelerinden kaplanmış bir zemin içine mozaik taneleri ile Abdülmecid’in tuğrasını işledi. Bu çalışma yapıldığı dönemde bir yere yerleştirilmedi ve unutuldu. Uzun yıllar sonra Topkapı Sarayı Müzesinin deposunda bulundu. Daha sonra bu tuğra, Ayasofya’da ana mekana açılan ana girişin yan duvarına yerleştirildi.
Ayasofya Camiin’deki Büyük Hat Levhaları
Bu levhalar, Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde, Hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından 1847-1849 yılları arasında yapıldı. Levhalar kenevirden yapılmış yeşil zemin üzerine, altın yaldız ile yazılmıştı. “Allah (cc), Hz. Muhammed (asm), Dört Halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” isimlerinin yazılı olduğu sekiz adet levhanın en önemli özelliklerinden biri de, İslam Dünyası’nın en büyük hat levhaları olmalarıdır. Bu dev levhaların çapı 7.5 metre, harf kalınlığı ise 35 cm’dir.
Müzeye çevrilmesinin ardından bu levhalar da diğer İslam eserleri gibi Ayasofya’dan çıkarılmak istenmiş, fakat büyüklükleri sebebiyle hiçbir yerden çıkarılması mümkün olmamıştı. Bu da Hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin bir kerameti olarak levhalar cami içinde kalmıştır. 14 yıl kadar yerde kalan bu levhalar, daha sonra, tarihimize ve kültürümüze aşık değerli bir mimar-mühendis Ekrem Hakkı Ayverdi (1899-1984) tarafından yerlerine konulmuştur.
Kaynaklar:
1. Akgündüz, A., Öztürk, S. Ve Baş, Y. (2005). Üç Devirde Bir Mabed Ayasofya. Osmanlı Araştırmaları Vakfı
2. Ayasofya-i Kebir Camii-İstanbul (t.y.). Türkiye Kültür Portalı. Erişim adresi https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/istanbul/gezilecekyer/ayasofya-muzesi
3. Ayasofya Levhaları (t.y.). Klasik Türk Sanatları Vakfı, Erişim adresi http://www.ktsv.com.tr/29-ayasoyfa-levhalari
4. Eyice, S. Ayasofya. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Test Yayını. Erişim adresi https://islamansiklopedisi.org.tr/ayasofya
5. https://arkeofili.com/ayasofya-hakkinda-bilmeniz-gereken-30-bilgi/
6. Güler, T. (2015). Şehsüvar-ı Cihangir Fatihname. İstanbul: Ötüken Neşriyat