TR EN

Dil Seçin

Ara

Ateşin Çağrısı

Ateşin Çağrısı

Gece, İstanbul’un Anadolu yakasından Avrupa yakasına baktığınızda yüzlerce binanın, gökdelenlerin, eğlence merkezlerinin ışıklarını görürsünüz. Rengârenk neon ışıkları, laserler, boğazı, gökyüzünü ve hatta Anadolu kıyısını bile aydınlatır.

Gençliğin rûhunu, 

işlemeyen bir tarla gibi kendi hâline bırakırsanız,

orada ısırganlar, dikenler yetişir, biter. 

- Snellman

 

Gece, İstanbul’un Anadolu yakasından Avrupa yakasına baktığınızda yüzlerce binanın, gökdelenlerin, eğlence merkezlerinin ışıklarını görürsünüz.  Rengârenk neon ışıkları, laserler, boğazı, gökyüzünü ve hatta Anadolu kıyısını bile aydınlatır.

Karşı tarafın gözleri kamaştıran görüntüsünü izliyorum. Birçok gencin orada olma hevesiyle imrenerek baktığı o ışıklar, Bediüzzaman’ın sözlerini hatırıma getiriyor: “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imânımı kurtarmaya koşuyorum.”

Şimdi karşı taraf yangın yeri gibi görünüyor gözüme. Özellikle gençleri Allah’tan uzaklaştıran, dünyaya yönlendiren, dünyanın süslerine âdeta madde bağımlısı gibi bağlayan her ne varsa içine alan, gençleri yutan alev alev bir yangın yeri.

Bediüzzaman’ın Eskişehir Hapishanesi penceresinden izlediği liseli kızların elli yıl sonraki durumlarını görerek hüzünlenmesini düşünüyorum. Kaç anne baba çocuğunun bırakın elliyi, bir on yıl sonrası için endişe ediyor? Çoğu insan yaşadığı gibi inanıyor, boş veriyor, önemsemiyor, “nasılsa ileride her şey yoluna girer” diyor. Rahmanî bir merhamet göstererek çocuklarının ahiretini değil, şeytanî bir merhametle dünya hayatını düşünüyor. Ahireti yerine çocuğunun dünyasını güzelleştirerek ideal anne baba olduğunu zannediyor.

Her anne baba çocuğunun elbette iyiliğini ister. Ama, “Ben senin iyiliğini düşünüyorum”un içi, “Ben senin ahiretini düşünüyorum” ile dolabilmeli…

Bir arkadaşımdan işittiğim sözler beni çok hayrete düşürmüştü bir zamanlar. Yurt dışında yaşayan oğluna dair bir haber aldığını anlatmıştı bayan. Kendisi, evlenecek bir genç kız bulmuş olduğu haberini beklerken, oğlunun namaza başladığı haberiyle sevincinin yarım kaldığını söylemişti. Çok şaşırmıştım, bir Müslüman için özellikle nasıl bir gaflet haliydi bu?

Çocuklarına hayatın amacının yalnızca yemek, içmek, eğlenmek, iş sahibi olmak, evlenmek ve aile kurmak olduğunu telkin eden anne babaların çocuklarının, küreselleşen dünyanın top gibi nereye vursan oraya yuvarlanan gençleri olmaları, şaşılacak bir durum olmasa gerek.

Gençlik hızla akan nehir gibi. Yaşlılıkta sular duruluyor, yeniden hızlanmasına ise imkân yok. Bahar gibi gençlik; ardından kış geliyor ama bahara yeniden kavuşmaya imkân yok. Baharın tazeliğinin, verdiği enerjinin, coşkunun sahte ilahlar peşinde, tüketim çılgınlığı içinde boşa heba edilmesi ne büyük israf. İnanç mutluluğun anahtarı iken gençlerin o anahtarı asla bulamayacakları yerlerde araması ne büyük yanılgı.

Düşünüyorum, karşı yakanın görüntüsüyle ne kadar da örtüşüyor bir dönemin şu çok bilinen reklam sloganı: “Ateş seni çağırıyor!” O ateş gençleri her dönem çağırıyor. Gençliği ateşe değil, iyiye çağırmalı. Böylece tüm insanlığı iyiye çağırmış olursunuz. O zaman o ateş soğuk ve esenlik olacak, Hz. İbrahim’i (as) nasıl yakamadı ise iyiliğe yönelen gençleri de yakamayacaktır.