TR EN

Dil Seçin

Ara

Dinimi Öğreniyorum (7-9 Yaş) / Tek Kanatlı Kuş

Dinimi Öğreniyorum (7-9 Yaş) / Tek Kanatlı Kuş

Geçen hafta Sosyal Bilgiler yazılısı vardı. Ne yalan söyleyeyim? Derse çalışamamıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Birden aklıma geldi. Babam söylemişti.

 

GEÇEN HAFTA Sosyal Bilgiler yazılısı vardı. Ne yalan söyleyeyim? Derse çalışamamıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Birden aklıma geldi. Babam söylemişti.

“Dua et, oğlum” demişti. “Her dua kabul edilir. Her duaya cevap verilir.”

Ben de uzun uzun dua etmiştim.

“Allah’ım, 5 alayım, 5 alayım…”

O sırada bir çocuğun komik öyküsü gelmişti aklıma. Yazılıda Malazgirt savaşıyla İstanbul’un fethini karıştırmış. İstanbul’un 1071’de fethedildiğini yazmış. Yazılıdan çıkışta oturmuş, “Allah’ım, n’olur İstanbul 1071’de fethedilsin, n’olur 1071’de fethedilsin” diye dua ediyormuş. Bu çocuk dua yoluyla tarihin akışını değiştirmek istiyormuş.

O çocukla benzer yanımız yok tabii. Bir kere ben yazılıdan sonra değil, önce dua etmiştim. Hem de yürekten istemiştim. 5 almayı o kadar çok istiyordum ki…

Ama olmadı. 5’ten vazgeçtim, 4 bile alamadım. “3 almışsındır o zaman” dedim ama ne gezer! Keşke 3 alabilseydim.

Canım, alıştıra alıştıra söylüyoruz işte.

Üzüldüm tabii. Kim üzülmez?

Eve geldim.

Anneme söyledim.

“Dua etmiş miydin?” dedi annem. “Biliyorsun, duasız olmaz.”

“Etmiştim anne, hem de çok. Artık 5’ten aşağı almam diyordum.”

“Eee?”

“Dualarım kabul olmadı galiba. Dua ettim, 2 aldım. Dua etmesem kaç alırdım ki!”

Annem:

“Başka bir eksiğin olmasın sakın?”

“Ne olabilir ki?”

Babam okuduğu kitaptan başını kaldırdı.

“Dua kuş gibidir, oğlum,” dedi. “İki kanadı vardır. Biz ellerimizi kaldırır, isteklerimizi sözle havaya uçururuz. Bu gereklidir ama yetmez. Tek kanatlı kuş uçar mı hiç?”

Şaşırdım.

“Nasıl olacak ki, baba? Allah’ım ver, diyorum işte. Allah ‘isteyin, vereyim’ dememiş mi?”

Babam, gülümsüyor:

“Evet, oğlum,” diyor. “İsteyin, vereyim” demiş. “Ama biz nasıl istiyoruz o önemli. İstemenin de yolu yordamı var. ‘Ver! Ver!’ demek yetmiyor demek ki?”

“Ya nasıl!..”

“Ver, demek duanın sadece söz tarafı. Yani iki kanattan biri.”

“Hayret! Duanın da kanatları olduğunu bilmiyordum. Kuş mu bu? Peki ikinci kanadı ne?”

Babam diyor ki:

“Duanın ikinci kanadı, isteğimize ulaşmak için çalışmak, çaba göstermek.”

“Nasıl yani? Ben şimdi ders çalışmakla dua mı etmiş oluyorum?”

“Elbette. Senin ders çalışman da dua, benim direksiyon çevirmem de. Oturup ‘Allah’ım, bu araba Erzurum’a gitsin’ desem, gider mi?”

“Gitmez tabi.”

“Öyleyse?”

“Hem dilimizle, hem de halimizle dua edeceğiz. Yani…”

“Evet, baba…”

“Demek ki, dua yalnız sözle istemek değil. Çalışmayla birleşirse gerçek dua oluyor.”

“Hiç böyle bilmiyordum babacığım. O zaman okula giderken yürümek de dua.”

“Hedefin okula gitmekse, elbette. Şimdi bir çiftçi düşünelim istersen. Çiftçi oturmuş evinde dua ediyor. ‘Allah’ım bize bol yağmur ver, bol ürün ver… Fakat tarlaya gitmemiş, tohum ekmemiş. Oturmuş uzun uzun dua ediyor. Ne olur sence?”

“Olur mu baba? Tohum ekmeden, tarla sürmeden ürün beklenir mi?”

“Peki bu çiftçi sence ne yapıyor?”

“Tek kanatlı bir kuşu uçurmaya çalışıyor baba.”

“Aferin, oğlum.”

Anladım galiba. Ben şimdi okulun futbol takımındayım ya! Antrenmanlara katılmasam, şut çalışması, penaltı atışı falan yapmasam, ama oturup kalkıp ‘Allah’ım, gol atayım’ desem... Olmaz yani!

Babama anlatıyorum. O da bir başka örnek veriyor:

“Diyelim ki bir bilgisayar programcısı var. Oturmuş, ‘Allah’ım, şimdiye kadar hiç yapılmamış bir bilgisayar programı yapayım’ diye dua ediyor. Bilgisayarın açma düğmesine bile dokunmadan. Olur mu?”

“Olmaz.”

“Öyleyse anlaştık. Demek ki ne yapmamız gerekiyor?”

“İki duayı birleştirmemiz gerekiyor. Sözle dua, hareketle dua.”

“Bir şey daha: Sözle yapılan duaya ‘kavlî dua’, hareketle yapılana ‘fiilî dua’ diyoruz.”

“Kolaymış. Kavli dua, fiili dua. Biri sözle, diğeri hareketle.”

Yemeğe oturacağız. Tam o sırada kardeşimin kulak tırmalayan çığlığı dolduruyor evi. Kardeşim henüz altı aylık. Olur olmaz vakitlerde bağırmasıyla ünlüdür. Sesini duyar duymaz annem koşturuyor. Babam yetişiyor arkasından. Meğer acıkmış kerata. “Bana süt ver!” diye bağırıyormuş.

Dönüp geliyorlar.

“Baba,” diyorum, “kardeşimin duası da ‘ıngaa ıngaa’ diye bağırmak herhalde. Ama onun duası hiç geri çevrilmiyor. Anında kabul ediliyor.”

“Doğru,” diyor, babam. “O henüz bebek. Çok güçsüz ama duasının gücüyle hepimizi peşinden koşturuyor. Sen de öyleydin ya bir zamanlar.”

Akşam yemeğinden sonra izin alıp odama çekiliyorum. Yarın Fen ve Teknoloji Bilgisi yazılısı var.

“Nereye?” diyor annem.

“Fiili dua etmeye anne.”

“Kavli duayı unutma!” diyor babam.

“Olur, ama önce fiili dua.”