TR EN

Dil Seçin

Ara

Nasırlı Eller

Nasırlı Eller

Saadet Asrından

 

HİCRET’İN üzerinden tam dokuz sene geçmişti. Peygamber Efendimiz (asm), sahabeleriyle birlikte çıktığı Tebük Seferi’nden, Medine’ye geri dönmekteydi.

Medine’li Müslümanlar, Hz. Peygamber’i (asm) ve İslam ordusunu karşılamak için, şehrin dışına kadar çıkmış bekliyorlardı. Bir bayram havası vardı.

Herkes sevinç içindeydi. İslam ordusunu karşılamak için gelenlerin içinde, güzide sahabe Muaz bin Cebel de bulunuyordu.

Muaz, bir mazeretinden dolayı sefere katılamamıştı. Peygamber Efendimiz (asm) ile birlikte sefere katılamamış olmak, onu çok üzmüş, çok hüzünlendirmişti.

Peygamberimiz (asm), kendisini karşılamaya gelen Medinelilerle tek tek el sıkıştı, tebriklerini kabul etti ve onlarla kucaklaştı.

Resulullah (asm), Muaz’ın da ellerini, mübarek elleri arasına alıp sıktı. Ancak Muaz’ın elleri herkesinkinden farklıydı. Sertti, nasırlıydı, bir toprak parçası gibi pütürlü ve çatlak çatlaktı. Bu durum Peygamber Aleyhisselam’ın dikkatini çekti ve sordu: “Ya Muaz, ellerinin bu sertliği nedendir?”

Muaz, nasırlı elleriyle, Peygamber Aleyhisselamın mübarek avuçlarını incittiğini düşünerek üzüldü ve özür dilercesine cevap verdi:

“Ey Allah’ın Resulü (asm), ben çoluk çocuğumun rızkını kazanmak için çalışıyorum. Ellerimden, kazma, kürek, çekiç hiç eksik olmuyor. Bu sebepten ellerimin yumuşaklığı gitti. Nasırlandı ve böyle çatladı.”

Bu cevap üzerine, Peygamber Efendimiz (asm), Muaz’ı alnından öperek şöyle buyurdu:

“Bu ellere ateş temas etmez! Ahirette, Cehennem ateşi dokunmaz!”

Böylece, Resulullah (asm), Muaz’ın şahsında, Muhammed ümmeti içinde, ailesinin geçimini helal yollardan temin etmek üzere çalışıp çabalayan, alın teri döken herkese verilebilecek müjdelerin en büyüğünü vermiş oldu. 

 

(Selim Gündüzalp’in hazırladığı Bir Gül Demeti adlı eserden alınmıştır.)