1993 yılında çekilen “The Crow-Karga” filminde son derece trajik bir kaza yaşandı. Ünlü uzak doğu dövüş sanatçısı ve sinema oyuncusu Bruce Lee’nin oğlu Brandon Lee başrolünü oynadığı filmin çekimleri esnasında bir kaza kurşunuyla öldü. (Enteresandır babası da trajik bir şekilde film setinde ölmüştü!) Bu üzücü durum sonucunda yönetmen Alex Proyas çekimleri bitirme kararı almıştı. Ancak anne Linda Lee’nin paragöz oluşu (Film tamamlanmazsa çok büyük tazminat ödeyeceklerine dair sözleşmeleri vardı zira) yönetmeni başka çözüm bulmaya yöneltti. Filmin neredeyse yarısını başrol oyuncusu olmadan, animasyon ile tamamladılar, ancak izleyici bunu hiçbir zaman fark etmeyecekti. Hatta ölen oyuncunun annesi bile!
Tarih 2001 yılını gösterdiğinde Japon yönetmen Hironobu Sakaguchi çok tuhaf bir filme imza attı. Final Fantasy isimli film son derece sıkı bir bilim-kurgu örneğiydi ama filmde hiç oyuncu yoktu. Daha sonra bir seriye dönüşecek olan film tamamen animasyon tekniğiyle çekilen ilk örnekti. Sinema otoriteleri bu filmin bir zirve olduğunu düşünüyordu, lâkin 2009’a gelindiğinde tüm dünya, sinema ve bilim dünyasını alt üst eden bir örnek animasyon/gerçeklik metaforunu alt üst eden bir filmle karşı karşıya kaldı: Avatar!
Eminim duymuşsunuzdur bir James Cameron filmi olan Avatar şu günlerde gişeleri alt üst etmekle meşgul. Bu gidişle ünlü Titanic’in hasılat rekorunu da tarihe gömecek gibi. 400 milyon dolarlık akıl almaz bir bütçeye sahip olan film, şu anda 1 milyar dolardan fazla kazanmış durumda. Biz işin ekonomik boyutunu bir kenara bırakıp, başka yönlerine bakalım isterseniz.
Esasen konu itibarıyla özellikle Amerikan sinemasının bugüne kadar yüzlerce kez ele aldığı bir konuya sahip Avatar. Modern insanlık dünya kaynaklarını tüketince başka medeniyetlere yöneliyor. Daha önce Kızılderililere, Afrikalılara karşı emperyal hislerle saldıran modern dünya insanları bu kez uzayda bir medeniyet bulup yok etmeyi amaçlıyor. Hikaye aşağı yukarı böyle.
Ancak Avatar’ın çok önemli bir özelliği var: kullandığı teknoloji.
Cameron daha önce Terminator serisi ile denediği CGI denen teknolojiyi öyle bir noktaya taşıyor ki, 3 Boyut ve IMAX çekim tekniğiyle birleşen bu teknik, bambaşka bir film tadı veriyor izleyiciye. Perdede olan biteni izlerken kendini ortamın içinde hissediyor seyirci. Avatar bu nedenle bir milat dünya sineması için.
Filmin içerik yönünden iki önemli unsuru var öte yandan. İlki olumlu olanı: Ki dediğimiz gibi yüzlerce kez benzerini izlediğimiz bir tema bu: acımasız insanların (bu da sanki Batı medeniyetini temsil eden beyaz adam) yeni kaynaklar bulmak için bir ormanda kendi halinde yaşayan bir ırka savaş açıyorlar. Batı uygarlığının kendinden olmayan insan topluluklarına, sırf maddi güç ve zenginlik için yaşattığı acılara dair bir tür hesaplaşma ya da günah çıkarma içeren unsur. Bu yönüyle sosyalist, mistik, hatta İslami olarak görenler bile oldu filmi.
Öte yandan, çok daha kocaman bir sorun var Avatar’da. Öyle basit bir iki eleştiri ile geçiştirilemeyecek kadar önemli bir problem. Ki Hollywood sinemasının en temel zaaflarından biri olarak göze çarpıyor son dönemde: Modern insanın yok etmeye çalıştığı medeniyet, kendi çapında bir hayat tarzı olan lâkin inançlarından arınmış, herhangi bir moral ya da manevi değeri olmayan, ot gibi yaşayan toplumlardan ibaret! Avatar’da resmedilen Pandora’da yaşayan Navi’ler tam da böyle bir kavim. Cehaletin ve yiyip içmekten başka hiçbir şeyin umursanmadığı bir ortamın mutlu kıldığı bir medeniyet! Bir elde cımbız bir elde ayna umurumda mı Pandora!
James Cameron modern dünyaya bir tür kurtuluş reçetesi olarak sunduğu medeniyetin kültürel ve manevi kodlarını bilinçli ya da bilinçsiz o kadar ustaca kurgulamış ki, hani “ot gibi yaşayalım, güzel güzel geçinelim daha ne istiyoruz ki?” durumu geçerli!
İşte Avatar böylesi üç farklı boyutu olan bir film. Teknolojisiyle ürküten, çağdaş dünyanın emperyalist acımasızlığı ile ibret veren, lâkin kurtuluş reçetesi olarak sunduğu manzara ile uyuşturan bir film.
2001 yapımı Final Fantasy, vaktiyle sınırlarımızı zorlamıştı. Meğer daha ilerisi varmış!
...
1993’de başrol oyuncusu sette ölünce yönetmen Karga’yı animasyon ile tamamlamıştı.
...
Tamam modern insan işgalci ama rol model olarak sunulan medeniyet bu mu olmalı?