TR EN

Dil Seçin

Ara

Şenlenen Kâinat

Şenlenen Kâinat

“Şu hadsiz kâinatı şenlendiren, bilmüşahede Rahmet’tir.”

(Bediüzzaman, Sözler)

 

Canlı-cansız bütün varlıklarda rahmetin ilk tezahürü, yoklukta kalmayıp varlık nimetine kavuşmak, Üstad’ın ifadesiyle; “ademde kalmayıp vücuda gelmek”tir. İşte kâinat, var olmakla bu rahmete mazhar olmuş, daha sonra hayatla yeni bir rahmete kavuşmuş ve ayrı bir karanlıktan kurtulmuştur. Meleklerden, hayvanlara ve insanlara kadar bütün canlılar hayat ile şenlendikleri gibi, bulundukları mekânlar da yine hayat ile bir bakıma şenlenmiş olurlar.

Şu gördüğümüz âlem ve içindeki varlıklar yoklukta kalmayıp vücuda gelmek için hiçbir gayret göstermedikleri gibi, cansızlar da hayata kavuşmak için bir şeyler yapmış değillerdir. Keza, insanlar da diğer canlılardan üstün olarak akıl ile şereflenme ve yeryüzüne halife olma konusunda bir çaba göstermiş yahut bir imtihanı başarmış değillerdir. Geriye bir tek şık kalıyor: Rahmet. 

Bütün bu olanlar Allah’ın rahmetiyle, inayetiyle, keremiyle gerçekleşmiştir. 

Bir hadis-i kutsîde; “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim ve mahlûkatı yarattım.” buyuruluyor. Çoğu zaman, “Bilinmek istedim” diye tercüme edilen kısmın aslı; “Bilinmeye muhabbet ettim” şeklindedir. İşte Yirmi Dördüncü Söz’de geçen “Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur.” cümlesi bu muhabbete işaret etmektedir. Bu muhabbet ise, varlıkların yaratılmasının sebebi olduğu gibi, onlar için büyük bir rahmettir de. 

Nitekim “Rahmetim gazabımı geçti.” hadis-i kutsîsine bazı büyük zatlar şöyle bir mana da veriyorlar: Cenâb-ı Hakk’ın zâtı her türlü ihtiyaçtan münezzeh olmakla birlikte, esmâsını tecellisiz bırakmamayı rahmetiyle diledi ve mahlûkatını yarattı. Aksi olsaydı her şey yoklukta kalmaya mahkûm olacaktı.