Osmanlı'da Mikrobun Keşfi
Fatih devrinin büyük âlimlerinden Akşemseddin’in (1389-1459), dini ilimler yanında tıp ve bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli çalışmalar yaptığı artık bilinmektedir.
Ara
Fatih devrinin büyük âlimlerinden Akşemseddin’in (1389-1459), dini ilimler yanında tıp ve bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli çalışmalar yaptığı artık bilinmektedir.
15-16. yüzyıl Osmanlı’sında bir kimya laboratuvarı
Peygamber Efendimizin (sav); “Ey Allah’ın kulları, hastalandığınızda tıbbî usullerle tedaviye başvurunuz. Allah, yarattığı her hastalığın ilacını da mutlaka yaratmıştır.” (İbn Mace, Tıb 1) hadisi şerifinden ilham alan Osmanlı hekimleri, daha Fatih Sultan Mehmed döneminde Akşemseddin vasıtasıyla “mikrobu” keşfetmiş ve salgın hastalıkları önlemede, o hep gerisinde kaldığı iddia edilen Batı’dan yüzyıllar önce dev adımlar atmıştır.
Fatih devrinin büyük âlimlerinden Akşemseddin’in (1389-1459), dini ilimler yanında tıp ve bulaşıcı hastalıklar üzerinde de önemli çalışmalar yaptığı artık bilinmektedir. Taşköprüzade, Şakâik adlı kitabında; Emir Hüseyin Enisî ise, Menakıb-ı Akşemseddin isimli eserinde onun için “Lokman-ı Sânî” (İkinci Lokman) ve “Tabib-i Ebdân” (Beden Doktoru) tabirlerini sarf etmişlerdir. Tıp alanındaki en meşhur çalışması, “Risâletü’n-fi’t-Tıb” olarak da bilinen “Mâddetü’l-Hayât” (Hayat Maddesi/Kaynağı) başlıklı risaledir. Bu sahadaki bir başka önemli eseri de “Kitabü’l-Tıp” (Tıp Kitabı) idi.
Üstte mikrobu bulan Akşemseddin’in temsilî resmi
Mikrobun keşif ve tarif edildiği Maddetü’l-Hayat’ın ilk sayfası
Maddetü’l-Hayat, Edirne’deki Sultan II. Bayezid Külliyesi Tıp Medresesi başta olmak üzere Osmanlı’daki birçok tıp medresesinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Osmanlı döneminde bu eserin istinsah (kopya) edilerek neşredildiği bilinmektedir.
En eski nüshası, Millet Kütüphanesi müdürlerinden Ali Emîrî’ye (1857-1924) aittir ve neşir tarihi 1685’dir. Millet Kütüphanesi ve Selimiye Yazma Eserler Kütüphanesi gibi yerlerde bulunan nüshaların ekseriyeti Türkiye Kütüphaneleri İslamî Tıp Yazmaları Kataloğu’nda kayıtlıdır. Günümüz Türkçesine ilk kez çevrilerek yayımlanması ise, 2019 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mehmet Sait Toprak aracılığıyla gerçekleşmiştir.
...
11 baptan (bölümden) oluşan “Maddetü’l-Hayat”ta; “Hastalıklar insandan insana, gözle görülmeyecek kadar küçük tohumlar vasıtasıyla geçer” görüşünden hareketle, ilk defa “mikrop ve bulaşma” tezini ortaya atmış ve “mikrobu bulan ilk kişi” olarak adını bilim tarihine yazdırmıştır. Mikrobu, “gözle görülmeyecek canlılar” olarak tarif ederek, vücuda girdikten sonraki “tefrih” (incubation), yani kuluçka ve gelişim dönemlerini açıklamış ve şu neticeye varmıştır:
“Marazların (hastalıkların) insanlarda teker teker peyda olduğunu (ortaya çıktığını) zannetmek yanlıştır. Hastalık insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülemeyecek kadar küçük, lâkin canlı tohumlar vasıtasıyla olur... Cümle marazların (hastalıkların), sûret-i nev’iyyesi hasebiyle (çeşitli suretleri bakımından) nebât (bitkiler) ve hayvanlarda olduğu gibi tohumları ve asılları vardır, ot tohumu ve ot kökü gibi…”
Tarihçi İsmail Hami Danişmend’e göre Akşemseddin’in mikrop hakkındaki izahatı, bir nazariye değil, tecrübeye dayanan bir keşiftir. Ancak çalışmalarının ne kadar sürdüğü, nasıl bir yol izlediği, ne gibi aletlerden istifade ettiği ve eserini ne zaman kaleme aldığı henüz meçhuldür.
Akşemseddin’in elinde Leeuwenhoek’inki gibi mikroskop da yoktu
Akşemseddin’in o devirlerde “seratan” ismiyle anılan “kanser” hastalığıyla da ilgilendiği, bu alanda da derin araştırmalar yaptığı rivayet edilmektedir. Bu hastalığa yakalanan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Kazasker Süleyman Çelebi’yi tedavi ettiği söylenmektedir. Fakat bu çalışmaları hakkında teferruatlı bilgi ve kayıt mevcut değildir.
...
Batı’da ise bu alanda ilk çalışma yapan ve eser üreten kişi, İtalyan Hekim Girolamo Fracastorius’tur (1478-1553). Fracastorius, tıpkı Akşemseddin gibi bulaşıcı hastalıkların “seminalar” (tohumlar) vasıtasıyla fertten ferde, hayvandan hayvana, bitkiden bitkiye, bitki ve hayvandan insana geçtiğini söylemiştir. 1546’da neşrettiği “De Contagione et Contagione Morbis” (Bulaşıcı Hastalıklar ve Öldürücü Salgınlar Hakkında) adlı kitabında, frengiye yakalanan bir çobanın öyküsünü anlatmış ve hastalığı meydana getirenin, “tohumlar” olduğunu vurgulamıştır.
İtalyan Hekim Girolamo Fracastorius
Fracastorius’un ‘Bulaşıcı Hastalıklar ve Öldürücü Salgınlar Hakkında’ başlıklı eserinin kapağı
Netice itibariyle Akşemseddin, yıllarca bizde ve Batı’da propagandası yapılan; Avrupa’da mikroba ilk temas eden hekim kabul edilen İtalyan Girolamo Fracastorius’dan 100 yıl önce; mikrobu deney yoluyla ilk keşfeden ve ‘mikrobiyolojinin babası’ olarak ünvanlandırılan Hollandalı Antonie Philips van Leeuwenhoek’ten (1632-1723) 200 yıl önce; modern bakteriyolojinin kurucusu sayılan Fransız kimyacı-biyolog Louis Pasteur’den (1822-1895) 400 yıl önce; modern mikrobiyolojinin banisi konumuna yerleştirilen Alman Dr. Robert Koch’tan (1843-1910) 450 yıl önce mikrobu tanımlamış ve teşhisini koymuştur.
Fransız Biyolog Louis Pasteur
Akşemseddin büyük keşfini gerçekleştirdiğinde mikroskobun henüz icat edilmediği hesaba katıldığında, yapılan çalışmanın büyüklüğü ve kıymeti daha iyi takdir edilecektir. Ülkemizde ilk defa Dr. Osman Şevki Uludağ’ın (1889-1964), ilk baskısı 1925 yılında yayımlanan “Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbeti Tarihi” başlıklı eserde işaret ettiği bu keşfe, Dr. Adnan Adıvar (1882-1955) gibi bazı yazar ve ilim adamları başlangıçta biraz tereddütle yaklaşsalar da, Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu (1914-1977), 1984’te yayımlanan “Türk Tıp Tarihi” adlı eserinde bilimsel gerçekliğini ortaya koymuştur.
Son tahlilde, Osman Şevki Uludağ, Bedi N. Şehsuvaroğlu, Adnan Adıvar, Süheyl Ünver, E. İhsanoğlu gibi yerli otoriteler Akşemseddin’in, tarihte mikroorganizmalardan bahseden ilk kişi ve “Mikrobiyolojinin Babası” olarak sayılması gerektiğini savunmaktadırlar.
Bu manada, bilim insanlarımızı, üniversitelerimizi ve diğer bilimsel kuruluşlarımızı, Akşemseddin’in zikrini ettiğimiz keşfinin literatüre girmesi ve kabul ettirilebilmesi için ulusal ve uluslararası mahfillerde çaba göstermeleri noktasında “hâlâ” önemli vazifeler beklemektedir.
Kaynaklar:
1. Türkiye Kütüphaneleri İslamî Tıp Yazmaları Kataloğu, İstanbul, 1984. 2. Taşköprülüzade Ahmed, Şaka’ik el-Nu’maniye, Mütercim: Mecdî, c.1, İstanbul, 1269. 3. Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, c.1, İstanbul, 1333. 4. Şevki Osman Uludağ, Beşbuçuk Asırlık Türk Tababet Tarihi, Ankara, 1991. 5. Bedi N. Şehsuvaroğlu, A. E. Demirhan, G. G. Cantay, Türk Tıp Tarihi, Bursa, 1984. 6. Süheyl Ünver, İstanbul Risaleleri, c.1-2, İstanbul, 1995. 7. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul, 1982. 8. Ekmeleddin İhsanoğlu, “Osmanlı Bilim Literatürü”, Osmanlı Medeniyeti Tarihi, c.2, İstanbul, 1999. 9. Orhan F. Köprülü, Mustafa Uzun, “Akşemseddin”, DİA, c.2, İstanbul, 1989. 10. Mustafa Uzun, ”Akşemseddin’in Hayatı, Eserleri Hakkında Bazı Meseleler”, Akşemseddin Sempozyumu Bildirileri, Ankara, Tarihsiz. 11. İ. Hami Danişmend, Tarihi Hakikatler, c.2/162, İstanbul, 1979. 12. Yavuz Unat, “Mikrop Kuramı ve Akşemseddin”, Bilim ve Ütopya, Sayı: 295, Ocak 2019.
1677 yılında ilk nesil mikroskoplardan birini kullanarak erkek üreme hücresi olan Spermleri…
İnsanın yaratılmasının ve ona sayısız yetenekler verilmesinin hikmetini tek kelimede ifade etmek…
Birçok insan tarafından “Osmanlıca” olarak bilinen ve dile getirilen “Osmanlı Türkçesi”, esasen…
Bu sorunun arkasında aslında Türklere seksen yıldır anlatılan bir masal yatıyor. Bu…
Geçtiğimiz Ağustos ayında Akdeniz ve Ege bölgelerinde meydana gelen/getirilen orman yangınları, ülke…
Geçen sayıda başladığımız, Osmanlı’da insanı hayrette bırakan yardım vakıflarına örnekler vermeye devam…