TR EN

Dil Seçin

Ara

Holografi Aynasında Evrenin Yeni Çehresi

Holografi Aynasında Evrenin Yeni Çehresi

Holografinin ortaya koyduğu gerçekler madde ve varlık anlayışımızda derin değişikliklere yol açmaktadır. Holografik filmin küçük bir parçasının, tümdeki bilgiyi taşıması, esasen bilginin de mekâna bağlı olmadığına ve her yerde bulunduğuna dair bize delil ve işaretler sunmaktadır. Ayrıca bir şeyin her şeyle bağlılığını, en küçüğün en büyüğün özelliğini taşıdığını dolayısıyla kainatın bölünmez bütünlüğüne ve Yaratanın tekliği gerçeğine yeni pencereler açmaktadır. Sadece bu kadarla kalmamakta, varlığın bizatihi bir hakikati olmadığı ve başka bir gerçekliğe bağlı olduğunu gösterdiği gibi, “kaos teorisi”ne yeni açılımlar getirmektedir.

 

Öncelikle bir hologramın nasıl oluşturulduğunu anlatmaya çalışalım. Bir hologramı oluşturmak için tek bir lazer ışınının, iki ayrı ışına ayrılması gerekir. İlk ışın, fotoğrafı çekilecek nesneye sektirilir. Sonra ikinci ışın, ilkinin yansıyan ışığıyla çarpıştırılır. Ortaya bir girişim deseni çıkar.. Deseni kaydedip çıplak gözle film üzerine baktığımızda, ortaya çıkan görüntünün fotoğrafı çekilen nesneyle hiçbir benzerliğinin olmadığını görürüz. Başka bir lazer ışınını (ya da bazen benzer bir parlak ışık kaynağını) filmin içinden geçirdiğimizde ise, hiç beklemediğimiz bir şeyle karşılaşırız: Orijinal nesnenin üç boyutlu bir görüntüsü karşımıza çıkmıştır. Ve bu bir holografik görüntüdür! Çevresinde dolaşabiliyor ve sanki gerçek bir nesneymiş gibi ona değişik açılardan bakabiliyoruz. Dokunmak istediğimizde ise elimiz görüntünün içinden geçip gidiyor. Bir nesne değil, hayalet bir görüntü.

Olayın daha ilginç bir tarafı var: Üzerine bir insan görüntüsü kaydedilmiş bir holograf filmini elinize alın. Onu ikiye bölün ve sonra her parçayı lazerle aydınlatın. Gördüğünüz her iki yarının da insanın tam resmi olduğunu fark edeceksiniz. Yarım filmleri bölmeye devam ettiğinizde, her bölünen parçada karşınıza yine insanın bütünü çıkacaktır. Resmin en küçük parçası üzerinde bile (parçalar ufaldıkça imge biraz bulanıklaşmakla birlikte) nesnenin görüntüsünün tamamı yer almaktadır.

Bir evin planının holografik olarak gösterimi. Hologram sayesinde ev üç boyutlu olarak incelenebiliyor.

 

Karl Pribram ve Beyindeki Holografi

Açıklanması kolay olmayan bir holografi özelliği ile karşı karşıyayız şimdi: Normal fotoğrafların tersine, hologramların en ufak parçası bile, bütünün bilgilerini ve özelliğini taşıyor.

Dr. Karl Pribram, holografi üzerinde belki de en önemli ve en kapsamlı ilk araştırmaları yapan kişilerden birisidir. Dr. Pribram beynin holografik olduğunu gösteren delillere ulaşınca bu konudaki çalışmaları daha bir anlamlı hale geldi ve yeni boyutlar kazandı. Analizler, beynin görme, duyma, tat alma, koklama ve dokunmayı holografik olarak işlediğini göstermişti. Bilgi sisteme dağıtılıyor ve her bir parça bütünün bilgisini taşıyabiliyor. Dr. Pribram’ın çalışmaları onu yalnızca beynin değil, evrenin de holografik yapıda olduğu sonucuna götürdü. Pribram’a göre beyin, zaman ve mekanı aşan holografik bir alandan, soyut holografik bir işlem çıkartıyor. Bu sonuçlara göre, beynin faaliyetlerinin sadece beyin fonksiyonlarından ibaret kalmadığı ve beynin ötesinde bir “beyin” bulunduğuna işaret olabilirdi.

Parapsikologlar enerjiyi telepati, psikokinezi ve şifa yoluyla iletme konusunda araştırmalar yaparlar. Holografik evren bakış açısıyla bu olaylar zaman ve mekanı aşan bir frekansı gösterir. İletilmek zorunda değildirler. Potansiyel olarak aynı anda her yerdedirler.

Kuantum fizikçileri uzayı ve atom sistemini ‘karşılıklı bağlantıların ihtimalleri’ veya ‘ayrılamaz enerji desenlerinin dinamik ağı’ gibi terimleri ile anlatmak isterler. Bu özellikler aslında evrenin holografi özelliği ile ilgili olabilir.

Pribram, 1970’lere geldiğinde teorisini doğrulayacak yeterince delil topladığı kanaatine varır. Ne var ki onu rahatsız eden bir soru vardır: Eğer beyinlerimizdekiler, gerçeğin görüntüsü değilse, bir hologramsa, bu neyin hologramıdır? Şu insan grubu ya da şu karşımızdaki çiçek ve yaprakları ile donanmış ağacın, gerçekte girişim deseninden öte bir anlamı yok mu? Gözlenenler nesnel dünya mı, yoksa kamera/beyin tarafından kayda alınan girişim desenlerinden oluşan bir leke mi? Var dediklerimiz, çeşitli boylardaki dalgaların senfonisi olup, bize ulaştıktan sonra bildiğimiz dünyaya dönüşen ‘frekanslar ülkesi’ mi? Gerçek olan nedir?

Holografinin açtığı pencereden bakarak kimi çevreler gerçeklik seviyesinde nesnelerin bulunmadığını ve nesnelerin bir hayalden ibaret olduğunu düşünür... Halbuki ortaya çıkan gerçek şudur ki; madde taneciklerinin kendilerinin sabit hakikatlerinin bulunmadığı, bağımsız bir öz olmadığı, başka bir varlıkla ayakta kaldığının görülmesidir. Fizikî âleme, madde ve hatta enerji ve mânâ diye görünen ve yansıyan ne varsa, ona ne ad verirsek verelim, ‘yok’u var eden bir Yaratıcının İlahî isimleri ile mana kazanmakta, Onun varlığı ile ayakta kalmaktadır.

Nasıl ki biz yazı yazarken kalemimiz çiziyor ve kalemin mürekkebiyle ortaya yazı dökülüyorsa, Ezelî Nakkaş olan Allah (cc), zerreleri kullanarak kâinat kitabında tekvini ayetleri olan insanları, hayvanları, bitkileri ve sair mahlukatını yazıyor bu yazma fiilinde zerreleri halden halde geçiriyor. Esasen zerre denen mürekkep ve maddî özellikler sonradan yaratılmaktadır. Tıpkı lazer görüntüsünün bir ışık kaynağından çıkması gibi… Sabitmiş gibi görünen holografik görüntü aslında sürekli yaratılmakta ve varlığı lazer makinesine bağlı olmaktadır. Lazer üreten makine (lamba) durunca görüntü de ortadan kaybolmaktadır.

Âlemdeki sır perdelerini Kur’ân’ın bakış açısı ile aralayan Bediüzzaman Hazretlerine göre, ‘Kudret’in vücudu, kâinatın vücudundan daha ziyade kat’îdir. Ve görünen her şey aslında o İlâhî Kudret’in delili ve göstergesidir ve Onun isimlerinin yansımasıdır. Eşya ve kuvvetler Ondan (hemeost) olup, ‘O’ değildir.

Bu gerçeği Bediüzzaman, “Bütün mahlûkat, her biri, hep beraber, o kudretin mücessem (cisim halindeki) kelimâtıdır.” ifadesi ile vecizeleştirir.

Hologramın paraların üzerinde de kullanılmasıyla sahte paralara karşı güvenlik sağlanıyor.

 

David Bohm’ın Çalışmaları ve Kaostaki Düzen

Pribram, çözümün başka boyutlar içinde bulunduğunu ve kendi alanının dışına çıkması gerektiği kanaatine varır. Pribram, bu esnada David Bohm ile karşılaşır. Dr. David Bohm’un, 1930’da Pennsylvania Devlet Kolejine başladığı yıllar, aynı zamanda kuantum fiziğiyle tanıştığı yıllardır. O yıllarda Bohm, birbirleriyle hiçbir ilişkisi olmayan atomaltı elamanların aralarındaki kuantum dahilinde karşılıklı bağlantıların ortaya çıkardığı gerçekler karşısında şaşkınlık içindeydi. 1950’de Bristol Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulunduğu yıllarda bu konuları araştırma şansı elde etti. Yaki Aharanov adlı araştırmacı ile yaptıkları çalışmalarda, uygun şartlarda bir elektronun, bulunma ihtimalinin sıfır olduğu yerlerde bile kendini hissettirdiğini ortaya koydular. Bu bulgular zihninde yeni şimşekler çakmasına vesile oldu.

Klasik fen, parçacıkları düzenli ve düzensiz diye genelde iki kısımda ele alır. Halbuki Bohm, düzensizlik dediğimiz ‘dağılımlar’ın aslında çok yüksek seviyede, bizim bilmediğimiz bir düzenin parçası olduğunu gösterdi. Yani, evrende düzensizliğe yer yoktu. Zaten, matematikçiler de düzensizliği ispatlayamamışlardı. Düzensizlik denen aslında bir düzenden ibaretti.

Bohm bir deney tasarladı. Televizyonda bir kavanozun içerisine yerleştirilmiş silindir ve arasına doldurulmuş gliserinle yapılmış bir deney… Gliserinin içine damlatılan bir damla mürekkep, silindir döndüğünde dağılıp kayboluyor, fakat geri döndürüldüğünde tekrar damla haline geliyordu. Düzensiz olması gereken mürekkep dağılımının dahi bir düzene sahip olduğunun bir örneğiydi bu.

Konunun çözümü için yoğun bir beyin fırtınası içine girdi ve amaca en yakın çözümün hologram olduğu kararını verdi. Bohm düşüncelerinde derinleştikçe, evrenin akan dev bir hologramdan ibaret olduğu kanaati zihninde iyice pekişti. 1980 yılına gelindiğinde düşüncelerini “Wholeness and the implicate order” adlı kitabında bir araya getirdi.

Yunanca’dan gelen kaos kelimesinin, kâinatın oluşmasından önce geçirdiği düşünülen değişimi de temelden sarsmış ve kelimenin anlamını bile değiştirerek, determinist bir yapıya sahip olan kaosta sabit kurallar bulunduğunu, tesadüfe yer olmadığını ortaya koymuştur.

Son görüşlere göre kaostaki olayların altında öyle mükemmel geometrik düzen ve kurallar vardır ki, tıpkı muhtelif elemanlar ihtiva eden bir tatlı hamurunun karıştırılması gibi belli bir sebep sonuç münasebeti bulunan, fakat kolay kolay tahmin edilemeyen durumlar ortaya çıkmaktadır. Kaosta mutlak düzen ve isabetli tahmin yapmaktaki güçlüklerin sebepleri, bilimsel bir gerçeklikle açıklanmaktadır. (James P. Cruhtehfield, J. Doyne Farmer, Normon H. Packard ve Robert S. Show. İnsan ve Kainat, Nisan, 1987, s. 28)

Holografik film üzerindeki girişimler, düzensiz gibi görünse de aslında gizli bir düzeni gösterir. Kaos teorisi ile evrende düzensizlik olduğu iddiası, holografinin ortaya koyduğu düzeni görememekten kaynaklanmaktadır. İnce ve yüksek düzen seviyesi, çok daha yüksek bir bilgi seviyesine ve yüksek bir bakış açısına sahip olmayı gerektirmektedir. Birbiri ile karmaşık ilişkileri olan son derece girift ve ince nizamı, elbette ki basit ve özürlü zihinlerin, ön yargılı ve sınırlanmış kafaların idrak etmesi mümkün olmamaktadır.

Düzen o kadar açık ve o kadar iç içe girmiş haldedir ki, sathî bakışlara kendini gizlemektedir. Buna Bediüzzaman’ın, “Cenâb-ı Hakk’ı niçin göremiyoruz sorusuna verdiği şu cevap iyi bir açıklama sunmaktadır: “Şiddet-i zuhurundan ve zıddın ademinden.” Evet Allah, muazzam eserleri ve yarattığı harika düzenle o kadar açık bir şekilde delillerini, işaretlerini göstermektedir ki, tıpkı gözümüze tutulan, binlerce wattlık şiddette bir lambayı, ışığın şiddetinden dolayı gözümüzün kamaşması ve bu yüzden de lambayı ve lambayı tutan eli fark edemeyişimiz gibi...

Sonuç olarak, hologram teorisi ile Newton’ın katı determinizmi buharlaşıp uçmakta, onun yerine maddenin sınırlamalardan kurtulduğu, her şeyi ile birbirine bağlı bir hareketli evren ve varlık modeli ortaya çıkmaktadır. Maddenin hakikatine dair bilgimiz arttıkça, kaosun bilgisizlerin kâbusu olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Hologram süs eşyaları ve ambalajlarda da estetik amaçlı uygulanıyor.

 

Metafizik Olaylara Holografik Açıklamalar

Hologram, kısaca tanımlarsak, tek bir lazer ışınının iki ayrı ışına ayrılmasıyla oluşur. İlk ışın, fotoğrafı çekilecek nesneden sektirilir. Sonra ikinci ışın, ilkinin yansıyan ışınıyla çarptırılır. Bu durumda ortaya çıkan girişim deseni, daha sonra bir film plakasına kaydedilir. Başka bir lazer ışını (ya da parlak bir ışık), filmin içinden geçip onu aydınlatacak olursa, orijinal nesnenin üç boyutlu bir imgesi yeniden ortaya çıkar. Bu yansımayı ne kadar parçalarsanız parçalayın, lazerle aydınlatıldığında, yine her bir parça aynı nesneyi gösterecektir.

Çünkü holografi, filmin her parçasında bütünün bilgisine sahip olması demektir. Böylece hem mekânsızlık hem de bütünselliğe sahip olma özelliği, kuantum düzeyindeki, madde-antimadde arasındaki mesafe ne olursa olsun birindeki etkinin aynı anda diğerinde ortaya çıkışını, plazma içindeki elektronların her birinin, tümün bilgisine sahip olarak hareket etmesini, çift yarıklı deneyde yüz farazi parçacığın aralıktan teker teker geçmelerine izin verildiğinde parçacıkların %10’unun A bölgesine çarptıktan sonra yarıktan geçen öteki parçacıkların sanki ihtimal hesabını biliyormuşçasına bölgeden kaçmalarını açıklamış olmaktadır.

Böylece holografi bir şeyin her şeyle bağlılığını, bir şeyle çok şeyin aynı özelliğe sahip olabileceğini ve evrendeki parçalanamaz bütünlüğü, ışık ve elektron düzeyinde gösteren çok çarpıcı bir örnek olmaktadır. Bu, Yaratanın, bütündeki birliği gösteren Vahid ismi ile, bütünü meydana getiren birimlerin gösterdiği birlik ile Ehad isminin de açık birer örneğini sunmaktadır.

Holografi, yeni bir bakış ve anlayış sunmaktadır. Dolayısıyla eşyaya ve olaylara bakışımız genişlemektedir. Açıklanamayan bazı hadiseleri anlama şansına kavuşmaktayız. Örneğin idrak darlığı ve eşyaya tek boyutlu bakma kısırlığı nedeniyle anlamakta zorlandığımız paranormal denen olayları, eşzamanlılığı, anlamlı tesadüfleri (tevafukları)...

Eğer evren holografik biçimde düzenlenmişse, uzay-zaman koordinatlarının ötesine geçilmiş olmaktadır. Böyle bir planda, geçmiş-şimdi ve gelecek aynı yerde, aynı anda bulunmaktadır. Ayrıca ana hologram plakasında yer alan her şey, plakanın bütün zerrelerine tüm var edilmişlere kadar yayılmış demektir.

Uzay ve zamandan bağımsız olarak, her birim, her türlü evren bilgisini her an alabilir ya da içinde hissedebilir, mistik anlamda yaşayabilir. Ama bu ana bilgiden yararlanabilmek, kişilerin ruhsal gelişimine ve olgunluğuna bağlı görülmektedir. Evren denen bu okyanustan herkes ancak kendi kabının büyüklüğü kadar su alabilmektedir. İstidatlarının açılması ölçüsünde; ruhi tekamülü ve manevi derinlik nispetinde varlıklardaki sırlar açılmaktadır.

Holografi bize anlaşılmaz gibi gelen birçok şeyi açıklama imkânı sunmaktadır. Örneğin, telepati, önceden bilme, uzağı görme, kehanet ve benzeri olaylar, aslında var olan ve her an kullanıma açık bulunan hologram plakasına kayıtlı bilgileri “başka bir gözle” görebilme yeteneği olmalıdır.

Evliya kerametleri gibi “paranormal fonksiyonlar,” “bilgininin başka türlü değerlendirilmesi” olabilir. Çünkü bütün bilgiler, zaman ve uzaydan bağımsız olarak, “her an her yerde” olduğuna göre, o bilgilere ulaşmak mümkün olabilir.

...

Holografi konusunda ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler aşağıdaki kaynaklara müracaat edebilir:

http://www.intuition.org/txt/pribram.htm Karl Pribram ile yapılan bir röportaj.

http://www.acsa2000.net/bcngroup/jponkp/ Karl Pribram’ın holografik beyin teorisi ve klasik modellerle karşılaştırılması.

http://omegafdn.org/hologram.html Holografik Evren üzerine bir yazı.

http://crystalinks.com/holographic.html Pribram ve Bohm’un holografi teorisi anlatılmaktadır.

http://www.geocities.com/SoHo/Easel/3809/fikir_platformu.htm Bilimde Yeni Ufukları ve Hologram Teorisi ile ilgili başka bir yazı (Türkçe).

http://www.davidbohmbooks.com/ David Bohm’un bibliyografyası ve kitapları ile ilgili bir site.