TR EN

Dil Seçin

Ara

Çok Yemek Zulümdür

Çok Yemek Zulümdür

İslam kolaylık ve denge dinidir. İfrat ve tefritten önemle sakındırmaktadır. Dinde haksız yere haddi aşmayın emri ilahisi tüm hayatın istikametine işaret etmektedir.

Zulmün, ilahi olsun insani olsun tüm türevleri haktan sapmaktır. Madem ki insanın üzerinde rabbinin ve nefsinin hakkı vardır, bu haklara riayetsizlik ise zulmün ortaya çıkışıdır.

Maalesef günümüz sünnet algısı, parçacı bir tutum sergilediğinden, içinde bidatler barındıran sünnet anlayışımız yaşantımıza hâkim olmak üzeredir.

Şöyle ki, yemek yemenin sünnetleri nedir ve nasıl yaparsınız desek? Cevap şudur; Önce eller yıkanır, sonra besmele çekilir ve sonunda şükür ve dua edilip ellerin yıkanmasıyla son bulur. Hâlbuki bunlar, tabiri caizse yemeğin dışındaki şartlardır. Yemeğin içindeki şartları ise daima unutulur ve önemsenmez.

Allah Resulü buyurur ki (sav): “Âdemoğlu karnından daha fena bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokma nesine yetmez. Behemehal fazla yemek mecburiyetinde ise, karnını üçte birini yemeğe, üçte birin suya ve üçte birini de nefesine ayırmalıdır.”

Bu hadis-i şerif bizlere yemeğin iki üç sınırını çizmektedir. Alt sınır “Belini doğrultacak birkaç lokma nesine yetmez,” üst sınır ise “behemehal fazla yemek mecburiyetinde ise, karnını üçte birini yemeğe, üçte birini suya ve üçte birini de nefesine ayırmalıdır.”

Unutmayalım ki yemek, birkaç lokma denilen kifayet miktarıdır ki midenin üçte birini aşmamalıdır. İznin son sınırı ise midenin üçte birini yemek ve üçte ikisini suya ayırmaktır. Nefsim adına söylerim ki, yemekte sınırı koruyamayanların, kelamda (konuşmada), uykuda ve diğer amellerde de sınırı koruyamayacakları aşikârdır.

Yemeğin sünnete uygun yenmesi demek, kilo, yağ ve göbek derdinden emin olmaktır. Yemeği sınırsız yiyenler sadece el yıkama ve besmele ile dua sünnetine uyduklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar demektir.

Tekrar zulme dönecek olursak, bedenimize çok yemekle yaptığımız zulüm sonucunda birçok zararlarla yüzleşiyoruz. Bunların ilki ya da en hafifi dün ölçüsüz yediğimiz yemeklerden bugün ve yarınlarımızda mahrum kalmamızdır.

Nisa suresinde 160. ayetinde buyrulur ki: “Yahudilerin işledikleri zulümlerinden dolayı, önceden helal kılınan birçok iyi ve temiz şeylerden onları mahrum bıraktık.” Ayet-i kerimeyi birçok yönden ele almak mümkündür. Yemek bağlamında şunu da düşünmeden edemiyoruz. Biz insanlar tüm yemekleri ölçüsüz yemenin sonucunda oluşan zarar ve hastalıklar sebebiyle, şimdi dün tükettiğimiz birçok nimet bugün bizlere tıbben zarar verici konuma gelmiştir.

İnsan için en üzücü şeylerden biri de helallerin ona zarar verici olmasıdır. Bunun sebebi helallerin kifayet miktarını aşarak kullanımıdır. İhtiyaç fazlasını göbeğinde yığıp/kenz edenler, varlık içinde açlık azabıyla yüzleşmişlerdir. Yerken infak etmeyenimiz, tedavi için de harcamasını infak edemediğinden dolayı, hem nimetlerden hem de paracıklarından mahrum olarak azabı katmerleşmiştir.

İsraf edilen sadece nimetler değil, sağlığımız ve geleceğimiz de israfın mağdurları olmuştur. Eğer dengeli beslenseydik şimdi bizlere ne tatlı, ne yağlı, ne de unlu vs—helal gıdalar—zarar vermeyecekti. Mide patlatır ve göbek yağlatırcasına yemeler sonucu ayaklar fazla kilodan ezildi, potinler yıprandı, vücut hantallaştı, estetik yitirildi, ibadet ve salih amel ağırlaştı elbiseler bedene küstü ve modern isimli hastalıklar ve tedavi için tekrar tekrar tüketilen paralar sebebiyle çok yeme zulmü bizi her şeyden mahrum bıraktı.

Sözün özü: vücuda zulmetmeyelim, yoksa nimetlerden mahrum kalırız.